Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Nurettin Erdoğan Yönetici

http://blog.milliyet.com.tr/nurettinerdogan

17 Haziran '16

 
Kategori
Anılar
 

Babalar günü!... baba candır, baba öğretmendir...

Babalar günü!... baba candır, baba öğretmendir...
 

Baba Candır. Baba Öğretmendir


Çocukluğum aklıma geldi. Babamla ilk diyaloğun neydi diye sorsalar, hatırladığım şey : sabah evimizin penceresine çıkıp, Babama el sallardım, Güle güle Babacığım, Allah işini Rast getirsin, Kazalardan belalardan esirgesin . Babam Beşiktaş Abbasağa’daki ilhan sokağındaki evimizden çıkıp , sokağın sonuna kadar gidip, gözden kaybolana kadar el sallardım.

Böyle böyle büyüdük , ilk okula gittim, daha sonra orta okula,Liseye...  okulda bir derdim olduğunda Babama koşardım hemen ve Babam çözerdi bir derdim olduğu zaman.

Biri bizi korkuttuğu zaman, seni babama söylerim derdik. Babamı o zamanlardan başım sıkıştığı zaman baş vuracağım yegane sığınacak olarak görürdüm; ta ki Babamı kaybedene kadar.

Nasihatleri ile büyüdüm. İlk Öğretmenim de Babamdı. Allah korkusunu veren de, Allah’ı sevdiren de Babamdı. Peygamberimizin hayatından örnekler veren de babamdı. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu  öğreten de Babamdı.  Uzunca bir iş hayatı vardı. Çocukluğunda Bakkal çıraklığından başlamış ve bugün  en eski ve İsviçrelilerin Türkiye’de kurdukları Marketler zincirinde Mağaza Müdürlüğüne kadar yükselmiş, iyi bir çevresi olan, ayrıca iş hayatında büyük mevkilerde olan insanlarla birlikte çalışmış, hem bu dünyasına çalışmış, hem de Dininin gereklerini yerine getirmiş ve bu alanda , Ülkenin yetiştirdiği çok büyük alimlerin sohbetlerine katılmış, kendini Manevi anlamda da tamamen donatmış.

Tarihe merak salmış, Özellikle Osmanlı Tarihinde Ertuğrul Gazi’den başlayıp, Vahdettin’e kadar hangi padişah kaçıncı padişahtır,  kimin kaç eşi, kaç çocuğu olduğundan tutun, Osmanlı ve Türk mimarisini de çok iyi incelemiş. Hangi yapıtın, kim tarafından yaptırıldığından tutun, kaç yılda yapıldığına varana kadar hepsini ezbere bilen. İstanbul’a gelen bir misafire İstanbul’u gezdirirken, Tarihleriyle birlikte ve o yapıların özelliklerine kadar hepsini anlatırdı.
Birileriyle sohbet ederken, beni de yanında bulundurur, benim de onları dinleyerek, onlardan birşeyler kapmamı isterdi.

Dini bana anlatırken, asla hiç kimsenin dinine atmamayı, kimseyi küçük görmemeyi, Tüm Yaratılanları, Yaradan’dan ötürü sevmemi, Kimsenin ibadetine karışmamamı,  Özellikle Gayri Müslimlerin haklarını yememeyi, onları benim dinimden değil diye eleştirmemeyi bana öğretti. İbadet yapıyorsan, sakın gösteriş yapma, İnsanlar senin ibadetini görmekle seni yüceltseler bile, o ibadetinin kabul olup olmadığını bilenin Sadeca Allah olduğunu bilmemi öğretti. Ben namaz kılıyorum, falanca kılmıyor diye sakın böbürlenme, ola ki o hor gördüğün kişiyi Allah Cennetine koyar da, tüm ömrünü namazla geçirmiş bir kişi, tam tersi cehenneme de gidebilir; bunu ancak Allah bilir. Onun için Yaptığın ibadeti kimseye göstermek mecburiyetin yok derdi. Falanca açıkmış, falanca kapalıymış, o kendi meselesi, kimseyi kınama, kimseyi ayıplayıp, hor görme; derdi.

Bana önce İnsan olmanın gereklerini öğretti. İnsanlara karşı Adaletten ayrılmamayı öğretti. Kimse ile dalga geçmemeyi, kimseyi taklit etmememi, kimseyi kınamamayı , kınadığım şeyin başıma gelmeden ölmeyeceğimi öğretti ve bunu örneklerle gösterdi.  Kimsenin kusuru ile dalga geçmemeyi öğretti. Kimsenin ayıbını yüzüne vurmamayı öğretti.

