Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '08

 
Kategori
Güncel
 

Babam Türkiye’ye gidiyor!

Başlığı yazarken bile, içim titredi, bir hoş oldum.
Türkiye’de yaşayan, türk vatandaşı olarak bildiğimiz, ya da bildiğimizi sandığımız bir ailede, bir çocuk, babası Diyarbakır sınırlarının dışına çıkacağı zaman böyle söylüyor.

Ben bazı liderlerimizin demeçlerini dinlediğimde, bizden gerçekleri sakladığını düşünüp; ‘Galiba iki Türkiye var.’ Demekten kendimi alamadığımdan, o çocukla bu bağlamda bütünleştiğimi farkettim.

Ekonominin iyiye gittiği, herkesin halinden memnun olduğu, güllük gülüstanlık bir ülke(?!) Bir de bizzat benim içinde yaşadığım Türkiye...
Bir diğeri de “Babam Türkiye’ye gidiyor.“ Diyen çocukların yaşadığı Türkiye.
Bence en vahimi, bu olmalı...
Yıllardır bitmeyen terörün çocuk gözünden yansımasını daha başka hiçbir şey, bu kadar açık ortaya koyamazdı...

“Babam Türkiye’ye gidiyor.”
Yüzlerce kez söyledim, hem de bir çocuğun duyguları ile.
Terörün altında o yatıyor, bu yatıyor, bir çocuğu ne ilgilendirir, o kendi gerçeğini dile getiriyor. Yalın, apaçık bir dille ve kürtçe olarak...

Bir arkadaşım yıllardır doğuda bir çocuğu okutuyor, yüzünü görmemiş, adını bilmiyor. Çocuk mezun olmuş. Kimi okuttuğunun bilgilerine ulaşıyor ve karmakarışık duygularla: “Saime galiba yıllardır bir PKK’ lıyı okutmuşum.”
Hani bağrımızda yılan beslemişiz kaygıları ile değil. Çünkü inanıyoruz ki, okumuş insan kazanılmış bir can’dır. Kardelenler bu vatanı kurtaracaktır. Bir yıldız bir yıldızdır...

Vatandaş olarak yapabileceklerimiz kısıtlı, elimizden geldiğince, aklımızın erdiğince bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.
Yaptığımız; emekli maaşlarımızdan 3-5 kuruş artırıp, ihtiyacı olduğunu düşündüklerimize, ARACISIZ ulaşmaya çalışmak.
Çünkü biliriz ki, yardım amaçlı olan her kuruluştan bir gün kötü kokular yükselir. Bu iki kere iki kadar gerçektir... Öyle olmasa “Amaçları” aynı olduğu söylenen, her köşe başında, başka başka isimlerle bir yardım kuruluşu olur mu?

Yıllar önce doğuya TV götürüleceği söylendiğinde;
‘Aman tanrım, adamlar şoka girecek’ demiştim.
Zira o sırada, ki hâlâ aynı şey söz konusu, insanlar orada mağaralarda yaşıyordu.
ROJ TV’nin değil bizzat TRT’nin yayınlarda, kadınlarımız memeleri fora, köpüklerde dans ederken gösteriliyordu.

Büyük şehirde yaşamama rağmen kabullenemediğim, bu bizim kültürümüz değil diye direndiğim 3-5 medya maymununun yaptıklarını; türk kadınının yaşam şekliymiş gibi yansıtılıyordu.

Başkentimize yakın büyük bir şehirde yaşayan, kız çocuğunu kuran kursu binasının yıkılması ile kaybeden bir baba: “ Kızım köpüklerde ölmedi, kuran kursunda öldü, şehit oldu.” Diyebiliyor.
Memleketimden insan manzaraları.
Oysa Türk Kadını; ne kavun kafalı, etekleri ile belediye temizlik ekibi gibi dolanan, ne de 3-5 zengin züppenin, aralarında değiş-tokuş ederek, jipler hediye ettiği kadınlardır.
Bu manzaralar karşısında düşündüklerimi çok yalın olarak söylersem:
Bizleri birbirimizden uzaklaştıranlar, düşman gibi görmemizi sağlayanlar, medya patronları ve ne yazık ki, liderlerimizdir...

Yıllardır akan kanın sorumlularını uzaklarda aramanın bir anlamı yoktur.

Parçalanmayan bir bütün yenilemez, yok edilemez. Her iki taraf birbirine vurdurularak, iş, kan davasına dönüştürülmüştür.
Bir benden, bir senden...
Haberlerimizde sanki içimizi rahatlatacakmış gibi, terör saldırısında şehit olan asker sayımızı verirken, hemen altında; biz de onlardan şu kadar öldürdük denmekte.
Bu hangi annenin yüreğindeki yangını söndürmeye yeter ki?
Zira: “Terörle değil, teröristle mücadele edersen; bir ağacın filizlerini budamaktan başka bir şey yapılmış olamaz.”
Emekli Büyükelçimiz Şükrü Elekdağ Hakkari’nin Şemdinli İlçesindeki Aktütün Jandarma Sınır Karakolu’nda 15 askerimizin şehit edilmesi ile ilgili yaptığı açıklamada dile getirdi bunu.

Mehmetcik ve terörist yüzyüze bırakılıyor.

Mayıs ayında aynı karakolda yine şehitler vermedik mi?
Bence daha fazla ama duyurulan sayı: 44 şehit.
Bu nasıl bir gaflet uykusu?
Yıllardır, iki halk arasında uzlaşma sağlanamıyor. Aynı ülkede aynı bayrak altında, yurt içi, yurt dışı destek alınarak kanlar akıtılıyor.
Altında yüzlerce neden yatan terörün tek mücadelecisi; Mehmetcik oluyor.
Diyarbakır’daki çocukların; “ Yarın babam Türkiye’ye gidiyor” dediklerini duymazdan mı geleceğiz? Yok mu sayacağız?

Burada bir sorun var ve yıllardır her iki taraftan da fidanlar yok oluyor. Analar, her ne kadar; “Bu vatan için feda olsun!” deseler de, bu katlanılacak ya da göz yumulacak bir durum değildir.

“Ağaçlar” yıllardır kökleri daha derinlere giderek güçlenip büyüyor. Dalları budamanın ne anlamı var?
Bir gün değil, beş gün değil her gün budanıyor.
Asıl gerçek budur.
Ve bunun bir sorumlusu bulunup adı konulmalı, Terörden sorumlu bir Bakan değil, “Gören” olmalıdır.
Her fidandan sonra baş sağlığı mesajları miğde bulandırıyor.

Beklenen tek şey, artık birilerinin masaya yumruk atmasıdır.

 
Toplam blog
: 61
: 771
Kayıt tarihi
: 18.09.08
 
 

Dünyanın en güzel şehri olan İstanbul' da yaşıyorum. Emekliyim. Güncel olayları yorumlamanın yanı..