Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '11

 
Kategori
Futbol
 

Aziz Yıldırım gider futbol temizlenir mi?

Aziz Yıldırım gider futbol temizlenir mi?
 

O gerçekten temiz bir futbol adamı mı yoksa bir şikeci mi?


Hastalıklı yapılar üzerinde yükselttiğimiz her ne varsa bir bir yıkılıyor farkındaysanız. Ve her yıkıntının altında kalan yine bizler oluyoruz ister istemez. Bakmayın siz bu son olaylarda kelli felli bazı başkan ve yöneticilerin yerle yeksan edilmelerine. Onlar gözden çıkarılmış eskilerdi sadece!

Bu ülke; sağlıktan eğitime, sanattan kentleşmeye, siyasetten spora yıkılmaya hazırdır daima. Ki; bol bol yıkılmışlığı da vardır geriye dönüp baktığınızda.

Bir bakarsınız, yeni doğum servisinin birinde bebeler ölür ardı ardına herhangi bir hastanede. Bebeler ölür ama devlet dimdik ayaktadır ilk gelen haberlerde peşinen. Araştırılıp, sorumluları cezalandırılacaktır açıklaması gelir ardından. Birkaç doktorun kulağı çekilir, belki başhekimin tayini çıkar, ölen öldüğüyle kalır…

Bir başka zaman, bu kez de sınava giren gençlerimiz tarumar edilir. Yıllar boyu emek vererek hazırlandıkları sınavda, şifrelere takılır gelecek kaygıları. Bu şifreyi kimin ya da kimlerin yaptığı bile bulunamaz. Çünkü faili meçhullerin ülkesiyizdir biz. Bilinse de bulunmaz. Tıpkı Madımak katili Cafer Erçakmak’ın asla bulunamadığı gibi! Birkaç memura yol verilir, olan çocuklarımıza olur…

Sonra bir gün sahnede sanatçılar hedef alınır. Kürtçe söylemenin bedelidir bu! Oysa “caz” yapıyordur sahnedekiler. Cazcı kardeşler “Milliyetçi Kardeşler” oluverirler bir anda. Hani milliyetçilik için “gaz” anlaşılır bir şeydir belki ama “caz” ne ola ki? Sanatçı yuhalanır, sahneden uzaklaştırılır… Hatta bazen Ahmet Kaya örneğinde olduğu gibi vatanına hasret can verir gurbette. Ya da Ruhi Su gibi tedavisine engel olunur çabuk ölsün diye… Sonra Kültür Bakanı, çıkar açıklama yapar: “Sanatçılar baş tacımızdır”…

Başka bir gün gürültüyle uyanır bütün Marmara. Toprak çatırdar altında. Halkımızın başını soktuğu dam, kirasını ödediği ev yoktur artık. Deprem, alıp götürür canını, malını, her şeyini. Aslında herkes biliyordur oturduğu evin durumunu. En çokta vergisini tıkır tıkır alan belediyeler biliyordur! Ama ihale birkaç fen memuruna ve Veli Göçer gibi bazı müteahhitlere kalır. Hayat akar Marmara’da…

Günler bitmez ki bizde. Bir gün seçim yapılır ve o seçim için cezaevlerinden adaylar da talepkar olurlar seçilmeye. Devletin en yetkili kurumuna sorarlar, “seçilmemiz için bir engel var mı” diye. “Yok” der YSK. Sonra seçim yapılır. Bizim tutsaklar, bir anda bizim vekillere dönüşürler seçmenin tercihiyle. Bavullarını toplarlar ama bir türlü çıkamazlar o cezaevinden. Çünkü YSK, vazgeçmiştir kararından. Olan seçmenin oyuna olur gibi görülse de ilk başta, asıl olan, koç gibi gençlerimize olur Diyarbakır’ın dağlarında!

Sağlığın, eğitimin, sanatın, kentleşmenin ve siyasetin bu kadar çarpık hüküm sürdüğü bir memlekette spor doğru gelişir mi hiç? Gelişmez elbette…

Ta ki; bir Pazar günü sabahında, futbolun bambaşka bir yüzüyle karşılaştığımızda fark ederiz bu çarpıklığı. Dünyanın en güzel oyununu, endüstriyel bir ‘oyun’cağa çevirenlerin nasıl bir ucube yarattığını görmüş oluruz bu sayede! Aslında yeni değildir yaşananlar. Futbolun bu makyajsız halinin farkındaydık ama “durdurun bu şike minibüsünü, inecek var” diyenimiz yoktu nedense.

Sonuç mu? Bu yazıyı yazdığım saatlerde TFF henüz bir karar açıklamamıştı ama yukarıda yazdığım ve futboldan çok daha önemli diğer konularda ne olduysa, bunda da farklı bir şey olacağını düşünmüyorum nedense. Üç, beş yönetici, bir, iki teknik adam ve belki birkaç futbolcu kızağa alınır, olur biter…

Daha Türkçesi; yazının başında da dediğim gibi, onlar zaten gözden çıkarılmış eskilerdir. Tıpkı Aziz Yıldırım gibi. Sistem, yerine koyar birini ve futbol temizlenir birden…

 
Toplam blog
: 19
: 618
Kayıt tarihi
: 13.05.07
 
 

BirGün gazetesi spor yazarıyım. Aynı zamanda 96.6 frekansından yayın yapan Yön Radyo'da her Salı ..