Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ekim '14

 
Kategori
Güncel
 

Azrail şaka yapmaz / Türkiye'de trafik rezaleti

Azrail şaka yapmaz / Türkiye'de trafik rezaleti
 

Bu yazıyı inan ki mecburiyetten yazıyorum. Elbette bugüne kadar bu konuda yüzlerce yazı yazılmıştır. Hemen hepsi konuya aynı şekilde yaklaşıyor:Türkiye’de trafik kazaları önemli bir sorundur. Mal ve can kaybına neden olmaktadır. Şunu şunu yapmalıyız. Şuna şuna dikkat etmeliyiz

Ülkemin insanları sizler bunları bilmiyor musunuz? Elbette biliyorsunuz. O halde neden sizin bildiğiniz şeyleri yazıyorlar? Yeni bir şey söylemiyorlarsa okumayın. Herkesin bildiğini, düşündüğünü yazıyorsam beni de okumayın. Bu konuda yazılan yüz tane yazı seçin. İddia ediyorum ki hiç birisinde Aslında ülkemizdeki bu kazaların olmaması gerekirşeklinde bir cümleye rastlayamazsınız.

Bir yerlere gidecek insanlara dikkat ediniz. Araçlara binerken dua ederler. Yakınlarına veda ederler. Hatta belki içlerinden elveda diyenler bile olabilir. Bunun anlamı şudur: Türkiye’de arabaya binmek ahirete bilet almak demektir. Yani kaza olma ihtimali, korku, endişe bu kadar yüksektir. Hiç değilse insanların kafasında böyledir. Yirmi yıldır hiç kaza yapmadığını söyleyen şoför vardır. O zaman insanlarımız arabaya binerken niye korkuyor, endişe ediyorlar? Bakın istenildiği zaman yirmi yıl kaza yapmadan araba kullanılabiliniyormuş.

Türkiye’de yaklaşık 14 milyon motorlu araç, 20 milyona yakın da ehliyetli sürücü var. Yılda yaklaşık 8–10 bin insanımız kazalarda hayatını kaybediyor.

Biz bayağı zenginmişiz. Her beş kişinin bir arabası var. Üstelik çok da becerikliymişiz baksanıza yetişkin iki kişiden biri araç kullanabiliyor. Bugünün parasıyla her bir ehliyet 500 liradan 20 milyon ehliyet 10 milyar lira. Sürücü kursları ne zamandan beri var? Şunun şurasında 10–20 yıllık mazisi var. Ülkemizde 1000 sürücü kursu olsa her birine 10 milyon lira. Yani 10 trilyon. Senede 1 trilyon ya da 500 milyar lira. Elbette manav Rıza işyerini kapatıp sürücü kursu açar. Sürücü kursu açanların bu konuda bir ilgileri, bilgileri, tecrübe ve eğitimleri var mı? Gerekmiyor ki. Manav Rıza bile açtığına göre.

Yöneticilere göre Türkiye’de kazaların en önemli nedeni sürücülerin trafik kurallarına uymamalarıdır. Bugün ülkemizde özürlü ve hastalar dışında, 18–70 yaş arası 40 milyon kişi istese ehliyet alabilir mi? Kesinlikle alır. Ülkemizde yetişkin her dört kişiden birinin psikolojik bozukluğu vardır. Bunlar ehliyet alır çünkü sağlık raporunda psikolojik muayene yapılmıyor. Yetişkin insanlarımızdan en az on milyonunda kalp sorunu vardır. Bunlar da ehliyet alır. Çünkü sağlık raporu dâhiliye doktorunun basit bir muayenesi sonucu veriliyor. İleri derecede olmayan tansiyon ve şeker hastaları da rahatlıkla ehliyet alırlar

 Peki, Türkiye’de kim ehliyet alamaz?

Yaşlılar, özürlüler, ölümcül hastalar, deliler, çocuklar, hamile kadınlar.

