Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ağustos '10

 
Kategori
Blog
 

Azade ile Hacer nasıl kurtulur?

Azade ile Hacer nasıl kurtulur?
 

Sizleri bıktırdığımı biliyorum.

Tam dört aydır Azade ile Hacer’ i anlatıyorum.

Bir blog yazanının yapabileceği en büyük hatayı yaptım. Sıkıcı, sinir bozucu bir öyküyü dört ayda anlattım.

Ama bu hatayı bilerek yaptım. Sinirinizi de bozsam, sıksam da bu konuyu hep gündemde tutmak istedim.

Çünkü alacağım yorumlar, tıklar vs... hiç bir şey Azadelerle Hacerlerin, Selmalarla Hüsniyelerin , Haticelerle Ünzilelerin hayatından daha değerli değil...

 

Bilmiyorum bu sıkıcı diziyi siz de okudunuz mu? Okumadıysanız boş bir zaman bulduğunuzda okuyun derim. Bunu kızlarımız için, çocuklarımız için istiyorum Çünkü anlatılan öyküler yaşanmamış öyküler değildir.

 

Yıllardır bana anlatılanları, basından izlediklerimi karıştırarak iki yaşam öyküsü haline getirdim.

Bu acı olayları yaşayanların isimleri, yaşadıkları bölgeler ve yaşanılanlar bire-bir aynı değildir. Ama anlatılanlar yaşanılmış olaylardır.

 

Azade’ nin ahırda intihar ettirilmesi bu topraklar üzerinde yaşanmış olaydır.

Hacer’ in tecavüzcüsü tarafından “namus temizlemek” adına vurulması bu topraklarda yaşanmıştır...

 

Bu iki olayın basında yer almış halini okumak isterseniz buraya tıklayın.

 

Yaşanılanları teatral bir dille anlatmaya çabaladım. Bunun nedeni ilgili kişilere esin kaynağı olmak isteyişimdi.

 

Evet, esin kaynağı olmak istedim.

Gazetecilere, sinemacılara, dizi film yapanlara, radyoculara, tiyatroculara... Bir de blog yazarlarına...

Yani kitlesel iletişimin anahtarını ellerinde tutan herkese esin kaynağı olmak istedim.

Her ne kadar kendisi söylemese de bir gazeteciye esin kaynağı olduğumu biliyorum. Biri MB yazarlarından olmak üzere bir-kaç tiyatrocuya esin kaynağı olduğumu da biliyorum.

 

Ben Azadelerin, Hacerlerin, Selmaların, Haticelerin hayatları konu edilsin istiyorum.

Toplum bu acı gerçekle kitlesel iletişim vasıtasıyla yüzleşsin istiyorum.

Tiyatrolar kasaba-kasaba gezip bu öyküyü anlatsın istiyorum...

Televizyonlar, radyolar her gün bu konuyu sapkınlık olarak işlesin istiyorum...

Din adamları küçük kadınlar yaratmanın günah olduğunu anlatsın istiyorum...

Gazeteler bu konuları büyük puntolarla “ahlaksızlık” olarak işlesin istiyorum...

Esir çocuklara çözüm yolları anlatılsın istiyorum...

 

Bunun için de esinlenmiş olan herkese bu konuda elimden gelen tüm desteği de vermek istiyorum. Eğer olanağım olsa bu çığlıkları her kanaldan, herkese ulaştırmak isterim.

 

Bizler bu sessiz çığlıkları duymasak da, görmesek de bu olayların yaşandığını ve artık durdurulması gerektiğini bilmeliyiz.

 

Kızlarımız 10-12 yaşlarında evlendiriliyorlar.

 

Ne yazık ki... Ne yazık ki... Bu sapıklıklara bu toplumda herkes göz yumuyor.

Haberim yok diyemezsiniz!

Bunu siz de biliyorsunuz...

Olayların yaşandığı köylerdeki öğretmenlerim biliyorlar...

Muhtarlar, ağalar, imamlar, karakollar, kaymakamlar biliyorlar...

 

Bilmiyorum diyemez hiç kimse.

Öğretmen köyde yapılan düğünü bilmez mi? Davet edilmez mi? Soruşturmaz mı?

Bilir de ne diye ihbar etmez? Korkar çünkü...

