Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '17

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Azerbaycan Notları - 3 " Şeki"

Azerbaycan Notları - 3  " Şeki"
 

“ Gökten bir damla düşse Şeki’ye sağanak yağarmış”
 
Şeki’ de bir yanda  güzellikler bir yanda  Azrail
 
Şeki’ye vardığımızda  karanlık çökmüştü. Milletvekili Cevanşir  beyin yardımcısı durmadan telefon ediyordu nerede kaldık diye. Kalacağımız otelin adını vermiş Ekber beye ve bizi orada beklediğini söylemiş. Otele vardığımızda sıcak ve gülen bir yüzle karşıladı bizi. Benden birkaç yaş büyük olabilirdi. Akif Salam adında dünya tatlısı bir insan. Tanıştıktan sonra ayaküstü  biraz sohbet edip, odalarımıza çıktık, yarım saat sonra yemek için lobide buluşmak üzere.
 
Yemek yiyeceğimiz mekan otelin biraz yukarısındaydı.  10-15 dakikalık yokuş yukarı bir yürüyüş sonunda oturacağımız mekana vardık. Akşam karanlığında farkettiğim tek şey, ara sokakların taşlarla döşenmiş olduğuydu.  Onurumuza yemek  veren Akem Salam bey çok sıcak,  hoşsohbet bir insandı. Ekber bey kendisine sürekli “ Akif  muallim”  diye hitap edince, kanım iyice kaynamaya başlamıştı.  Zira Şeki’ye gideceğimizi duyan bazı akrabalar,  Şeki’ye vardığımızda bir araştırma yapmamı ve burada kalan akrabaları bulmak için uğraşmamı istediler. Kolaylık olsun diye de, zamanında bizim sülaleye  muallim” denildiğini ve bunu belirtmemi söylemişlerdi. 
 
“ Akif muallim”,” Akif muallim “, “ Akif muallim!!! “. Aman Allah’ ım!  Akif bey bizim akrabamız mı yoksa! Belli etmedim ama heyecandan öldüm. Hele o gördüğümüz andan itibaren ona karşı duyduğum yakınlık, kanımın kaynaması! Bizimle Bakü’ den birlikte gelen Şeki’ li şair Akem bey de o kadar sıcak, dost bir insandı ki, yolda molalarda sürekli aracın kapısını açıp elimden tutarak inmeme yardım ediyordu. Ona  çok ısınmıştım.  Yemekte o da bizimleydi. Ona da bir ara “ Akem muallim”  diye hitap edildiğini duyunca “ Aha  akrabaları buldum!”  dedim içimden.
 
Akif bey söze “ Demeli” diye başlıyordu.  Sarıkamış’ ta iken Hanım bibim söze  : “ O diyeler!” diye başlardı. O dediği kim ise ve ne diyorsa artık. Müzeyyen yengem de:” Demiş!” diye  başlardı. Kim demişse artık?  “ Demeli” sözü yıllar içinde değişe değişe bizde bu hale gelmiş dedim içimden. Neyse dur bakalım,  nereye varacak bu işin sonu. Ama çok mutluyum Şeki’ de, bildiğiniz gibi değill hem.
 
Şeki’deki atalarımın ruhu benim geldiği mi biliyorlar mı acaba? Şu anda beni görüyorlar mı? Gece rüyama girecekler mi? Nenelerim başımı okşayacaklar mı, dizlerinde beni yatıracaklar mı acaba?  Bu merakla girdim yatağa. Akif muallim ve Akem muallim bizim akraba mı?
Öyle derin bir uykuya dalmışım ki,   atalarımın ruhunun gelip gelmediğini görmedim ama böyle deliksiz bir uykuyu  da özlemiştim. Acaba beni dizlerinde mi yatırmışlardı?
 
Sabah kahvaltıdan sonra,  gündüz gözüyle seyrettim şehri. Sıra sıra dizilmiş Kafkas dağları, yemyeşil ağaçlar, çatıları kırmızı kiremitten iki katlı bahçeli evleriyle dünyalar güzeli bir Şeki. 
Akif muallim önderliğinde önce Şeki valiliğini ziyaret ettik. İcra Başaşçılığı deniliyor valiliğe burada.  Resmi kabul töreni hazırlamışlar. Vali yardımcıları karşıladı bizi. Şeki tarihi, kültürü ve ekonomisi hakkında bilgiler verdiler.
 