Bunların dışındaki herkes istisnasız olarak bu ülkede parayı bastırıp ehliyet alır. Şimdi araştırma, anket ve bilimsel verilere göre ülkemizdeki 40 milyon yetişkinin yarısı şu ya da bu şekilde hasta, özürlü vs. Diğer yarısı sağlam. Ehliyet alabilmek için sağlam olmak gerektiğine göre, ülkemizde 20 milyon kişi de ehliyetli sürücü olduğuna göre şoförlerin dışında kalan 20 milyon insan yani bizler hasta ya da sakatız. Bir hastalığı, bir özrü olanlar ayrılıp diğerlerine ehliyet verilmiyor mu? Böyle olduğuna göre, bizim de ehliyetimiz olmadığına göre biz özürlü ya da sakatız. Peki, gerçekte öyle mi? Değilse şu anda direksiyon başında oturan milyonlarca sürücünün ciddi sağlık sorunları var. Ülkemizde binlerce, on binlerce kaza meydana geliyor. Bunların hangi nedenle gerçekleştiğini bilmemize imkân yok ki. Klasik 8 hata ezberlemişiz. Kim yaptıysa o suçlu.

Biz ne yazıyoruz? Ne konuşuyoruz? Neyi anlatıyoruz? Kime anlatıyoruz?

Yöneticiler ”Şoförlerimiz dikkatli olsunlar sorun çözülür” diyorlar.

Aydınlarımız ”Henüz gelişmekte olan bir ülkede bunlar doğaldır” diyorlar.

Halkımız ”Kader bu. Vadesi yetmişse arabaya binmese de yolda giderken düşer ölür” diyorlar. Peki, sevgili halkım. Vade bu kadar kolay iş. Sen de maşallah hâşâ Allahın takdiri İlahi kitabı elindeymiş gibi her şeyi biliyorsun. Denemek değil mi? Ülkemizde bir yılda 10 bin kişi kazalarda ölüyor. Bir yıl evde oturalım. Nasıl olacaksa olsun yapalım bunu. Senin deyişine göre bu 10 bin kişinin böyle de ölmesi gerekir. Bakalım.

Bir yetkiliye ülkemizdeki kazaların nedenlerini sorunuz. Size yirminin üzerinde sebep sayacaktır. Hatalı solama, kaygan yollar, bir kısım yollara cüruf dökülmesi, kemer takmama, aşırı sürat, dikkatsizlik, yorgunluk, aşırı yük, hatalı şerit değiştirme, kışın zincir ve takoz bulundurmama, uykusuzluk, eski lastikler, bozuk yollar, içkili araba kullanma, kırık ayna, bozuk farlar, hava yastığı olmaması, yağmurlu havalarda sileceklerin bozuk olması, göstergelerin çalışmaması, lastiklerin havasının inmiş olması, fazla yolcu alma… Ve belki hatırımıza gelmeyen daha bir sürü neden.

Ben trafik uzmanı değilim. Sürücü de değilim. Yine de diyorum ki bu sayılanlar kazaların oluş nedenidir. Kazaları hazırlayan nedenler değildir. Ve ne gariptir ki ülkemizde trafik kazası denildiğinde sadece bu saydığımız nedenler ortaya konur. Yani fırıncıya ”sen güzel ekmek pişirmiyorsun “ denir.”Unun kaliteli mi? Hamuru iyi yoğruluyor mu? Suyu, tuzu yeterli mi? Fırın içi uygun mu?” denmez. Yani bunun anlamı ülkemizde trafiğin altyapısı yoktur.

Şumayer, Kenan Sofuoğlu dünya şampiyonları. Bunların yerine ehliyetli iki sürücümüzü koyalım. Olur mu? Neden olmuyor ki? Sen bu sürücülere koskoca tırı teslim etmiyor musun?

Türkiye’de araba kullanmayı bilmek şoförlük için yeterlidir.

Oysa bazı iş ve mesleklerde o işin nasıl yapılacağını biliyor olmak başarılı olmak için asla yeterli değildir. Tam hatırlamıyorum. Ege’de bir yerde bir trafik kazası oldu. Ciddi bir kazaydı. Ölenler oldu. Araçlar durmuş. Tren geçecek. Bir şoför aracını hemzemin geçidine sürdü. Sonuç facia. İşte bu şoför sadece araba kullanmayı bilen ülkemizdeki eksik özellikli yetersiz milyonlarca sürücüden biriydi.

Sürücülük hata payı olmayan bir meslektir. Biz futbol oynayan çocuğa “Niye iyi pas vermiyorsun? Gol vuruşların neden isabetli değil? Neden daha hızlı değilsin? Adamını kaçırıyorsun. Dikkatsizsin. Hata yapıyorsun.”diyoruz. Oysa bunlardan önce sen gel bakalım yanıma. Bir bakalım sende futbolcu karakteri var mı? Gücün, hızın, dikkatin, aklın bu iş için yeterli mi? Sonra kendini yeteri kadar bu iş için eğitip yetiştirdin, hazırladın mı?”dememiz gerekiyor.

