Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Nisan '17

 
Kategori
Anılar
 

Babaannemden bir masal. Fesleğenci Kız

Babaannemden bir masal. Fesleğenci Kız
 

 Uzun zamandır blog yazısı yazamıyorum. Bugün baktım da neredeyse bir ay önce yazmışım son yazımı.

Bugün bir yazı yazayım diye oturdum bilgisayar başına. Amacım bir kırgınlık anlatmaktı satırlarımda. Yazıma başlamadan önce bahçemde bir kahve içeyim, kafamı toparlayayım istedim. İşte o anda geçtiğimiz günlerde çiçekçide görüp aldığım fesleğen dikkatımı çekti masanın üstünde. Nedense her bahar bir saksı fesleğen alırım ve bir süre sonra bu çok nadide bitki ya yerini beğenmez veya suyunu solar, yozlaşır gider. Eşim alırken bu geçmiş deneyimleri harurlattı bana. Ama ben gene de bir süre sonra solacağını bile bile aldım çok sevdiğim bu bitkiyi. Ne yapıyorum, nerede hata ediyorum ama bitkim bir süre sonra gene solacak daha öncekiler gibi.

İşte sabah masanın üstündeki minik fesleğen saksısına bakarken aklıma babaannemin her gece anlattığı Fesleğenci Kız masalı geldi aklıma. Daha doğrusu babaannemin her gece zorla anlatılmaya yönlendirildiği  masal. 

Kuzguncuk'ta babaannemin evinde toparlanırdık tatillerde biz torunlar. Ben, kardeşim, amcam kızları Bılgı ve Sevgi. Yaşlarımız birbirine yakındı. Dört kız bu masal evde hergün ve gece deliler gibi azar, ve eğlenirdik tüm tatil boyu. Bir torun daha vardı. Halamın kızı Suna. Ama o bizden yaşça epey  büyüktü ve bizim çocuk dünyamız ona çok basit gelirdi, aramıza katılmazdı.

Babaannem her gece bizi yatırır, tek tek saçlarımızı okşar ve iyi uykular dilerdi o güzel sesi ile. Biz de uyumadan önce bize masal anlatması için yalvarırdık. Bu alışkanlık ergen olana kadar devam etti böyle. İstediğimiz tek masal vardı babaannemdem ısrarla. Fesleğencı Kız. Babaannem de ısrarlarımıza dayanamaz ve yatağımızın ucuna oturup başlardı sakin sakin bu çok sevdiğimiz masalı anlatmaya.

Eski zamanların birinde bir Şehzade varmış. Padişah babasının gözünün içine baktığı yağız bir delikanlı imiş bu Şehzade. Padişah baba ucsuz bucaksız ülkesinin idaresini teslim edeceği bu tek erkek evladını çok iyi yetiştirmiş. Çok iyi kılıç kullanan, ata binen delikanlı hocalarından da ilim ve fenle ilgili çok dersler almış. İlerde yöneteceği ülkesine faydalı olabilmesi için bu kadar iyi yetiştirilen delikanlı boş zamanlarında da atına biner ve ava çıkarmış. Aslında avlanmayı, hayvanları öldürmeyi hiç sevmezmiş ama babasını mutlu etmek için ava gidermiş. Hem av sırasında ağaçlar arasında at koşturmak çok hoşuna gidermiş. 

Günlerden bir gün Şehzade gene adamları ile ava çıkmış. Atına atlayıp uçarken adamlarından epey uzaklaştığını fark etmiş. Ormanda adamlarını bulayım derken daha da kaybolmuş. Bu kadar at sürmenin sonucunda yorulduğunu ve çok susadığını fark etmiş birden. Civarda bir su kenarı aramaya başlamış. Birden ağaçların arasında küçük bir kulübe görmüş. Hemen atını o yana sürmüş. Belki birilerini bulurum ve bir yudum su verirler umdu ile kulübenin etrafında dolanmış atı ile. Ortalıkta kimse görünmüyormuş. Birden kulübenin arkasında bir genç kız görmüş. Uzun saçları, hırpanı giysileri içindeki genç kız da ormandan gelen bu çok yakışıklı yabancıya bakıyormuş şaşkınlıkla.

Şehzade o güne kadar görmediği güzellikteki genç kıza vurulmuş sankı bir anda. Genç kız uzun saçları, yemyeşil gözleri, uzun boyu ve dimdik duruşu ile eski giysileri içinde bile bir kraliçe gibi vakur ve güzelmiş. Delikanlı kızdan bir su istemiş içmek için. Kız hemen eve koşmuş. O esnada etrafına daha dikkatli bakan genç çevrede bir çok saksı görmüş. Bütün saksılarda fesleğen ekili miş. O zaman anlamış ki bu güzeller güzeli dilber fesleğen eken bir çiftçi kızı. Tam bu sırada kız elinde bir tas buz gibi ayranla çıkagelmiş. Susuzluktan ölmek üzere olan genç hemen tası kafasına dikip içmeye başlamış. O da ne. Buz gibi ayranın içinde bir saman çöpü duruyor. Delikanlı çöpe dikkat edip yavaş yavaş ayranı içip bitirmiş. Kızın neden çöplü ayran getirdiğini de anlayamamış o anda. Oysa ki genç kız delikanlının buz gibi ayranı birden dikip içeceğini ve terli terli içtiği bu ayran sebebiyle hasta olacağını düşünüp özellikle o çöpü koymuş ayrana. Daha yavaş içsin ve hasta olmasın diye. 

Ayranını bitiren delikanlı kızın fesleğenlerle uğraşmaya başladığını görünce ona bir sual sormak istemiş. Fesleğenci Kızı, Fesleğenci Kızı ekersin biçersin, yaprağı kaç tanedir bilir misin diye sormuş birden. Bu suale kızın cevap veremeyeceğini, onu mat edeceğini düşünmüş Şehzade.

Kız ise hiç düşünmeden cevap vermiş birden. A yiğidim okursun yazarsın, gökte yıldız kaç tanedir bilrmisin?

Bu inanılmaz akılıca cevaba şaşıran şehzade önce güzelliğine hayran olduğu bu dilberin zekasına da meftun olmuş birden.

Bu masalın sonunda Şehzade bu fesleğenci güzelini kendine eş etmiş ve yıllarca mutlu mesut yaşamışlar  ülkelerinde. 

Onlar ermiş muradına bir çıkalım kerevetine diyelim. 

Babaannemin fesleğenci kızı masalı böyle bitiyordu. Ben yıllarca bu masalı ve anlattığı muhakemeyi düşündüm.

İşte biz çok küçük yaşımızdan bu yana bu sorgulayıcı masallarla büyüdük. Sanırım bugünkü düşünce yapımızın temeli bu masallar.

İyi ki böyle büyüklerimiz varmış ve bize iyi ki böyle masallar anlatmışlar..........

 

 
Toplam blog
: 826
: 1068
Kayıt tarihi
: 26.04.11
 
 

Ben emekli bir iktisatçıyım. 21 yıldır bir sanatçı annesiyim. Küçük kızım klasik müziğe eğilim gö..