Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ekim '16

 
Kategori
Futbol
 

Aziz Yıldırım, “tazminat” dedi, hava bozdu!

Futbol, Türkçe deyişle ayaktopu, ama bizde yıllardır “ayak oyunu”...

Saha dışında başlayan “oyun", saha içinde de sürünce, tam bir “ayak oyunu” oluyor. Futbolcular sahada şampiyonluk yolunda giderken, yöneticiler, bu “oyun”un bir parçası yapılarak dışarıda doğranıyor/du.

Doğranma, tersten sürüp gidiyor. Bu kez, yöneticiler, saha dışında şampiyonluk yolunda ilerlerken, futbolcular içeride “sözde” futbol oynuyor. Olanları görmeyen ya da görmek istemeyenler, sadece topa bakanlar, dışarıda şampiyonluk yolundakileri topa tutuyorlar.

Taraftarı anladık da, anlamadıklarımız var. Bunlar, milletin takımı Milli Takım’ın teknik direktörü Fatih Terim’e “istifade”ye devam derken, Aziz Yıldırım’a “istifa” deme cüretini gösteriyorlar.

Sadece topa bakmak, sahadaki “oyun”un futbol olduğunu anlamaya yetmez. Sahadakilerin yetersiz kalması, “oyun”u görmezden gelmeyi de gerektirmez. Bir zamanlar tribünlerin dolu , bugün boş olmasını sadece sahadakilere ve yöneticilere bağlamak, bir başka yanılgı.

Sadece topa bakanlar, yeri geldiğinde “öküzün altında buzağı arayan”lar, dışarıdan sahaya yansıyanlardaki gerçeği görmek istemiyorlar. Yaratılan havada, sahadaki havayı değiştirenleri ve bunların dışarıdaki kollayıcılarını “es” geçiyorlar.

Yenememek, dünyanın sonu gibi algılatılmak isteniyor.

*****

Kadıköy’ün havasından mı, suyundan mı, nedense,  “Büyükler” bir yana, Kadıköy’e gelenler, Fenerbahçe’ye karşı değişik bir havaya giriyorlar.

(Rakiplerin Fenerbahçe’ye karşı çok iyi “motive olma”ları, daha çok, kendi güçlerinin dışındakileri  güçle, yaratılan ortamla ve Fenerbahçeli futbolcuların bu olumsuz ortamı değiştirmek yerine o ortamın bir parçası olmalarıyla açıklanabilir.)

Başka takımlara karşı uslu uslu oynayanlar, ne hikmetse, karşılarında Fenerbahçe olunca, “canavar” kesiliyorlar. “Canavar” derken, iyi oynamaları göz ardı ettiğimizi düşünenler yanılırlar. Demek istediğimiz,  maçı germek ve hakemin de hoşgörüsüyle oynamayı değil, oynatmayayı seçmek...

Bir hakem, penaltı olmayan ya da kuşku götürür durumda penaltı verir; bir başkası, rakibe verilen penaltıdan daha “net” olanı vermez.

Kartları kafasına göre kullanan hakemler... Rakip, amaca ulaşmışsa, daha önce gösterilmeyen “kart” gösterilir. Birçok maçta gördüğümüz hakem kararları, o kadar keyfi ki... Kimileri bunları inatla “hata kılıfı”na sokarak aklamayı görev edinmişler.

*****

Aziz Yıldırım, “Tazminat davası açacağız” dedi, hava bozdu!.

Fenerbahçe, gerçekleşme olasılığı yüksek “tazminat” konusunun etkisiz kılınması için, sanıyorum, “terbiye” edilmek, bir başka deyişle “hiza”ya sokulmak isteniyor.