Oysa biz daha tüm bunları hiç dikkate almadan ”Kemer niye takmıyorsun? Hatalı solama. Aşırı sürat yapma. İçkili araba kullanma. Direksiyon hâkimiyetini sağla. Dikkatli ol vs” diyoruz. İyi ama adamda bütün bunları yapabilecek yetenek yok ki. Bir saatte sağlık raporu veriyorsun. İstersen Kerim Korkut burada. Sen de oradasın. Rasgele 100 sürücü seçelim. Tam teşekküllü hastaneden biz onlara sağlık raporu alalım. En az otuz sürücüde işini yapmaya engel herhangi bir rahatsızlık çıkmazsa ben bu yazıyı bütün Türk milletinin huzurunda senden özür dileyerek yırtıp atacağım.

Adamın tansiyonu fırlıyor 20’ye otuza. Direksiyon başında.

Adamın şekeri 300. Direksiyon başında.

Adam 150 kilo ağırlığında. Ellerinden, kollarından başka hiçbir yeri kımıldamıyor. Direksiyon başında.

Adamın ışık gözlerini alıyor. Direksiyon başında.

Adamın ileri derecede psikolojik bozukluğu var. Direksiyon başında.

Adam psikopat. Direksiyon başında.

Adam 40 kilo. Zayıflıktan üflesen uçacak. Direksiyon başında.

Tımarhanedeki bir deli de araba kullanmayı biliyor olabilir. Onu da şoför yapalım o zaman.

Trafik kazalarının ülkemize maliyeti 1968–2007 yılları arası 40 yılda 375 milyar lira. Ayrıca 200 bine yakın insanımız da hayatını kaybetmiş. Ülkemizdeki bugün mevcut 8, 5 milyon özürlünün de belki birkaç milyon kişisi bu nedenle özürlü.

Bu kara tablonun nedeni yok kemer takmaymış, hatalı sollamaymış, içkili araba kullanmaymış falan değil aslında. Asıl neden bu ülkenin yöneticilerinin yetersizliğidir. Bilgileri yeterli değil. Becerikli değiller. Ufukları dar. Sevgili ülkem. Bunları söylerken” laf ola beri gele” şeklinde işte eleştireyim de ne söylersem söyleyeyim yaklaşımında değilim. İlgililerin trafik sorununu çözmek için getirdikleri çözümlere bakınız lütfen. Bayramlarda yavaş araba kullanın diye öğüt veriyorlar. Bu öğüdü seksenlik Hasan amca da verir. Diğeri cezaları artırıyorlar. Bu ülkede ben ceza yiyeceğim diye hata yapmaktan korkan bir tek şoföre rastlayamazsınız. Adamların açıkları var. Onun için para cezası kesiyorlar. Onların derdi trafik sorununu çözmek değil. Ver parayı, boş ver ehliyeti. Ver parayı geç kırmızı ışıkta. Vur birine. Ölsün anasını satayım. Kaza der geçeriz. Bir yıl ya yatarsın ya yatmaz.

Yok, şu kadar alkol çıkarsa arabanı bağlarım. Adama yalvar üfle diye. Üflemiyor. Sırtında taşı. Arabasına bindir. Evine götür. Adam alkolik. Bugün yakaladın. Üflettin 230 bilmem kaç. Ceza kestin. Yarın yine içecek. Ve sen onu yakalayamayacaksın. Ama o Azrail gibi suçsuz insanları yakalayacak. Vuracak öldürecek. Rezillik diz boyu. Bu nasıl devlet bu nasıl yönetim?

Sarhoş şoför kaza yaptı. Adam ayyaş. Cezayı kesip gönderiyorsun. Sen kafayı mı yedin? Böyle bir adam araç kullanabilir mi? Böyle bir adamın ehliyeti olsa ne olur? Böyle bir adamdan şoför mü olur. Şoförlük yapmak onun hakkıymış. Yaşamak da benim hakkım!

Birinin kızı kazada öldü.160 km hızla gidiyormuş. Bütün Türkiye ona ağladı. Ben ise başımızda böyle yöneticiler olduğu için kaderimize ağladım. Senin şehirlerarası hız limitin var. Saatte 90 km. Ve sürücü 160 km hızla giderken ölüyor. Uygulayamayacağın kuralı niye koyuyorsun?