Şeki’ nin 3000 yıllık bir tarihi olduğunu,  tarihi İpek Yolu üzerinde kurulduğunu ve bu yüzden gelip geçen kervanların konaklamadı için çok sayıda kervansaray bulunduğunu söyledi Zerrine “ muallim”.  Valilikte bize bilgi veren Zerrine hanıma da muallim dediklerini duyunca,”Bir akraba daha, hem de önemli bir görevde. Yaşasın!” dedim içimden. 
 
Öğleden sonra Han Saray’ a gittik.  Şeki Hanlığı ve hanları hakkında bilgiler aldık. Çocuklarla ve  vatandaşlarla sohbet ettik resimler çektirdik. Şekili büyük şair Bahtiyar Vahapzade’nin heykeli önünde şiirler okuduk, resim  çekildik. Sokaklarda dolaştık. Anadolu’daki kapılara benzer kapılar gördük. İki tokmakları vardı. Biri çocuklar ve kadınlar, diğeri erkekler içindi, kimin geldiği belli olsun diye.  Çelebi Han’a gittik, işletmecisiyle tanıştırdı bizi Akif muallim. 
 
Ertesi günü iki etkinliğimiz vardı. Öğleden önce Şeki Devlet Müzik Koleji’ne gittik. Aman Allahım bu ne muhteşem bir karşılama. Koridorlara dizilmiş öğrencilerin her biri bir başka müzik aleti çalarak karşılıyor bizi. Salona bir girdik ki sahnede klasik müzik korosu. Azerbaycan- Türkiye şarkısını çalarak karşılayınca heyecandan tüylerim diken diken oldu. Yığılıp kalacaktım oraya. 
 
Bize ayrılan masalara oturduk ve program başladı. Azeri türküleri, klasik müziği, oyunlar, şiirler,  konuşmalar, övgüler. Bir şairin bu dünyada yaşayabileceği bütün güzellikleri yaşatıyorlardı bana. Yoksa toprak mı beni çekmişti buraya? Son günlerimi mi yaşıyordum?  
 
Son arzumu yetine getiriyorlarmış gibi birbirinden güzel kızlar şarkılar söylüyor, danslar ediyor, keman çalıyor, şiir okuyor.  Genç çocuklar koroda birbirinden güzel parçalar seslendiriyorlar. “ Ölecek miyim, son anlarım mı bunlar?” diye korku içinde bunları düşünmeye başladım. Hayatımda böyle güzellik yaşamamıştım. 
 
Konuşmacılardan Ekber bey ve Akem bey benden söz ederken   ahir zamanda gelmeniz bizi mutlu etti”, “ ihtiyar zamanınızda Şeki’ye  hoş geldiniz”  gibi ifadeler kullanınca, “ Eyvah sonum geldi! dedim içimden. 
 
Yoksa Azrail buralarda mıydı? Salonda olabilir miydi acaba?  Görsem tanır mıydım? Kimseye belli etmeden sağımı solumu kontrol etmeye başladım.  Azraile benzer bir yüz yoktu. Ama belli mi olur, birinin kılığına da girmiş olamaz mı? Akem bey olamaz mıydı acaba? Adam Bakü’den beri üzerime titriyor, koluma giriyor, elimden tutuyor.  Neredeyse kucağında gezdirecek. Acaba vaktim zamanım daha gelmedi de, vakitsiz başıma bir iş gelmesinden mi korkuyor acaba?
 
Neyse korktuğum başıma gelmedi. Demek ki nasibimizde varmış bu güzellikleri yaşamak. Sağ salim salondan çıkıp,  öğle yemeği yedikten sonra Şeki  Üniversitesi  öğrencileri bizi bekliyordu. . Orada da çok keyifli bir sohbet yaptık. Öğrencilere kitaplarımı imzaladım. Çok mutlu oluyordum şiirlerimin gençler ve çocuklar tarafından okunup beğenilmesinden.
 
