Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Temmuz '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Baba ve oğul

Baba ve oğul
 

Ben rahmetli babamla hiç konuşamadım. Karşılıklı en uzun konuşmamız 10-15 dakikayı geçmemiştir. Allah için dayak filân atmazdı. Ama yetmiyor... Babalar, anneler evlatlarıyla arkadaşça konuşabilmeliler, dertlerini paylaşıp beraberce çözüm üretmeliler.

Şimdiki gençlerin birçoğu anne ve babalarıyla çok iyi anlaşıyorlar. Hele o ''Evladım için canımı veririm, o benim her şeyimdir.'' diyen anneler, babalar var ya, imkânım olsa hemen o an yanlarına koşar ellerini öperim. Yaşça benden genç de olsalar fark etmez.

Ablamı aslında çok severdim. Almanya'dan temelli dönüşümde onu özlememin de payı büyük. Bir yıldır bana küs. Odamın duvarında sondan bir önceki görüşmemizde çektiğim resimleri var. Altına şu notu düşmüşüm:

''1995 yılında Türkiye'ye temelli döndüğümden beri 11 yıldır kendisiyle birkaç saat bile abla-kardeş gibi oturup dertleşemediğim, ama bana en az 11 defa küsen ve her defasında benim taviz vererek barıştığımız öz ablam, SÜHEYLA ...
Mayıs 2006'da bana yine küstü ama bu sefer taviz sırası onda. Gerekirse bu fâni dünyadan göç edinceye kadar konuşmayacağım onunla, çok kırgınım.''

Küslüklerle, yargısız infazlarla dostlukları, akrabalıkları, kardeşlikleri zedeliyoruz. Konuşurken de, yazışırken de eleştiriye tahammülümüz yok. İlle de yalakalık yapılmasını bekleyenlerimiz çoğunlukta. Ablamla konuşmamız da tıpkı rahmetli babamla olduğu gibi geçerdi. İlk beş dakika sakin, araya beğenmedikleri bir cümle sokulursa hemen başlarlar konuşmayı kesmeye. Rahmetli babam bağırır, çağırırdı. Ablam bağırmaz, ağlayarak konuşur, aklına ne geldiyse beni kötülemek için söyler. Ama doğru ama yanlış. Farketmez. İçindeki kin ve nefret duygularını atar suratıma. Maksadı beni rencide etmek.

Şimdi akrabadan da kimseyle konuşmuyorum. Zira sağolsun ablam arkadan yeteri kadar kötülüyor beni ve kötü birisiyle de konuşmaya cesaret eden az. Ama rahatım. En azından biliyorum ki sahte insanlar yok hayatımda.

Geçenlerde internetten arşivime aldığım bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyordum aslında. Ama bu uzun girişi yaparak girdim konuya. Beğeneceğinizi umduğum hikâye şöyle:

''BABA OĞUL MUHABBETİ (İNTERNETTEN ALINTI)

Adam yorgun argın eve döndüğünde beş yaşındaki çocuğunu kapının önünde beklerken buldu. Çocuk babasına,
"Baba bir saatte ne kadar para kazanıyorsun" diye sordu.

Zaten yorgun gelen adam,
"Bu senin işin değil" diye cevap verdi.
Bunun üzerine çocuk
"Babacım lütfen, bilmek istiyorum" diye üsteledi. Adam
"İllâ da bilmek istiyorsan 20 YTL" diye cevap verdi. Bunun üzerine çocuk
"Peki bana 10 milyon borç verir misin" diye sordu.
Adam iyice sinirlenip,
"Benim senin saçma oyuncaklarına veya benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi, derhal odana git ve kapını kapat" dedi.

Çocuk sessizce odasına girip kapıyı kapattı. Adam sinirli sinirli
"Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder." diye düşündü.

Aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşti ve çocuğa parayı neden istediğini bile sormadığını düşündü, "Belki de gerçekten lazımdı..." Yukarı çocuğunun odasına çıktı ve kapıyı açtı. Yatağında olan çocuğa,
"Uyuyor musun" diye sordu. Çocuk
"Hayır" diye cevap verdi.
"Al bakalım, istediğin 10 milyon. Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm. Ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim" dedi.

Çocuk sevinçle haykırdı,
"Teşekkürler babacığım!" Hemen yastığının altından diğer buruşuk paraları çıkardı. Babasının suratına baktı ve yavaşça paraları saydı. Bunu gören baba iyice sinirlenerek,

"Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun? Benim, senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak vaktim yok!" diye kızdı. Çocuk
"Param vardı ama yeterince yoktu" dedi ve yüzünde mahcup bir gülücükle paraları babasına uzattı;

"İşte 20 YTL... Şimdi bir saatini alabilir miyim babacığım?"

Saygı ve sevgilerimle!
Mustafa Mumcu 28. 07. 2007 / 01.05

 
Toplam blog
: 324
: 2811
Kayıt tarihi
: 10.04.07
 
 

06. 06. 1945 İzmir doğumluyum ve İzmirli olmaktan da gurur duyuyorum. 1968 yılında birkaç yıllığın..