Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Haziran '17

 
Kategori
Felsefe
 

Aziz Augustinus'tan İmam Gazzali'ye kökten dincilik ve...

Aziz Augustinus'tan İmam Gazzali'ye kökten dincilik ve...
 

Karikatür: Mehmet Tevlim


İnsanlık, dünden bugüne kalan yoz kültürel mirasların kurbanıdır.

Dünyamızda yedi milyara yakın insan yaşamaktadır. İnsanlar, kökleri geçmişe dayanan kültürel yozlukların günümüzde de devam ettirilmesinin sıkıntısını yaşamaktadırlar.

Dünyanın çoğu bölgesinde din kaynaklı terör eylemleri yapılmaktadır. İslam dini adına yapılan terör eylemleri hepimizi korkutmakta ve tedirgin etmektedir. Geçmiş dönemlerde de asırlar önce Hıristiyanlık ve İslamiyet adına yapılmış din savaşlarını, seferlerini, akınlarını da tarih kitaplarından okuyoruz. İnsanlığın tarihi, din kaynaklı savaşların ve acıların tarihidir…

Bu yazı, dinleri karşılaştırma yazısı değildir. Tarihin derinliklerinden günümüze iki büyük dinin geçirdiği evreleri- evrimleri- değişimleri değerlendirerek günümüze ışık tutmaya yöneliktir. Hıristiyanlık, İslamiyet’e göre yaklaşık 600 yıl daha yaşlı bir dindir. Hıristiyanlığın kabulü yaygınlaşması ve geçirdiği süreçler savaşlarla katliamlarla doludur. Aynı şekilde İslamiyet’in kabulü ve yaygınlaşması sürecinde de kanlı savaşlar ve kıyımlar vardır…

Her iki dinin sistemleşmesinde, kurumlaşmasında, katılaşmasında ve bugüne kadar gelmesinde Hıristiyanlık adına Aziz Augustinus’un (354- 430) ve İslamiyet adına İmam Gazzali’nin (1058- 1111) önemli katkısı olmuştur.

Augustinus, Tanrı Devleti anlayışıyla Antikçağ’ın Platoncu, Aristotelesçi anlayışlarıyla Hıristiyanlığı harmanlayarak yeni bir anlayışla Hıristiyan şeriatını kurmuştur. Hıristiyan Din adamlarının hükümranlığı başlamıştır. Bu dönem kilise Babaları dönemi olarak da adlandırılır… Bu dönemden sonra Avrupa’da bütün yöneticiler Tanrının yeryüzündeki temsilcisi olarak hükümranlıklarını sürdürmüşlerdir. Tüm yönetimlerde Papanın kilisenin sözü geçerli olmuştur. Papanın kışkırtmasıyla yoksul Avrupa köylüsü, Doğunun zenginliği düşlerine de kapılarak, tarihte Haçlı seferleri dediğimiz seferleri gerçekleştirmişlerdir. Bu seferler neticesinde her iki dinin temsilcileri karşı karşıya kalmış ve büyük yıkımlar, kıyımlar yaşanmıştır. Bu dönem Kilise’nin her şeye karıştığı bir dönem olmuştur. Kilise, Bilimsel gelişmeleri dine uygunluk ve uygun olmamak yönünden değerlendirmiştir. Dinle, yaşamı, yönetimi birleştiren bu anlayışa- “Patristik felsefeye büyük katkısı olan Aziz Augustinus bir ölçüde Avrupa’nın Ortaçağ karanlığının hazırlayıcısı olmuştur… Bu dönemde çok kanlı mezhep çatışmaları ve kıyımlar yaşanmış. Bilim adamları, aydınlar ölümle cezalandırılmıştır. Buna bir örnek verecek olursak ilk aklımıza Giordu Bruno geliyor. “Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrıyı kullanırlar”. Diyen Bruno,”Evrenin sonsuz ve eş dağılımlı olduğunu, Evrende Dünya’dan başka birçok gezegen bulunduğunu söylediği için Roma Katolik kilisesi tarafından engizisyon mahkemesinde yargılanarak sapkın ilan edildi ve Roma’da diri diri yakılarak idam edildi…

Avrupa, bu köhne dinin egemenliğindeki anlayıştan ancak Reform ve Rönesans hareketiyle, tanrısal buyrukları bir yana bırakarak özgür aklını kullanmasıyla yani aydınlanma çağıyla kurtuldu… Aydınlanma insanın, din ve geleneksel düşünce ve uygulamalarının baskısından kurtularak, kendi aklını kullanmaya yönelmesidir. I. Kant’ın deyişiyle aydınlanma: “İnsanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin ol(a)mama durumundan kurtulmasıdır. Bilmeye cesaret etmeye ve aklını kullanmaya başlamasıdır.

