Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Baba ile bankamatik arasındaki fark!

Baba ile bankamatik arasındaki fark!
 

Cuma akşamı şirketin sene sonu yemeğinden eve gelirken cebimde 75 lira vardı.

Haftasonu bir yere gidersek yetmez ama bir çaresine bakarız. Dönüşte Hülya’ya çok sevdiği bir demet fulya çiçeği almak vardı ama saat dokuzu bulmuştu ve çiçekçinin yakınında park edecek durum yoktu. Hülya da istemişti ama ne yapalım, çiçekler onun aklına tekrardan gelmeden önce ben nasılsa alırım, zaten her taraf fulya dolu.

“Aaa, hani fulyalarım”

Elimi boş gören Hülya daha kapıdan girerken hayal kırıklığını acımadan yüzüme vurdu.

Kendi kendime nasıl da kızdım ama belli etmedim ;

“Bugün yol kenarındaki çiçekçiler yoktu hayatım, yarın alırım, söz!”

* * *

Ertesi gün Ece’nin sömestre ödevi için üçüncü kez Rahmi Koç müzesini gezdik mecburen. Oradan da Cengiz Han sergisini. Dönüşte Ece’nin kursunun parasını iki aydır ödemediğimiz aklımıza geldi. Hanımefendiye hatırlatmaz olaydık, “aaa eveeet, her hafta söylüyorlar, yarın vermem lazım” diye tutturdu.

Ben cebimde iki aylık kurs parasıyla gezmek zorunda mıyım? “Param yok” deme opsiyonum mevcut değil, “bankamatikten çekermişim”. Zaten benimle bankamatik arasındaki tek fark onun sabit benim hareketli olmam. Böylece başka işlere de yarayabiliyorum. “Bugün ayın kaçıdır, hesapta para var mıdır” düşünen yok.

Yapı Kredideki hesapta otomatik ödemeler için ay başına para kalsa iyi olur. Zaten o hesabın bankamatik kartının şifresini de unuttum. İş Bankası’ndaki paraya da aslında dokunmamam lazım, bir şey için birikiyor ama çaresiz ordan çekeceğim, sonra geri yatırırım.

Neyse, Cumartesi gününü hep beraber geçirdik de eve girerken çiçeklerin hesabı sorulmadı ama Pazar günü briçten dönüşte çiçekleri getirmek Allahın emriydi artık.

Bir şey “alırım” dendi mi” “alınmalı”.

Sabah bankamatikten sadece ihtiyaç kadar parayı çektim, Ecenin kurs parasını masanın üzerine bıraktım, cebimde 55 lira ve birkaç bozukla çıkıyordum ki içerden Hülyan seslendi:

“Hayatım evde de para kalmadı, eve para bırakır mısın!”

“Tamam, masaya 50 lira bırakıyorum şimdilik”


“Birazdan damacana su gelecek, sucu şimdi 50 lirayı bozamaz, bozuk para lazım”


“İyi abi, beş lira daha bıraktım (anasını satıyım)”

Tabi parantezli kısım küçük harflerle söylendi ve cebimde bozuk paralarla evden çıkıp Ergun’lara briçe gittim.

Çocuklarla sıkı bir briç çevirdik. Ergun’la ben, Hürriyet’le Bülent’e karşı.

Oyunda fark attık ama bir türlü bitmiyor. İki Kör’e kontur attım ki oyun bitsin. Hürriyet sür konturu attı, kağıt üç fazla çıktı.

Oyun bitti ama fazlaları sür konturlu hesaplayınca yenildik.

Briçten kalkarken Hülya’dan telefon “Hayatım sigara bitti, gelirken iki paket alır mısın?”

Dönerken cepteki bozukları saydım, iki değil ama bir paket sigara alabiliyorum.

Bakkalda durup sigarayı aldıktan sonra sabit bakışlarla ve kararlı adımlarla pastanenin yanındaki yaşlı bayan çiçekçiye doğru yürüdüm.

“Fulyaların büyük buketi kaça? “


“Yirmibeş liraya satıyorum ama sana onbeş liraya olur abi” dedi ve demeti uzattı; askerlik arkadaşıyız ya!

“On lira veririm ama parasını yarın alacaksın, üzerimde para yok”

Çiçekçi tereddüt etti, ama çiçekleri uzattı, hala kendinden emin değil, ağzından bir kelime bile çıkmadı. Bu tereddütü kırmam lazım yoksa kadıncağız çiçekleri verse bile bu gece uyumaz.

“Merak etme ben şuracıkta oturuyorum ve buradan her gün iki defa geçiyorum. Hem on lira için bu kadar yalan söylenir mi.”

“Peki abi, yarın ben burada olmazsam kızıma ver parayı. Ama çiçekleri benden aldığını söyle”

Fulyalar güzeldi, hoş onlar hep güzeldir. Hülya da beğendi.

Bu gülüş dünyaya bedel.

“Ece kursa mı gitti?”

“Hayır, arkadaşında, bugün kurs yok ki!”

Kurs yok mu? Hay Allah.. “neden benim iki ayağımı bir papuca soktunuz ki o zaman” diyeceğim ama sonuç ne olacak, otur bir de onu tartış! Bizim kız hayatı bilmediği gibi “şahinliği” sadece bize. Kursun parasını dersin olmadığı gün gidip ödeyeceğine, dersin olduğu gün cebinde parayla gitsen “senin paranı istemiyoruz” mu diyecekler. Nerde öyle delikanlı kurs?

* * *

Ertesi gün bütün gün ofisteydim, şirketten avans da çekmek istemediğimden cepte yine nakit yok. Bankamatik de eve dönerken çiçekçiden sonra ve yollar tek yönlü olduğundan Kadıköy trafiğinde geçtiğin bir noktaya tekrar dönmek demek geniş bir Moda turu atmak demek.

“Burası Kadıköy buradan çıkış yok” diyenlere hatırlatırım, bu laf çok doğru ama eksik; ”buraya giriş de yok!”

Neyse ne yapalım, yüzeli metre geri yürüyeceğiz.

Bankamatiğin önünde arabayı park edip çiçekçiye geri yürüdüm. Çiçekçi tezgahı toplamamıştır inşallah, saat yedi oldu, hava da buz gibi.

Çiçekler orada ama çiçekçi kadın yok mu ne.. Durduğu köşe çok rüzgar aldığı için bir kuytuya çekilmiş. Beni görünce gözleri ışıldadı, belli ki bekliyor.

“Abiii, gelmiyeceksin sandıydım”

“Olur mu öyle şey, buyur paranı, bak yeni bir müşteri kazandın, ben yine gelirim”

* * *

Biz babalar neyiz Allah aşkına?

Köşebaşındaki yaşlı çiçekçinin gözüne girmeyen uykunun kaygısını bile duyarız da ne olur?

Değerimizi kim bilir? Hiç bilinecek mi?

Amaaan, boşverin allahaşkına, ŞANIMIZ YÜRÜSÜN

Hem, çiçekleri verirken karın gülümsedi ya, daha ne istiyorsun

 
Toplam blog
: 130
: 2132
Kayıt tarihi
: 28.06.06
 
 

İnsanın kendini anlatması zor, gereksiz de! Yaptığı işlere bakmak yeter, ne gerek var fazla i..