Eğer bir yerde Yöneticiysen, kendi evlatlarına başkasının nasıl davranmasını istiyorsan, onlara da öyle davranmamı öğretti. Yanında senin emrin altındaki insanlara, ille emrin altında diye emir vermen gerekmez, onlara işi haydi birlikte yapalım diyerek, çalışmalarını yaparken, yanlarında olduğunu bilsinler dedi.

Eğer bir yerde yöneticiysen,  asla adaletten ayrılma, sakın sen gelirken eyvah yöneticim geliyor korkusu verme, onlra kaşlarını çatma. Onlara kaşını çattığın zaman, kalplerinde bir korku, bir sızı olduğu anda, bunun hesabını senden Mahşer günü alacaklar, sen de onlara haklarını, sevaplarından onlara vererek orada ödeyeceksin derdi. O Gün çok çetin bir gün evladım, sakın orada hesabını veremeyeceğin işi dünyada yapma. Allah kendisine yapılan günahları affedebilir ama , insan affetmez derdi.

Çünkü Kıyamet günü ödemelerini parayla, kredi kartıyla ödemeyeceksin. Günahların terazinin bir kefesine konacak, Sevapların, uyaptığın iyilikler terzinin bir kefesine koncak, sevapların ağır gelirse o zaman Cennete girersin. Orada hesaplaşma sevaplarla olacak. Ödemelerini sevaplarından karşı  tarafa  vererek yapacaksın. Sevaplarından her giden, senin günahlarının daha ağır basmaya doğru gideceğini unutma. İşte emrin altındaki insanlara kaş çatar, sert bakar da onların kalplerini sızlatırsan, onlar, hesap günü senden haklarını alacaklardır. Tek tek gelecekler, isteyecekler. En sonunda biri daha gelecek ve hakkını isteyecek  Allah, ver bakalım öde hesabını diyecek. O kişi de, Ya Rabbim ödeyecek birşeyim kalmadı. O zaman alacaklı olana dönecek Rabbülalemin, ödeyecek birşeyi  kalmamış ey kulum dediğinde, O da , O zaman Yarabbi, benim bütün günahlarımı al, ona ver , beni de Cennetine koy dediğinde, Allah,  senin bütün günahlarını aldım, ona verdim, sen Cennetime gir kulum diyecek ona. Sen o zaman bu kaş çatışlarının cezasını Cehenneme girmekle ödemek istemiyorsan, yanında çalışanlara güzel davran derdi. Sen onların yanında ne yiyorsan, onlara da aynısından al derdi.

Mütevazı ol oğlum. Hiçbir zaman ben Büyük adamım deme. Büyük Allah’tır.

İş Yerinde hiçbir işe gönüllü olma derdi.  Çünkü gönüllü olarak aldığın işte , eğer  bir aksilik olursa, sen istedin ama başaramadın derler. Verilen görevi ise en iyi şekilde yap derdi.
Ben iş yerimde dışarıda yaptığım harcamalardan bazılarını almazdım. Çünkü o iş yerinin telefonu ile evimi, karımı, babamı arıyordum. Benim özel işim için şirketin telefonunu kullanıyordum. Kendime göre hesabını yapıp, şirketten almam gereken mesela yol parası yada yemek parasını , çoğu zaman da şirket arabamı yıkatırken şirketten almam gereken yıkama parasının çoğunu da almıyordum. Yaptığım telefon paralarının karşılığını böylece ödemiş oluyordum ; halâ da bunu yaparım; çünkü Babamdan öyle öğrendim. Babam bizim boğazımızdan haram lokma geçirtmediğini söylerdi, ben de evlatlarımın boğazından bilerek haram para geçirtmedim.

Babamın yap dediklerini yapmaya, yapma  dediklerini yapmamaya çalıştım ömrüm boyunca.
Babamı bundan 6 yıl önce kaybettim. Vefatından önce bana öleceğini belli etti. Onun izni ile Beşiktaş’tan Başakşehire taşınmıştık o yıl. Babamı eve taşındığımızdan bir hafta sonra evimize getirdim arabamla. Evimize yaklaştığımız zaman, bak Babacığım bizim ev şurası dediğimde, Güle Güle otur evladım, Allah İşini Rast getirsin, kazalardan Belalardan esirgesin, eşin, çocuklarınla birlikte, bu benim ilk ve son gelişim evinize dedi.

