Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '07

 
Kategori
Aile
 

Babacığıma hasret mektupları -1

Babacığıma hasret mektupları -1
 

Sevgili Babacığım,

Senden o kadar çok şey öğrendim ki... Bilemezsin...
Hayır.. Hayır... Bilirsin... Senden daha derin kim beni bilebilir ki?

Babacığım sen, şair gibi yaşadın, bense, sadece mısralara döktüm yaşamını... Sonra dümdüz sıradan bir yazıyla karaladım bu satırları senin için…

Babacığım, sen ne cömert bir insandın... Vermekten, insanlar için birşeyler yapmak çabandan hiç yorulmadın…
Ben senden öğrendim insanca yaşamayı, insanca yaşatmayı...
Yaşamın raflardaki kitapları okuyup ezberlemekle bitmediğini...
Senin olmayan sorunlar için çözümler aramayı ve ömründen fedakarlık etmeyi...
Anana babana samimi hürmeti, iyi bir evlat olabilmekteki hikmeti...

Senden öğrendim, devasız dertlere bile çareler aramayı...
Zorluklardan yılmamayı, sorunları olanlara sırtımı dönmemeyi...
Olduğum yerde çarelerin tükenmediğini...

Senden öğrendim, yetiştirdiğim çocuklara anneliği, babalığı, kardeşliği, dostluğu...
Beklemeden vermeyi, vefayı ve fedakarlığı...

Hep senden öğrendim, bütün çiğsüt emmişliğine, ihanetlerine rağmen,
Öpsün diye uzattığın eli haince ısırmasına rağmen, Tanrı kulu, İnsanoğlunu affetmeyi...

Senden öğrendim, fırından evine “pişkin” ekmek getirmeyi, pazardaki meyve –sebzenin en iyisini seçmeyi…
Yemek pişirmeyi, mutfaktaki yuvada gizli kalmış bir yaşamı...
Hem anne hem baba olabilmeyi...
Yaşamın sadece “uçkur-altı bir macera olmadığı” gerçeğini özümsemeyi...
Evimin içinde huzur aramayı, eşimin yanında zorlukları sırtlamayı...
Ve asla yolumu şaşırmadan yuvamın yolunu bulmayı...

Senden öğrendim, çevremdeki insanları dinlemeyi, anlamayı ve sevmeyi...
Dostlarıma, dost olabilmeyi, dost kazıklarına rağmen, dost kalabilmeyi...
Zehir etseler bile yaşamı, vazgeçmeden sevebilmeyi...

Senin babalığından öğrendim, kişinin özünde olması gereken İNSANLIĞI...
Sevginin sadece sözde değil, aslen yürekte olduğunu...

Yaşamınla öğrettin bana, şiiri mısralara esir etmenin anlamsızlığını…
Yazdığım satırların kağıttaki tek başınalığını...
Okunulan kitapların ışığında aydın bir insan olmanın cefasını...
Cepteki paranın insanın yürüyüşünü bile değiştirdiğini...
Asıl kahramanlığın, Cehennemlik bir dünyada melek kalabilmeyi başarabilmek olduğunu..

Ve ölümünle öğrettin bana, insanların ne kadar vefasız ve hayırsız olduğunu...
Hastane morgunun, sonun başlangıcı olduğunu...
Musalla taşındaki mahsunluğu ve ötesindeki yalnızlığı…
Mezar taşındaki soğukluğu ve ardındaki derin hüznü...

Ve ölümünle öğrettin bana, soğuk bedenine konan elveda busesinin yokluğuna asla bir teselli olamayacağını...
Gidenin bir daha geri gelmeyeceğini...
Gerçek bir dostu yitirmenin dayanılmaz acısını...

Ve çıktığın o Cennet yolculuğunda öğrettin bana, yürekten sevince, ölümün bile bir ayrılık olmadığını...
Unutmanın da, unutulmanın da aslında gönüllerde olduğunu...

Ve yokluğunda öğrettin bana ölümsüzlüğün gerçekte ne anlama geldiğini.
Seni özlemlerle dolu yüreğime sığdıramazken kahpe kansere yenik düştüğün anda sana “Sonsuza dek elveda” demenin ızdırabını...

Varlığında da, yokluğunla da çok şeyler öğrettin bana, babacığım...
O bez parçasından ibaret kefene sarılı cansız bedenin üzerine son toprağı atarken öğrendim...

Bir ömrü düşlerle dolu bir alemde yaşadığımı...
Aslında ölümün, yaşam kadar bana yakın olduğunu...
Ben, bulutlardan toprağa gözyaşı olup düşerken senin gökyüzüne yükselip ebediyen varolduğunu...
Boyutlardaki karmaşıklığı, varlıkla yokluk arasındaki o ince çizgiyi...

Ellerim, gözlerim, yüreğim ve benliğim tanık olunca anladım babacığım, bir daha dönmemek üzere gittiğini...
Bıraktığın bütün şevkatin ve insanlığında, zaten yaşayan bir efsaneydin, seni sevmeye layık olabilen gönüllerde...
Bir Fatih, bir Mustafa Kemal Paşa edasıyla uğurlandın, olabildiğince, yapabildiğimizce...

Seni, yaşamlarına adını kazıdığın insanlar şimdi unutsalar bile, birgün yine, bu acımasız dünyanın karanlığında merhamet ararken hatırlayacaklar...
O hayırsızlara sitem etme “Unuttular beni” diye...
Vicdan ve kutsal adalet var... Tek tek hatırlatır insanlara unuttuklarını, gösterir o kör gözlere daha önce göremedilerini…
Üzülme sakın... Huzur içinde yat ve merak etme bizleri…

“Herkes birgün ölür, ama herkes gerçekten yaşamaz...”
İşte, sen o gerçekten yaşayanlardansın...

Bir Tanrı kulu, Mevlasını ararken gurbet ellerde, onu yüreğinde bulmuş ve şöyle yazdırmış mezar taşına: “Tanrı insanın içindedir”

Ne mutlu sana ve senin gibi İNSANLIK ABİDESİ olabilmeyi başaranlara...
Ne mutlu onların sevgisine ve fedakarlılarına layık olan evlatlara, o dergahın yolcularına...
Ne mutlu hem TANRI’yı hem de İNSAN’ı kendi içinde keşfedebilen İNSANLAR’a...

Seni derin bir sevgi ve özlemle kucaklıyorum…
Görüşmek üzere babacığım...

Alp İçöz
Eğitimci Yazar

Copyright©ALP ICOZ 2007

JOURNALTA - The Journal of Turkish Americans

 
Toplam blog
: 52
: 1767
Kayıt tarihi
: 11.11.06
 
 

"İnsan, aslinda gönül gözüyle görmeli dünyayı. Herşey, o iç dünyanin merkez olduğu kişiliğine şek..