Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '16

 
Kategori
Siyaset
 

Baba darbe mi o ne ki?

15 Temmuz 2016, saat 22.30 civarı televizyonumu açtım, haber programlarında acayip şeyler olduğunu hissediyorum ama her halde diyorum yine tatsız tuzsuz kamera şakaları var diye düşündüm. Olur mu canım? Bazı haberlerde “darbeye teşebbüs” diyorlar, “köprüler tutulmuş, havaalanlarında acayip farklı hareketlilikler var” deniyor ama ben hala inanamıyorum. Ta ki diğer odadan çocuklar fırlayıp “baba ne oluyor, darbe neymiş? diye sorana kadar. Gözlerim yaşarıyor, ben 15 yaşındaki oğluma darbe kelimesini nasıl anlatacaktım ki? Çocuklarıma hep demokrasiden bahsetmiştim, modern hayat nedir, insan sevgisi nedir, ülkemizi nasıl daha refaha ve feraha kavuşturabiliriz, hatta diğer ülkelere özellikle de Müslüman ülkelere nasıl yardım edebiliriz diye hep fikirlerimi paylaşmıştım, nasihatler etmiştim. Çocuklarıma bu yüz karası kelime olan “darbe” yi nasıl açıklayacaktım ki? Adeta tutuldum, konuşamıyor ağlayamıyor ve  “çocuklar biraz sessiz olun da konuyu iyice bir anlayalım” diyor vakit kazanmaya çalışıyordum. Saniyeler geçtikçe durumunun ciddiyeti daha da anlaşıyordu. Başbakanımız açıklamalar yapıyor ama beni tatmin etmiyordu. Cumhurbaşkanımız nerde diye hayıflanıyordum, ondan bir ses duysam, içim rahatlayacaktı, ama yoktu çocuklarıma rahat olun çocuklar diyebilmek için bütün kanalları geziyordum, bir umut arıyordum. Birden daha da bir ümitsizliğe kapıldım. O ne öyle, TRT kanalları çalışmıyordu. “Böyle şey mi olur?” diyordum içimi kemirircesine. TRT spikerinin o donuk hali ile “darbe” den söz etmesi artık işin ciddiyetini gösteriyordu. Ailecek televizyonların karşısına geçmişiz, sessiz sessiz olanları izliyorduk, ilk aklıma gelen şeylerden birisi de “yurt dışındaki akademisyen arkadaşlarıma ya da öğrencilerime bu durumu nasıl anlatacağım” diye hayıflanmaktı. Hep ülkemin güzelliklerinden bahsetmiştim, modern hayattan, demokrasiden, İslamiyet’in ne kadar mükemmel ve son din olduğundan, artık Türkiye’nin modernlikten ve demokrasiden taviz vermediğini anlattıkça anlatmıştım. Sahi ne diyecektim? Çocuklarıma ne anlatacaktım, hele de 15 yaşındaki oğlum darbe kelimesini ilk defa duyuyordu. Boğazım yutkuna yutkuna darbeyi anlatıyordum ki; bazı kanallarda cumhurbaşkanımızın cep telefonundan görüntülü sesini duydum…
 
Hayatımda duyduğum en güzel seslerden biri idi, ümit ışığı dolmuştu bir anda çehreme. Çünkü o Türkiye Cumhuriyetinin Başkumandanı idi. Çok şükür dedim; yaşıyordu ya da gözaltına vs alınmamıştı ve durumu özetliyor ve sokağa çıkmamızı söylüyordu.  Oğlum dayanamıyor, “hadi baba sokağa çıkalım” diye beni sıkıştırıyordu. Allah’ım o körpecik çocuk durumu anlamış, babasına sokağa çıkması için yalvarıyordu. Çok şükür yarabbi diyordum. Korktuğum bu gençlik meğerse ne kadar da cesurmuş. Rahmetli Adnan Menderes’e yapılan darbede, ya da 80 ihtilalinde böyle gençlik var mıydı, olsa idi diyorum eminim bu ihtilallerin hiç biri amacına ulaşamazdı…
 
Ve oğlum ile sokaklardayız; cevşenler elimizde, gururlu, bu zamanda darbemi olurmuş düşüncesi ile üniversitemizin Fetih camisine gidiyoruz, bizim gibi düşünenler çocuklarını da almışlar camideler. Bu ülkenin sahipsiz olmadığını anlıyorum ve şükür secdesine varıyorum. Selalar, ezanlar, cevşenler uykusuz saatler, bir yanda ellerimizde telefonlarımız, radyodan haberler, diğer sosyal iletişim araçları, haberler alıyoruz…
 
Ne uzun gece idi Yarabbi! Eminim herkesin gözleri şişmiş bir vaziyette sabah namazlarımızı kılıp, birkaç saatlik uyku ile yeniden irkilircesine uyanıp, haberlerimizi tekrar açıyor idik. Ortam biraz sakinlemişti sanki ama yine de teyakkuzda bulunmak lazımdı. Herkesin gözü Genelkurmay Başkanımızı arıyordu. Ah birde ondan haber alsak hepimiz rahatlayacaktık ki cumartesi akşam üzeri koskoca Genelkurmay Başkanına yapılanları haberlerde dinliyordum. Yarabbi nasıl bir imtihandan geçiyorduk. Bir daha böyle bir darbe olacağına yüzde sıfır ihtimal veren ben şoku atlatamıyor, haberlerdeki özellikle Ankara ve İstanbul’daki kahramanca sivil halkımızın verdiği mücadeleye tanık oluyor, elimden gelen sadece dua ve çaresizce Diyarbakır sokaklarında; “bana her hangi bir görev var mı?” diye tur atıyordum…
 
Allah’ım! Bunlar birer imtihanımız biliyoruz, kimin yaptıkları ortada, bu paralel yapı denen çete ve ülkeme zarar münafıklar ne melun şeymiş ki her taşın altından çıkıyor. En azılı düşmanlarımız bile meclisimizi bombalayamamışlardı.
 
Tarihimize ışık tutması için meclisimizde bu darbeyi yansıtan bir müzenin olması gerekiyor. Darbeye destek verenlerin, İnşallah bu son çırpınışları olacak. Artık tüm Türkiye vatandaşları olarak, sağcı solcu diye ayrım yapmayarak kenetlenme zamanı, birlik olma vakti. Tüm şer odaklarından kurtulmamız gerekiyor. Başta hükümetimiz, ana muhalefet ve muhalefet partilerimizin de demokrasi sınavından layıkıyla geçtiğini düşünüyorum. Devlet ve özel kanallarda dimdik ayakta idiler. 
 
 Ben ümitliyim ve ailem ve bende demokrasi sınavından alnımızın hakkı ile geçtiğimizi düşünüyorum. Ne yazık ki çocuklarımda artık “darbe” kelimesini öğrenmiş oldular, sahi siz ne yaptınız?
 
 
Toplam blog
: 233
: 209
Kayıt tarihi
: 12.12.13
 
 

Prof. Dr. Hamdi Temel, 1966 yılında Sorgun'da doğdu, İlk ve orta öğretimini Sorgun'da tamamladı v..