Kısaca Avrupa’da yani Hıristiyanlık dünyasında bunlar yaşanırken İslamiyet’te nasıl gelişmeler oluyordu şimdi de kısaca ona bir bakalım…

Hıristiyanlıktan 6 Yüzyıl daha genç olan İslamiyet’in kendini yayma, yaygınlaştırma anlayışı da Hıristiyanlığa benzer. İslam akıncıları İslamiyet’i yaymak ve fethettikleri yerlerden ganimet elde etmek, insanları haraca bağlamak, insanları esir ederek, esir pazarlarında satmak anlayışlarıyla yıllarca Ortadoğu’ya, Asya’nın içlerine kadar bitmek tükenmek bilmeyen akınlar düzenlediler… Bu akın ve istilalardan en çok da o zaman dağınık olan ve tam olarak birliklerini oluşturamamış Türk grupları büyük zarar gördüler. Acımasız bu saldırılar sonunda  Araplara esir oldular vergilere tabi oldular ve onların inançlarını da zorla kabul etmek zorunda kaldılar… Türk erkekleri ve kadınları Arabistan’da, Mısır’da köle pazarlarında satıldılar. Türklerin gönül rızasıyla, benimsedikleri için Müslümanlığı kabul ettikleri saçmalıktan başka ve tarihsel bilgileri sapıtmaktan başka bir şey değildir.

Avrupa, aydınlanma düşüncesine insan aklını öne çıkaran felsefecileriyle ulaşırken,  Gazzali hiçbir zaman akla güvenmedi. Felsefecileri dinsizlikle dine karşı olmakla suçladı. Felsefeye karşı oluşu İslamiyet’in sonraki dönemlerinde felsefenin gelişmesini de engelledi. Filozofların tutarsızlığı adlı kitabında eleştirileri Aristoteles ve onun takipçileri İbn-i Sina ve Farabi’nin üzerinde yoğunlaştırdı. İlmin şeriata dayanmadan gerçekleştirilmesini sapıklık olarak değerlendirdi. Gazzaliden sonra İslam’ın sufileştiği bununda bir geriye gidiş olduğu hep söylendi.

Gazzali’nin bu anlayışı; Selçuklu sonrası Osmanlı’da da olduğu gibi her bilimsel gelişme, buluş, icat dine uygun olup olmadığı yönünden test edildi. Şeyhülislamlar bu konularda fetvalar vermeye başladılar… Bir örnek verecek olursak, Matbaanın icadından yaklaşık 250 yıl sonra Osmanlıya gelişinin de nedeni budur…

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Avrupa- Hıristiyan Dünyası- reform ve Rönesans harekeleriyle yani aydınlanmayla insanın kendi aklına güvenmesiyle A. Agustinus’un sistemleştirdiği Ortaçağ karanlığından çıkarken, Gazzali’nin sistemleştirdiği düşünce ise giderek güçlenerek bir İslamortaçağı’nı yaratmıştır. Bugün yaşadığımız sorunların temelinde bu yatmaktadır. Bu İslamortaçağ karanlığından sadece Atatürk sayesinde Türkiye çıkmaya çalışmışsa da Atatürk sonrası din bezirgânları tekrar iş başına geçerek bu çıkışı durdurarak Türkiye’yi diğer laik olmayan Müslüman ülkeler sınıfına sokmaya çalışmaktadırlar…

İslam ülkeleri de aklı, bilimi ve insan haklarını öne alarak bir İslam Aydınlanması gerçekleştiremezse bu sıkıntıları yaşamaya devam ederiz. Atatürk Devrimleriyle Laik Cumhuriyet’e kavuşarak İslam Ülkeleri için bir model ülke olmuşken : bugün ne yazık ki yönümüz geriye doğrudur…  

      

 
Toplam blog
: 1410
: 1053
Kayıt tarihi
: 04.11.06
 
 

Emekli öğretmenim ve  emeklemeye devam ediyorum.  Emeklilik yaşamın sonu değil, yaşama yeni amaçl..