Sahada yaşananlar da, Fenerbahçe teknik heyetinin ve futbolcuların "taktik" geliştirmede etkisiz kaldığını gösteriyor. Sözgelimi, yakalanan fırsatlar, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde golle sonuçlansa, beklenen olmayınca telaşlanacak olan, rakip olacak. Hakem de, o zaman tutmayan “taktik”ten vazgeçecek. Belki de, açık farkla önde giderken, lehte, kargaları güldürecek penaltı bile verilecek.

Maçı unuttuğumuz sanılmasın.

Alanyaspor, bir yandan Fenerbahçe’yi oynatmadığı gibi, zaman zaman da iyi oynadı. Bu maçta da Fenerbahçe’ye karşı taktik belirleyen “üçlü” (hakem, rakip teknik direktör, görevli futbolcular) yine iş başındaydı.

Başrol, kuşkusuz hakemden başkasına verilemez!

(Fenerbahçe, bu “üçlü”nün taktiğini bozacak taktik geliştirmeli. Bu yapılmadığı için, bu sezon daha belirgin, karşı taktik üstün geliyor. Hakemi de yeneceksin diyenler, sözünü ettiğimiz bu “üçlü”nün varlığını kabulleniyor.)

İkinci gol gelmeyince, ayağa gelen, ayaktan çıkan toplara bakıldığında, başını alıp giden  futbolcuların gösteriye kaçan gidişleri/ tavırları, telaşlı görüntü, beklenmeyen sonucu hazırlıyor.

Bu maçta da hakemin, Alanyasporlu futbolcularla birlikte hazırladığı ortam, Fenerbahçeli futbolcuları başıbozuk oynamaya itti.

*****

Her hakem başrol oyuncusu olamaz, olmak istemez.

Alper Ulusoy, hakem olarak vardı sahada; futbolcu olarak da Emenike...

Emenike, daha 40. saniyelerde topa öyle bir vurdu ki, top, kaleye gireceğine kalecinin müdahalesiyle kornere çıktı.

Korner atışında, Emenike’den rakibe bir dirsek geldi, faul oldu; Emenike sahada kaldı. Alper Ulusoy’un bu “kıyağı”, sonraki yanlışların gelmesini sağladı!.

Emenike, gol ararken onsekiz içinde, Omeruo futbola güreşten gelmiş olmalı ki,  Emenike’yi belinden güreşçi misali bir güzel yakaladı.

Hakem Alper Ulusoy,  “soylu” olmanın ne demek olduğunu gösterdi.

Başka?

Çıkan/ çıkmayan kartlar, ters düdükler ve son düdük...

Bir maç daha bitti; bir görev daha sona erdi.

Yeni ufuklara açılmak misali, yeni görevlere yelken açmak.

Sahadaki iki rakip, sadece bir maçlık rakip; rakiplerin rakipleri başka. Bunu da en güzel Hüseyin Kalpar dile getirdi:

“Fenerbahçe, bizim rakibimiz değil. Bu tip puanlar futbolcunun moralini yükseğe çeker. Keşke Adanaspor'u yenseydik, burada yenilseydik, diye de düşünebiliriz. Çünkü hedefimiz diğer takımlar."

Ya Advocaat?

Advocaat da keseden yemeye başladı.

(Futbolculardan beğenmediği, istediğini yapmayan varsa, önlemini ona göre alır. Yoksa, Fatih Terim gibi, oyunun akışını değiştirecek taktiği geliştirmedi için, suçu futbolculara yükleyerek işin içinden sıyrılamaz.)

Son söz:

Hakemlerden, onları atayan ve kollayanların olumsuzluklarından kurtulmanın tek yolu var; o da Fenerbahçe’nin, elinden “kumpas”la alınan haklarının bir an önce verilmesidir.

 

https://www.facebook.com/turgutcelik

https://twitter.com/#!/turgutcelik

turgutce@yandex.com

 

 

 
Toplam blog
: 2458
: 2418
Kayıt tarihi
: 10.11.08
 
 

24 Kasım 1944'te İspir'de doğdum. Ankara Kurtuluş Lisesi'ni, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tü..