 

Nikahı kıyan(!) imam bir çocuğa kıyıldığını bilmez mi? Bilir elbet! Ama ne diye kıyar? Korkar çünkü...

Geçim kaynağıdır bu rezalet; çocuğa kıyar, paraya kıyamaz çünkü...

 

Uçan kuştan haberi olan karakol kimin nikahının kıyıldığını bilmez mi? Bal gibi bilir... Havaya sıkılan silahları duymaz mı? Duyar elbet...

Peki duyar da ne diye müdahale etmez? Ne diye o çocuğu sapıkların elinden çekip almaz? Korkar mı?

Hiç zannetmiyorum...Bunun yanıtını bilen varsa söylesin, ben bilmiyorum...

 

Köylerinde olan-biten herşeyden haberi olması gereken kaymakam bu sapıklıktan neden haberdar değildir? Söylemezler mi?

Haydi söylemediler diyelim, kaymakam sorumlulardan hesap sormaz mı?

O da mı korkar? O da mı çekinir? Neden ? Kimden ?

 

Ya muhtar? O da mı bilmez kaç yaşındaki kızın kaç yaşındaki herifle evlendirildiğini? Neden göz yumar? Neden görevini yapmaz? İşine mi gelmez?

 

Haydi hiç kimse görmedi diyelim...

Kız doğum için hastaneye götürüldüğünde “tüm görev savsakçılarının işini” doktor yüklenir... Doğumu yaptırtır ve polise haber verir. Çünkü orada her şey kayıt altındadır. Haber vermezse “görevi ihmal” suçlamasıyla hesap verecektir.

 

İşe bakın. Tüm görevli mekanizmalar tutukluk yapmış, bir tek doktor görevini yapmak zorunda...

Bu rezalet ortaya çıktığında ne olur dersiniz? Rutin soruşturma başlar, kocası, babası, anası göz altına alınır, bir-iki kırtasiye işi yapılır ve kız çocuğu resmi bir şekilde “karılık yapmaya” devam eder.

 

Gazetelere iki satır haber olur. Bizler haberi okur cık-cık-cık deriz...

 

Kız kötü talihini yaşamaya devam ederken biz gündelik meşgalelerimize döner, olayı unutur gideriz...

 

Sonra biri çıkar bunu gözümüze sokar. Kızarız ona...

Baydı deriz...

Sıktı deriz...

Sana ne deriz...

 

Kafamızı kuma sokar bu kızların sessiz çığlıklarını duymazdan geliriz...

 

Doktor “rezilliği” ihbar ettikten sonra valilik ne yapar? Bilmiyorum...

Bu nedenle, kızın evlendirildiği tarihte görevde olanların ve nikahı kıydığını söyleyen imam hakkında soruşturma açlılır mı?

Hayır açılmaz!

Unutulur gider. Kız kirlenmiştir(!) bir kere... Onu kim ne yapsın? En iyisi, minik bedeniyle karılık yapmaya devam etsin. Üstelik de “yasal” olarak...

 

Peh...

Bu mu insanlık!

Bu mu devlet?

 

Evet ben “baydığımı, sıktığımı” biliyorum.

Ya siz!

Tepki vermeyerek, kamuoyu oluşmasına destek vermeyerek ne yaptığınızı biliyor musunuz?

 

Ne yapabilirim derseniz; oturduğunuz yerden bile bir şeyler yapabilirsiniz. Ayda 40 liraya bir kızmızı okutabilirsiniz...

Onu “bekleyen talihinin” elinden kurtarabilirsiniz...

 

Unutmayın, basit destekler güçlü çözümler getirebilir...

 

Ben hepinizden sizlere bir vicdan yükü yüklediğim için özür diliyorum.

Ama bütün bu yaşanılanlar suçsa (haberimiz olsa da, olmasa da) hepimiz suçluyuz!

Neden mi?

 

Onu sonra anlatayım...

 

Not: Blog kategorisini böyle bir konuyla meşgul ettiğim için özür dilerim.

 

 
Toplam blog
: 90
: 2099
Kayıt tarihi
: 27.05.07
 
 

Yaşayacağım yıllar yaşadıklarımdan daha az... Öyleyse "adam gibi yaşamalı" diye düşünüyorum. Kola..