Türkiye’ de trafik kuralları sürücüler uymasınlar biz de ona ceza keselim mantığı üzerine kurulu. Trafik polisini düşününce trafik cezasından başka bir şey aklıma geliyorsa namerdim. Trafik polisi Türkiye’de sadece ceza keser.

Kırsal kesimde kazalar olur. Allahın dağında. Araç yok bir şey yok. Yol bomboş. Tonlarca insan ölür. Zaten devlet Ankara’nın dışında yok. Vali hazretlerini de sadece 23 Nisan törenlerinde görüyoruz. İnsanlar ölmek için durum icat ediyorlar. Cenazeye gidecek hadi hadi hadi! Ya kardeşim adam ölmüş ne acele ediyorsun? Traktörün kasasına dol tıklım tıklım. Mezarlık iki adım. Cehennemin dibine git. Yürüyerek git. Hem yanmak sızlanmak için zamanın olur. Ağlaya ağlaya git. Traktör bu tır değil ya. Bu kadar insanı doldurursan devrilir tabi. Etraf ana baba günü. Gazeteler yazar. Cenaze konvoyunda kaza.20 ölü. Benim merak ettiğim bir şey var. Yetkililer bu aptalca kaza ile ilgili hangi işlemleri yaparlar? Köyün aklı başında ileri gelenlerini mi sorumlu tutarlar? Muhtarı, bekçiyi, traktör sahibini mi? Yoksa sadece zabıt tutup giderler mi? Köylü zaten acılıymış. Bir de şunu bunu sorguya çekmek olmazmış. Ne demek ya. İsterse 100 kişi ölsün. Sen görevini yapacaksın.

Düğünler, futbol maçları, topluca bir yeri ziyarete, pikniğe denize gitme daha da beter.

İnsanlar bana kızsınlar. Bunların hepsi akılsız insanların saçma sapan davranışlarıdır. Ülkenizde sizi doğru ve mantıklı davranmaya yönlendiren bir devlet yok. İçinizdeki cahil dinozorlar da”her şey Allahtan “diyerek sizi peşlerinden sürüklüyorlar. Özellikle siz okumuş genç insanlar. Bu peşlerinden gittiğiniz büyükleriniz bugüne kadar ne yapmışlar ki siz onların her dediğine uyuyorsunuz? Neden söylediklerini ve davranışlarını sorgulamıyorsunuz? Kırçıl sakallı bir yaşlının abuk sabuk sözlerine amcamdır hatırı kırılmasın diye uyuyorsunuz. Sonra başınıza gelmedik kalmıyor. Demek ki biz sizi büyük büyük okullarda boşuna okutmuşuz. Onları kırmadan, incitmeden davranışlarının yanlış olduğunu söyleyip uymayacağınızı bildirin. Zira hepimizin yakınları olan bu değerli büyüklerimiz atalarından dedelerinden gördükleri “kaderci yaklaşımla” bazen ailelerin ve bizlerin hayatını tehlikeye atarlar.

Kazaların % 90 nedeni insan kişiliğidir. Aslında devletin bir sistemi olsa kötü çoban da davarı iyi yerlerde otlatacak. Ama yok. İş size kalıyor ülkemin insanları. Özellikle okumuş insanlara sesleniyorum.100 sene okumuş olsanız bile eskileri fikirlerinden caydıramazsınız. Profesör bile olsanız onlar sizden daima daha akıllıdırlar. Ne ilgisi varsa yaşlı olmaları onların akıllı olmaları demektir. Onları kararlarından vazgeçirmeye uğraşmayın. Bu zaman kaybı olur. Ne yapsanız sizi dinlemeyeceklerdir. Felaket kelimesi nereden türedi bilmiyorum. Ama sanıyorum cahillik, aptallık ve cesaretin bir araya gelmesiyle oluyor. Bir kişi cahilse ve aynı zamanda aptallık derecesinde cesursa kendisi zaten 40–50 yaşlarında ölür. Mezarlıklar bunlarla doludur. Ben etrafımda böyle olanların 60’ını gördüğünü hatırlamıyorum. İşte büyüklerinizden ve sizin gibi olanlardan, çevrenizdeki diğer genç insanlardan bazıları böyleyse kesinlikle onlardan uzak durun. Rica etmeyin, yalvarmayın. Açık tavır koyun. Düğün arabasına binmediniz diye bırakın size kızsınlar. Elinize silah uzatırlarsa kesinlikle almayın. Bırakın size ”Sen de erkek misin?” desinler.