Ben öldüğüm zaman Hafta sonu olur inşallah dedi. Neden babacığım dediğimde, İnsanlar işlerinden güçlerinden olmasın evladım. İşlerine devam etsinler. Rızıklarını o işlerinden kazanıyorlar, benim yüzümden işlerinden olmasınlar. Bir de Hava güneşli de olmasın, yağmurlu da olmasın ki, insanlar ıslanmasın veya güneşten sıkılıp da bu cenaze de nerden çıktı demesinler. Bir de Kimseye muhtaç olmadan, Yahya amcan nasıl bir gece yattı ve kimseye yük olmadan vefat ettiyse ağabeyim, ben de öyle gideyim dedi. Ve Sevgili Babacığım Bir Eylül akşamı, Ramazan ayıydı ve annemin telefonunu aldım. Oğlum, Baban rahatsızlandı dedi. Hemen Arabama atladığım gibi Beşiktaş’a hızla gittim. Eve girer girmez Ambulansa telefon ettim. Ambulans geldi, tekerlekli arabaya oturttular, hepimize Haydi Allahaısmarladık, vakit geldi dedi. Kızıma baktı, Kızım Allahaısmarladık, deden gidiyor dedi ve Hastaneye gittik, bir saat sonra Babacığım Ruhunu teslim etti.

Dedim ya o gün Ramazandı , teravihini kılmış, Kuran-ı Kerim okumuş ve yatmış. Ben geldim aldım götürdüm dediğim gibi bir saat sonra Rahmet-i Rahmana Kavuştu.  O gece Cuma idi ve ertesi gün hafta sonuydu. Hava o kadar güzeldi ki, Ne yağmur vardı, nede güneş. Sabahın erken satinde Yağmur Rahmetini indirmiş, yerleri serinletmiş ve pırıl pırıl bir havada Sevgili Babacığımı, Çok sevdiği Ağabeyinin yanına defnettik. Hemen ayak uçlarında şehitlik var ve Bayrağımız Dalgalanıyor. Hemen Yanındaki Mezarda da Medineli bir komşuları var. 

İşte Çocukluğumda güle güle baba, Allah işini Rast getirsin, kazalardan belalardan esirgesin dediğimi hatırlıyordum ya, O gün de Güle Güle Babacığım, Duaların, dularımız kabul oldu ve Allah İşini Rast getirdi. Bir Ramazan Ayında Teravih namazını kıldın, Kur’anını okudun, Allah işini rast getirdi ve hiç kimseye muhtaç olmadan, yatmadan gittin; üstelik hafta sonu kimse işinden de olmadı. Hava da tam senin istediğin gibiydi.

Güle Güle Babacığım, Allah Seni Rahmeti ile Yargılasın. Hani sen derdin ya, Rahmetiyle yargıladığı hiçbir kuluna Cehennem ateşini göstermez Rabbim diye…. Bak!.. Allah İşini Rast getirdi.

Babalar günü diye bir gün ilan etmişler baba… Senin Günün bende Her gün. Çünkü Her gün hediyeni gönderiyorum. Sen orada hediye olarak Fatihalar beklemiyor musun? Al  işte Her gün gönderiyorum. Hiç aksetmeden gönderiyorum babacığım. Senin tek günün yok, her günün her vaktinde sana hediyeni gönderiyorum.  Mekanın Cennet olsun. Peygamber S.A.V. Efendimizin Bayrağı altında gölgelen. Makamın âli olsun.  Nurlar içinde yat. Hakkını helal ettin; biliyorum ama ben senin hakkını sana ne kadar hediye de göndersem ödeyemem. İyi ki Benim babamsın. Seni çok seviyorum, özlemle, saygıyla, dularla anıyorum seni…

Güle Güle Baba, Sen gittin, senin dedelerin, baban, annen de gittiler. Bu Dünya kimseye Bâki değildir. Senin Sonsuzlukta, O sonsuz Hayatında Allah İşini Rast Getirsin…
Benim için Bir gün değil,  her gün Babalar günün kutlu olsun.

 
Toplam blog
: 41
: 702
Kayıt tarihi
: 31.05.16
 
 

Kabataş Liseli olan Nurettin Erdoğan, ömür boyu eğitime inanan bir yönetici. Küçük yaşlarda girdi..