Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Temmuz '11

 
Kategori
Güncel
 

Aziz Yıldırım’dan Dik Duruş: Darağacında olsam da son sözüm ‘Fenerbahçe' olacaktır

Aziz Yıldırım’dan Dik Duruş: Darağacında olsam da son sözüm ‘Fenerbahçe' olacaktır
 



Konuşan, hani, “ağzı laf yapıyor” denir ya, öyle biri!

Gazeteci değil de, “spor yorumcusu” olduğunu özellikle belirtiyor.

Bir renktaşının kanalına çıkmış, konuşuyor. Konu, “şike” de olsa, Fenerbahçe, Aziz Yıldırım; onlara yüklenme. Yorumcumuz, “Dedem Fenerbahçe’nin kurucusu, babam Fenerbahçeli” demeyi de ihmal etmiyor. Bilip bilmeyen de sanır ki, Aziz Yıldırım’ı eleştirerek, Fenerbahçe’nin kurumsal kimliğini koruyor.

Ama kendisini “ne” olduğunu söylemiyor.

Aziz Yıldırım’dan söz ederken, televizyona yansıyan hastane görüntülerine gönderme yaparak, “Lider dik durur!” diyor.

Gömüldüğü koltuğunda, “dik durma”nın nasıllığı hareketle gösteriyor.

Birkaç rahatsızlığı (şeker, tansiyon, böbrek) olan, kalbine iki “stent” takılan, gözaltında iken anjiyo olmak zorunda kalan, kaç gündür fiziksel çöküntü içinde olan Aziz Yıldırım...

Böylesi gözaltıları koltuğa gömülmek gibi sanan, kendisini “spor yorumcusu” sayan biri, anlaşılan, anjiyo olanın kasığına 6 saat süreyle kum torbası konulduğunu, bir gece hastanede tutulduğunu, hastanın ayaklarını uzatarak bir süre dinlenmesi, yürürken dikkat etmesi gerektiğini bilmiyor.

Yaşamamış da olabilir!

Bir ara öyle bir havaya büründü ki, Aziz Yıldırım’ın hasta olduğuna bile inanmadığını ima etti. Sunucunun “Ama anjiyo...” demesine tahammül edemedi, sazı yeniden aldı eline.

Aziz Yıldırım’ı “dik durmamak”la suçlayan, yorumcumuz, Aziz Yıldırım’ın şu sözünün “dik durma”nın en güzel örneği olduğunu acaba aklının köşesinden geçirecek mi?

Darağacında bile olsak son sözümüz Fenerbahçe olacaktır...

Yorumcumuz, anlaşılan, “dik durma”yı, “düşünsel” olarak değil, “fiziki” görüntü olarak görüyor.

*****

“Spor yorumcusu”nu dinlerken 10 yıl öncesine gittim, ona 24 Aralık 2001‘de gönderdiğim bir e-posta’yı anımsadım.

“Dik durma”yı öğreten yorumcumuz, o tarihte Akşam’da yazıyor, Lig TV’de konuşuyor, gönül verdiği takımın canlı maç yayınlarında yorum yapıyordu.

Ona, “İki Farkı Bakış” başlığı taşıyan e-posta gönderdim.

Yazımın ilk bölümü “ironik” bir yaklaşımla ele almış, 18 yaşında “futbolla yatan, futbolla kalkan, yiyecek ekmeği olmayan gariban bir taraftarım” gözüyle yazmış, “Ulan palabıyık... Ulan yeniçeri ağası bıyıklı adam...” diye seslenmiştim. İkinci bölümde ise gerçek yaşımı yazmış, “futbolu seven, güzel futboldan zevk alan, fırsat buldukça maç izleyen emekli bir öğretmenim” gözüyle, eleştirel bir dil kullanmış, hitapta saygılı davranmıştım.

Eleştiri konusu, Yozgat’ta kar altında oynan bir Lig maçında, Sergen’in yerde yatan rakibini teklememesi, ardından kırmız kart görmesi üzerine yorumcumuzun, “Ancak, maç içinde Sergen de rakip oyuncular tarafından çok hırpalandı” demesiydi.

O e-posta’nın ikinci bölümden, yorumcumuz hakkında bir “fikir yürütülmesi” için, alıntı yapmak istiyorum (Takım adını yazmıyorum):

“......’ın kimi maçlarından sonra hakemlere yüklendiğinize tanık oldum. Uzatılan bir mikrofona bir .....’lı olarak “koruyucu” bir bakışla yaklaşmanızı olağan karşılıyorum. Ama canlı yayımlanan bir maçta “yorumcu” kimliğiyle orada bulunuyorsunuz. O “tarafsızlık” dediğimiz (ne şiş yansın ne kebap türünden değil, benim üzerinde durduğum) kimlik, “koruyuculuğu” reddeder.

Pazar günkü maçta söylediğiniz bir cümleye takıldım. Baktım bugünkü yazınızda da o cümle var: “Ancak, maç içinde Sergen de rakip oyuncular tarafından çok hırpalandı.

Bu cümledeki “ancak” sözcüğü, bundan önceki cümledeki yargıyı hafifletecek, gereksiz kılacak, Sergen’i haklı çıkaracak bir yapıda. “Ancak”tan önceki cümleyi bilmesek bile şu ortaya çıkar: “Sergen, rakip oyuncular tarafından hırpalandığı için” masumdur; öyle yapmasının nedeni “hırpalanması”dır. O zaman Sergen, haklıdır. Bunun aksini kimse iddia edemez.

Söyleşi programınızda, bir izleyici olarak bulunduğunuz maçta, uzatılan mikrofona dilediğiniz söyleyebilirsiniz. Ama “yorumcu” olarak bulunduğunuz canlı maç yayımında daha dikkatli olmalısınız. Çünkü siz orada bir takımın beklenti içindeki yöneticisi değilsiniz. TV başındaki tüm izleyicilere karşı bir sorumluluğunuz var.

*****

Aradan 10 yıl geçmiş.

Görüyorum ki, yorumcumuz değişmemiş, aynı “kafa”da.

Kaç gündür gözaltında bulanan, emniyet hastane arasında gidip gelen, bu arada bir de anjiyo olan, şekeri yükselen Aziz Yıldırım’a “dik durma”yı öğütlüyor. Gömüldüğü rahat koltuğunda, yüreğinin bir köşesinde azıcık “insani duygu”, kafasında, bilgi kırıntısı da olsa, azıcık “hukuki bilgi” olmadığı anlaşılıyor.

Fazla söze gerek var mı?

TURGUT ÇELİK/ Mersin

 
Toplam blog
: 2458
: 2418
Kayıt tarihi
: 10.11.08
 
 

24 Kasım 1944'te İspir'de doğdum. Ankara Kurtuluş Lisesi'ni, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tü..