Cahillik, aptallık ve cesaret üçlüsünde bazen de “cahilliğin” yerini “gençlik” alıyor. Aynı şey aslında. İstanbul Avcılarda bir motosiklet kazası oldu biliyorsunuz. Bütün Türkiye ölen kıza ağladı. Ben ise günlerce düşündüm. Kızcağızın arabaların altında ezilen kanlı vücut parçaları gözlerimin önünden günlerce gitti geldi. O kız cahildi. Serseri bir arkadaşına kanıp hayatını yok etti. İşte biz ülkede yeni bir düzen kuruyoruz. Bu düzende de böyle cahil kızlar olacaktır. Ama onların kesik, kopmuş başları arabaların altında asla parçalanmayacaktır.

Bütün bu olaylarda başbakana mikrofonu yönelttiğinizde ”Görevli, yetkili kim ise ona sorun “ diyor. Şimdilerde bir de böyle bir tavır moda oldu. Bu ülkenin başı siz değil misiniz? Ben size sorarım. Siz de görevlinize yetkilinize soracaksınız.

Bunları niye anlatıyorum? Çünkü kazaların kişi davranışları, toplumsal anlayış ve alışkanlıklarımız ve siyasetle çok yakın ilgisi var. Ülkemizde kazalarla ilgili her şey sadece şu iki cümleye sığdırılmış: Trafik kurallarına uyunuz, uymayanları uyarınız. Kazada öldüyseniz vadeniz yetmiştir Allah rahmet eylesin. İkinci cümlenin üzerini zaten çiziyorum. Birinci cümle ise ilkokul çocuklarına öğretmeninin söylediği ”ödevini yaptın mı çocuğum?”hafifliğinde ve basitliğinde yaptırımı olmayan kimsenin takmadığı önemsiz bir derviş öğüdü gibi.

Biliyorum. Okuyucularıma gına geldi. Sıkıntıdan yazımı okuyamıyorlar. Hep aynı şeylerin üzerinde dönüp dolaşıyor onları bunaltıyorum. Neredeyse kalkıp ”Kusura bakma Kerim Bey o kadar sıkıcı yazıyorsun ki ne kadar doğru şeyler söylersen söyle senin yazılarını okuyarak hasta olamam” diyecekler. Onlara hak veriyorum. Lakin eğer ülkemizdeki trafik sorunları konusunda hassassanız yüzlerce yazıda dile getirilen klasik kaza yaklaşımları inanın bana bizi bir yere götürmez. Bunlar senelerce yazılıyor, çiziliyor, konuşuluyor. Ama bütün bunlara rağmen yüreğimizi acıtan kazalar da artarak devam ediyor. Kazaların bilinen nedenleri üzerinde hiç kafa yormayınız. Zaten bugüne kadar okuduğunuz yazıların tamamı ”şöyle oldu da böyle oldu” şeklinde yüzlerce kaza nedenini anlatıyor.”Niye oldu? Nasıl oldu?”konulu yazıları okuyup boşuna kafanızı şişirmeyin.”olmaması için ne yapmalıyız?” konusuna yoğunlaşın lütfen.

Bunu şu anki yetkiliklilere de sakın sormayın. Size “Kemer takın” diyeceklerdir. Kemer taktığınız zaman trafik sorunu çözülüyor onlara göre. Bir zenginin şizofreni hastası serseri oğlu direksiyonun başına bile geçmeden ehliyet alıyorsa siz kemer taksanız ne olacak?

Trafik kuralları Türkiye’de korkunç trafik kazaları gerçeğinin üzerini örtmektedir. İnsanlarımızın hemen tamamı trafik kurallarına uyarsak kazaların önlenebileceğini düşünüyor. Sürücülerin kişilikleri, bu işe uygun olup olmadıkları, iyi eğitim alıp almadıkları hiç önemli değil. Devletin bu konuda politikalar üretmesi de gerekmez.100 yıl önceki Londra trafiğini alıp Türkiye’ye getirmişler. Bir tek yeni uygulama, düşünce, politika eklememişler. Nerden ekleyecekler? Bunlar koyun bile güdemezler. Oraya bir ışıklı tabela koymuşlar. İki şapkalı trafik polisi. Kemer takmayana ceza. Kaza yaparsan nasılsa sigorta aracını yeniliyor. Ölmedinse hatalı da olsan doğru dürüst cezası yok. Her şey tamam. Oh ne güzel!

