Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '09

 
Kategori
Güncel
 

Azerbaycan ne kadar kardeşimiz?

Azerbaycan ne kadar kardeşimiz?
 

Onlar bizim kardeşimiz, ya biz onların nesiyiz?


90’lı yılların ortalarıydı. Bir müşterimizin isteğiyle Bakü’de ofis açmıştık. Vize işlemlerimiz yaklaşık iki hafta sürdü. Havaalanında pasaport polisi geçişimizi “hürmet” alarak kolaylaştırdı. Aksi halde bir saatten fazla kuyrukta bekleyecektik.

Bakü kent merkezindeki ofisimiz önceleri ev olarak kullanılıyordu. Sosyalist sistemin yıkılmasından sonra devlet, konutları, oturanlara devretmişti. Bizden önceki kiracı 200 Dolar ödüyordu. Azeri ev sahibi, kardeşlik yaparak kirayı 1000 Dolara yükseltti. Ne de olsa büyük ağabeydik ve her büyük ağabey gibi bize de beş misli kira uygun düşüyordu. Sonra burada kalmayacak, peyderpey 2500 Dolara kadar artacaktı. Ne kardeşlik ama!

Şirketimizi kurduktan sonra Türkiye’ye döndük. Bir ay geçmeden oradaki temsilcimiz aradı: “Az önce ofise KGB geldi. Kuruluş evraklarımızda eksiklik varmış. Cezası ağırmış. Ama merak etmemeliymişiz. KGB bu işi 1.000 Dolara halledecekmiş...

KGB, eski Sovyetler Birliğindeki gizli polisti ve Azerbaycan’daki gizli polisi de halk bu isimle tanıyordu. KGB 1000 Dolar dediyse, akan sular duracaktı. Ödedik...

Sonra birer ay arayla itfaiye, maliye, belediye geldiler ziyaretimize. Hepsi de evraklarımızda bazı eksikler bulmuşlardı. Bunların cezası büyüktü, ama 1.000 Dolar ödedik mi, sorunlarımız çözülecekti. Dediklerini yaptık, her birine 1.000’er Dolar bayıldık. Paramız yabancıya gitmiyordu nasılsa! Arkamıza geçen kardeşimizdi, niyetini bozacak değildi herhalde...

Burada bitmedi istenen paralar. Kardeşlerimiz, bizde çok para olduğunu düşünerek altı ayda bir yeniden evraklarımızda eksiklikler buldular... Baktık ki olacak gibi değil, kardeşimizin eli hep cebimizde, bari haklarımızı koruyacak birisini bulalım dedik. Hem de oradaki işlerimizi yönetecekti.

Aile fertlerinden birisi Azeri Meclisinde parlamenter olan itibarlı birisini istihdam ettik. Azerbaycan’da maaşların 20 ila 50 Dolar arasında değiştiği o dönemde 1.500 Dolardan fazla ücrete anlaştık. Bir süre KGB, itfaiye, maliye, belediye vb’nin ayağı kesildi. Ancak çok daha beteriyle karşılaştık. Yöneticimiz Ali kıran baş kesen çıktı. Personeli azarlaması, kırması dökmesi bir yana, müşterilerimizi fırçalamaya başladı. İşe hiç uğramaması da caba.

Sonunda kırk katır yerine kırk satıra karar kılıp KGB itfaiye, maliye ve belediyeye dönüşümlü olarak 1.000’er Dolar ödeme pahasına, Bakü’ye yaptığımız bir seyahatte yöneticimizle yollarımızı ayırdık.

İstanbul’a dönüş için havaalanındaydık. Birden iri yarı bir görevli terminalde isimlerimizi okudu. Dört ortak birlikte seyahat ediyorduk. Endişeyle yanına gittik. “Sizler sorgulanacaksınız, ” dedi, “Hakkınızda ihbar var.”

Uçuşa yaklaşık iki saat kalmış. Ayrı bir bölüme alındık. Üzerlerimiz arandı kardeşlerimiz tarafından. Ne gibi bir ihbar olduğu söylenmedi, ama telsiz konuşmalarından bir yerlere götürüleceğimizi çıkarıyorduk.

Kul darlanmayınca Hızır yetişmezmiş! Hızır meğer ceplerimişzdeymiş. Üzerlerimizi arayan görevli, Bakü’de görüştüğümüz bakan ve müsteşar düzeyindeki yöneticilerle, büyükelçimizin kartvizitlerini görünce irkildi. Bu kartların üzerimizde ne aradığını sordu.

Salladık: Bizim iyi ahbaplarımızdır onlar. Yediğimiz, içtiğimiz ayrı gitmez. Enseye tokat vuracak kadar samimiyiz...

Telaşla telefona sarıldı, karşı tarafa şifreli bir şeyler söyledi. Ne cevap aldıysa, birden yumuşadı, ihbarın asılsız çıktığını söyledi, bizi bıraktı.

Uçağımız havalandığında Zeki Müren’in o ünlü Kürdili Hicazkâr şarkısını mırıldanıyordum:

Bakü bir liman, ben de bir gemi

Gelirsem bir daha sevsinler beni...

Bu şarkıyı bizden sonra yüzlerce Türk işadamının okuduğunu biliyorum...

Aradan on beş yıl geçti. Şimdi bakıyorum da, kardeşlerimizin kafası hiç değişmemiş. Onlar için her daim fedakârlık yapmak zorundasınız. Biraz sendelediniz mi, bayrağınızı indirirler, doğalgazı zamlandırırlar, defterlerinizi geriye dönük incelemeye alırlar, defterinizi dürerler, selamı sabahı keserler...

Yarın orada yatan şehitlerimizin mezarlarına huzur vereceklerine emin olamıyorum

Bunlar yaşadıklarımdı. Duyduklarım ise dudak uçuklatan cinsten. Ama kanıtı yok ki, yazayım...

Atalarımız ne demiş? Kardeş kardeşin ne ölmesini ister ne de onmasını... Azeri kardeşlerimiz ise bizim hep ölmemizi... Olsun, kardeştir!... Onun uğruna ölürüz icabında. Varsın o, bayrağımızın başucumuzda dalgalanmasını bile çok görsün bize...

 
Toplam blog
: 173
: 2173
Kayıt tarihi
: 03.10.07
 
 

1958 Trabzon doğumlu. Darüşşafaka Lisesi ve M.Ü. Siyasal Bilimler Fakültesi mezunu. Yazdığı kitapla..