Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mayıs '11

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Baba yoruldum

Baba yoruldum
 

Güzel bir tatil sabahıydı. Önceden planlandığı üzere ailece Emirgan'a gidilmek üzere yola koyuldular.  

Bu tatil günü iyi gelmişti hepsine de. Öyle ya; çocuk günlerdir dışarıya çıkmış olsa bile evden, yaşadığı ortamdan çok uzaklaşmamış, yalnızca çok az süreler boyunca yakındaki parkta kendi deyimiyle "kaydırakta kaymıştı". Bu yeşil, doğal ortamı görüp, üzerine bir de deniz kenarında sevimli bir yürüyüş yapınca keyfine diyecek kalmamıştı. Babasının elinden tutmuş; büyük adam edalarında yürümüş, balık tutanların oltaya verdikleri harekete hayretler içinde bakmıştı.  

Henüz 2 yaşında bir çocuktu. Enerjisini tasarruflu kullanmayı; akşama kadar daha çok gezeceklerini bilemezdi ki! Kuşlara "gel gel" diyordu. Peşlerinden koşuyor; kendisinden niçin kaçtıklarını anlamakta oldukça zorlanıyordu. Çünkü kuşları sadece sevmek istiyordu. Ama onlar kendisini görünce uzaklaşıyorlardı.  

Ağaçlar da ne kadar büyüktü öyle! İlk defa bu kadar büyük ağaç gördüğünü düşünüyordu bakarken! Ara sıra yine buraya getirseler ya kendisini! Bu düşüncelerle tekrar arabaya binip koltuğuna oturdu. Çünkü koltuğuna oturmazsa uçakları göremezdi. Hem artık iyice yorulmuş, güzel bir uykuyu haketmişti. Yolculuk da beklenenden uzun sürünce uykuya doymuş; indiklerinde bambaşka bir ortama geldiklerini anlamıştı.  

Burda tarihin kokusu değil; ta kendisi vardı her adım başında! "Gerçek İstanbul" buydu. Burasıydı. Acıkmış olmalı. Gittikleri restaurantta babası bir kase çorbanın içine ekmek doğrayıp yedirdi. Sonra biraz pilav. Ayranla birlikte süper oldu. Günlerdir yemediği kadar yemek yeyip karnını doyurdu. Belki de açık hava iştahını açmış; belki yorgunluktan iyice acıkmıştı.  

"Baba bak, bu".  

"Oğlum onun adı tramvay"  

"Baba bu ne?"  

"Tramvay"  

"tığamvag"  

"Evet oğlum; tramvay"  

"Baba bak, tığamvag"  

"Baba bu neydi?"  

"Tramvay"  

"Tığamvag"  

"Baba bak poliiiisss"  

"Polis değil oğlum, o taksi"  

"Taksiiii"  

Zaman geçiyor. Herkes yorgun. Bir yerde çay içiliyor..  

"Baba bu ne?"  

"Bayrak"  

"Bayyak"  

.Baba bak, bu da bayyak"  

Sultanahmet'in avlusu. Güzel, kibar bir çift. Fransız olduklarını sonradan öğreniyorlar. Bir küçük kızları var. 1, 5 yaşında olmalı. Henüz konuşamıyor, ama yürüyor.  

İki çocuk uzaktan birbirlerine bakıyorlar. Gülümsüyorlar. Birbirlerine doğru 1-2 adım atıp dönüyorlar. Anne babalar neşeyle ikisini izliyor. Biraz cesaret yüklemesi, biraz zorlama; yakınlaştırılıyor çocuklar. Nasıl mutlular!  

"Baba bak, bebek!"  

Fransız çocuk tekrarlıyor:  

"Bebek"  

Dünyanın en masum dili. Hepsi birbirini anlıyor bu çocukların. Sevgilerini, hislerini bir bakışta çözüyorlar.  

Tekrar gezintiye devam ediliyor..  

Babasının bacağına sarılıyor.  

"Baba ben çok yoruldum, baba!"  

Kucağına alıyor baba. Bazen omzuna.  

Babalar da yorulur!  

"Oğlum yürüyelim mi biraz?"  

"..." (Birşey söylemeden babaya sıkı sıkı sarılmak "Hayır" anlamına geliyor)  

"Oğlum yürümek istermisin?"  

"Baba olmaz, ayıığğ(hayır)"  

"Ama oğlum ben çok yoruldum"  

"Olmaz baba; ben de çok yoruldum ben de"  

"Aaa; kediye bak, hadi koş bakalım!" (İyi ki, hayvan sevgisi var)  

"Oğlum hadi yürüyelim biraz"  

"Ayıığğğ"  

"Arabaya gidicez" Ani bir hamleyle yere bırakılır.  

Son birkaç saati bu türden strateji dolu oyunlarla geçen günün sonunda herkes bitkin düşmüştür.  

Eve gelmek herkesi rahatlatmıştır. En çok da baba ve anneyi!  

Ve herkes yatağına girip uyuduğunda; yüzlerindeki yorgun ama mutluluk dolu gülümsemeyi kimse görememiştir.  

 
Toplam blog
: 93
: 585
Kayıt tarihi
: 27.01.09
 
 

Elektronik ve haberleşme mühendisiyim. Galatasaray taraftarı; evli; 1 erkek çocuk babasıyım. ..