3 gün kaldığımız Şeki’ye veda vakti gelmişti. Ata dede yurdum insanı beni bağrına basmıştı. Hayatımda görmediğim güzellikleri yaşamış, mutlu, onurlu ve gururlu bir vaziyette Bakü’ye doğru yola çıkıyorduk.  
Daha 60 yaşındayım. Epey kilom var ama spor yapıyorum. Tam 4 aydır yürüyüş yapıyorum, diyet yapıyorum. 10  kilo verdim. Keşke daha fazla verebilseydim. Ama buna da şükür. En azından yaşama sevinci kazandım. Çeviklik kazandım. Hatta Bakü’de de yürüyüş yapmak için yeni spor ayakkabısı   aldım daha giymedim bile. Ben bu gençlerden aldığım enerjiyle döndüğümde daha çok yaşamak, daha çok üretmek için niyetlenirken ve umutlanırken, bu Azrail olayı nerden çıktı?   Şimdi de Elyşan Azim çıktı başıma.
 
Tam Şeki’ de Azraili atlatıp sağ salim kurtulduğuma sevinirken, Şeki’ye bizi görmek için Mingeçevir’ den gelen ve programlarda şiir okuyan Elyşen Azim! Bakü’ye giderken Mingeçevir’e  de sapıp, balık yememizi teklif etti.  Ne güzel Bakü’ye gidecektik. Ah ah!  Yine kafamda ölüm şüphesi. Yok yere Akem beyin günahını aldım. Yoksa Azrail Elyşan Azim mi? Daha büyük bir ihtimal. Zira adamın soyadının ilk iki harfi AZ yani Azrail’ in ilk iki harfi. Bu bir şifreyse yandım anam ne yandım. Sen çık Fethiye”lerden gel, Mingeçevir diye bir yerde Azrail e yakalan. Şansa bak!
 
Mingeçevir’ de büyük nehrin yanındaki parkta bizi bekliyor Elyşan Azim bey. Kendi ayağınla Azrail’ inin yanına gel sen iyi mi!  İyi ki dönüş yolunda spor ayakkabılarımı ve eşofmanlarımı giymişim. Bu da Allah’ tan. Arabadan iner inmez tokalaştıktan sonra ben parkta yürümeye,  koşar gibi bir şeyler yapmaya çalıştım. Nazile hanım da resimlerimi çekiyor. Amacım şu:  Kendimi Elyşan beye göstermek. Eğer gerçekten  Azrail’ se, spor yaptığımı, sağlıklı yaşamak niyetinde olduğumu gösterip, canımı almaktan vazgeçirmek.
 
Bizi balık restauranta götürdü. Epey bir yürüdük oraya kadar . Ben postacı yürüyüşü yapıyorum etkilemek için. Sanki yemedi gibi. Masaya gelen balıklardan herkese birer birer dağıtırken, benim tabağa üçer beşer koyuyor. Bir de ısrar ediyor yemem için. Ölümüm çok yemekten olacak demek. Hayatımda yediğim en lezzetli balık üstelik. Yemesem gözüm kalacak, hepsini yesem, çok yemekten, candan olacağım. Belli etmeden, içim gide gide hanımın tabağına koydum fazla gelenleri. O da başka tabağa aktardı.  
 
Çaylarımızı da içince,  Mingeçevirde de Azrail’den kurtulmanın sevinci ile, Elyşan beyin elini bile sıkmayı unutup arabaya kuruldum acele ve koyulduk yola Bakü’ye doğru.Bu değerli dostun elini çok uzaktan ama yürekten sıkarak Mingeçevir’ i anılarımızın  en güzel  köşküne oturtuyoruz. 
 
Ha unutmadan! Baktım ki Şeki’ de herkes  birbirine “ muallim”  diyor, ben de kendilerine  “  muallim” dediklerini söyleyen akrabaları aramaktan vazgeçtim. Şeki’de herkes çok sıcak, çok candan ve hepsi akraba! 
 
Hoşça kal Şeki! Hoşça kal Akif muallim. Elşan muallim ve Akem muallim! 
 
 
 
Toplam blog
: 264
: 1128
Kayıt tarihi
: 30.04.07
 
 

1956 Sarıkamış Kars doğumluyum. 6 şiir kitabım ve 2 deneme kitabım var. son kitaplarımı B..