Bir de ilginç bir şey var ülkemizde. Bilmiyorum farkında mısınız? Bir dolmuşta yolcusunuz. Şoför sizi istediğiniz, daha doğrusu götürmesi gereken yere götürmedi. Buraya kadar deyip indirdi arabadan. Daha fazla para istedi falan filan. Samimi olarak söyleyin lütfen! Nereye şikâyet edileceğini biliyor musunuz? Belediyeye mi? Şoförler derneğine mi? Trafik polisine mi? Valiliğe mi? Valla ben elli yaşındayım ve bilmiyorum. Eğer siz biliyorsanız demek ki ben cahil kalmışım. Lütfen ayıplamayın. Ama gerçekten bu işe kimin baktığı konusunda elli senedir bir şey duymadım. Gülmekten ölüyorum. Yani bu işin Türkiye’de sorumlusu belli değil. Daha buna benzer çok sayıda işin bakanı, edeni, sorumlusu belli değil.

Şu yukarıda saydığım, hepimizin bildiği “Klasik trafik kuralları ”kazaları engelleyeceğine, kazanın olmasını kolaylaştırıyor. Nasıl olur demeyin. Kural ”Emniyet kemeri takacaksın” diyor. Adam cezaya razı oluyor ve kemer takmıyor. Bir kuralı uygulayamıyorsanız ya kural yanlış ya da uygulama şekli yanlıştır.

Valla ben de sıkıldım. Ülkemizdeki trafik rezaletini burada kesip yeni düzene geçiyorum. Türkiye’nin bu konuda bu günkü halinden memnunsanız bundan sonrasını hiç okumayabilirsiniz. Ben istemeyenlerin yazılarımı okumalarına kesinlikle razı değilim. Hiç okuyanım olmasa bile kendim yazar yine kendim okurum.

Her ne kadar Mega kentler projesiyle geleceğin Türkiye’si farklı dizayn edilecek ve burada da özellikle şehir içinde asla araç söz konusu olmayacaksa da bu devasa yaklaşımın tamamlanmasının uzun yıllar alabileceği dikkate alınarak bugünün ülke yapısına göre sistemler kurmalıyız. Yeniçağın başlamasıyla geleceğin Türkiye’sinde bu hazırladığımız sistemler o günün şartlarına göre uygulamaya konulur ya da gerekmiyorsa iptal edilir.

Bu nedenle biz ülkemizin bugünkü durumuna göre yeni düzende trafik sorununa getirdiğimiz çözümü kısaca, insanları sıkmadan anlatmaya çalışalım.

Yeni eğitim ve mesleki eğitim sistemlerimizi okuyanlar hatırlayacaklardır. On yıllık temel eğitim sonucu çocuk, genç, genç kız bu süre içinde izlenerek hangi mesleğe yatkınlığı olduğu belirleniyordu. İşte burada sürücülük mesleğine yatkın olanlar kendileriyle de konuşularak bu mesleğe yönlendirilecekler. Beş yıl gibi hemen tamamına yakını görerek ve uygulayarak yapılan uzun bir eğitim sonucunda “Sürücü Meslek Belgesi” alınmasının bugünkü ehliyet almayla uzak yakın hiçbir ilgisi yoktur. Bugünkü sürücülerin öyle bir eğitime sokulmaları halinde(Zaten yeni jenerasyona kadar böyle yapılacak) en az yarısının eğitimi tamamlayamayarak belge alamayacaklarına ben kesinlikle eminim.

Ayrıca sürücülük doktorluk, pilotlu gibi “özellikli” mesleklerden sayıldığı için eğitime alınacak kişiler çok sayıda incelemeden geçirilir. Kişinin mutlaka tam sağlıklı olması zorunludur. Örneğin kollarınızın kısa olması bile direksiyon tutma zorluğu açısından sorun olarak kabul edilir ve sizin elenmenize sebep olur. Yani konu bu kadar derinliğine incelenir demek istiyorum. Yalnız belgeyi alanlar artık tam yetkili sürücüdür. Sürücülük mesleğinde profesyonel yaklaşım şarttır. Biraz biliyorum. Yavaş yavaş öğrenirim diye bir mantık yoktur. Tabi ki tren, vapur ve özellikle uçak kullanıcıları daha farklı yetiştirilir. Hiç kimse temel eğitimi bitirdikten sonra on yıl eğitim görmeden pilot olamaz. Sürücülükte mesleki eğitime alınmış olmak mutlaka sürücü belgesi alacağınız ve şoför olacağınız anlamına gelmez. İşinizi yapamadığınız sürece size belge verilmez ve başka mesleğe alınırsınız.

Sürücülük riskli bir iştir. İnsanın canı söz konusudur. Üstelik sorumluluğu büyüktür. Bu nedenle meslek ücreti yüksek olabilir.

Meslek belgesi aldığı zaman kişi artık işinde profesyoneldir. Belki bu beş yıl içinde sayısız kere direksiyonun başına geçmiş tecrübe kazanmıştır. Yine de bu konudaki kanunlar acımasızdır. Hata yaptığınız zaman her şeyinizi kaybedebilirsiniz. Çünkü siz hata yaptığınız zaman başkaları her şeylerini kaybetmektedirler. Mağdur hangi adaletle cezalandırılırsa mesul da aynı adalete tabi olur.”Kaza elden ne gelir” zihniyeti yeniçağda kesinlikle söz konusu değildir.

Kemer takmama ve benzeri şekilde kural ihlalleri belirlenmiş eksi puanlarla 100 eksi puanı doldurduğunuzda hayatınız boyunca bir daha asla sürücülük yapamamanız, belgenizin değiştirilmesi başka bir mesleğe alınmanız sonucunu doğurur.100 puan uygulaması tek bir şanstır. Olağanüstü eğitimler sonucu kurulmuş “Trafik Birimi” ni atlatarak kuralları ihlal edebilir misiniz bilemiyorum. Zira yakalandığınızda bugünkü gibi ceza kesme falan yoktur. Zaten para cezası yeni düzende yoktur. Kural ihlali yaptığınızda eksi puan alırsınız. Eksi puanlarınız 100’e geldiğinde de sizin sürücülük hayatınız biter. Puanlar da oldukça dolgundur. Örneğin basit bir emniyet kemeri takmama ihlalinde eksi beş puan alırsınız. Trafik sisteminde başka hiçbir uygulama yoktur. Hata yaparsanız bir daha araç kullanamazsınız. O kadar.

İstanbul ve diğer büyük şehirlerde trafik sorunu önemlidir. Çözümü de şimdilerde yok gibidir. Yine de bizim bir önerimiz var. Ticari araçlar için hiçbir engelleme yok. Adam ekmek parası kazanıyor. Ne diyebilirsin ki. Özel araçlara farklı bir uygulama. Arabana mutlaka binmen gerekiyorsa bineceksin. Şehir dışına çıktın. Pikniğe gittin. Denize gittin. Gezmeye falan gittin. Uzak semtlere gittin. Hasta ve yaralı götürüyorsun. Böyle durumlarda aracına biniyorsun. Arka mahalleye gideceksin.500 metre. Hasta falan değilsin. Yürüyüver. Aksaray’a gidiyorsun. Metro var. Bin git.

Denebilir ki “Bunun uygulaması zor olur. Hatta hiç uygulayamazsın”

Benim adım Kerim Korkut. Göreceğiz.

“Fazla faydası olmaz.”

İstanbul trafiğinde her gün seyreden araçların yarısı özel araçlar. Trafikte her gün bir milyon araç. 500 bini özel. Ve ben bunların en az 400 binini trafiğe çıkarmıyorum. Nasıl fazla faydası olmazmış.

“İnsanların özgürlüklerini kısıtlayamazsın. Adamın arabası var. Parasını sen verip almadın.”

Onların araba kullanma özgürlüğü varsa benim de temiz bir kente insan gibi yaşama özgürlüğüm var. Benzin, mazot kokusu, egzoz dumanı, gürültü. Üstelik insanı delirten şehir trafiği. Ben bunları çekmeye mecbur değilim.

Hatırlanacağı üzere düğünler, cenazeler, gezi, piknik gibi etkinlikler yeni düzende zaten ilgili birimlerce organize ediliyor. 

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..