Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '08

 
Kategori
Aile
 

Babamı beklerken...

Babamı beklerken...
 

Aman Allah'ım geceler ne uzunmuş uykularını yitirene ve günler ne kısa bekleyiş içinde olana... Dur desem duracak sanki dünya... Adana'da eylül ayı ortaları... İnsanı bitiren dayanılmaz pastırma sıcakları... Oturmuşum bir kadırımın üstüne - şimdi yazarken hatırlıyorum bunları - dizlerim karnıma çekili, dirseklerim dizlerimin üstünde.

Uzaktan duyulan öğlen ezanı, yine uzaktan gelen bir tren düdüğünün sesiyle birleşip doldurdu kulaklarımı.

''Allah'ım sen büyüksün.Darda olana yardım et, '' dedi içimdeki ses. Ardından yüzümü sıvazlayan ellerim. Ayağa kalktım karşı kaldırıma kadar yürüdüm. Bilmem? Belki on adım daha eskittim beklemeyi.

Şimdi bana ''dünyadaki en zor şey nedir?''deseler ''beklemek''derim. Ağırdır, usuldur beklemek. Zordur ve zorlar insanı. Sabrını, sevgisini, sadakatini, güvenini, sağlığını zorlar. Onun olduğu yerde tek iyi şey vardır. '' Fırsat'' Düşünme fırsatı, sabretmeyi öğrenme fırsatı, sevgini ispatlama fırsatı...

Çiçek satan küçük kızı ve taranmamış saçlarını hatırladım şimdi. Ne işin vardı senin orda çocuk? Senin yerin neresi?

Uykusuz gözlerime alnımdan ter süzülüyor. Yine geçiyorum karşı kaldırıma.İşte bir 10 adımlık süre daha gitti bekleyişten. Bugünlerde tanıştığım migrenim de yine harekette. ''Geliyorum. Gardını al, '' diyor. ''Dur, '' diyorum. ''Biraz daha dur. Şimdi olmaz.''

Kısılmış sesiyle umut dağıtan piyangocu adam yaklaşıyor yanıma. Belliki emekli. Ek iş yapıyor. Çok esmer. Bembeyaz bıyıkları, kara dudaklarının üstüne bulut gibi oturmuş. Kasketinin önü terden ıslanmış. Ensesine, gömleğinin yakasına bir mendil yerleştirmiş. Bir elinde umutlar, diğer elinde bir su şişesi.

Yüzümdeki bitkinliği gördü sanırım. Ya da beynimdeki birsürü soru işaretinin göz bebeklerimin ardına inip, '' kurtar bizi ! '' diye bağrışlarını. Her ne olduysa pas geçti. ''Seni görmedim.'' edasıyla.

Şimdi bir üstündeyim kaldırımın, bir iniyorum üstünden. Step tahtası gibi eskitiyorum bekleyişleri. İçimdeki o çok bilmiş ses , bilmişliğini yitirmiş.Tek bir cümleyi pelesenk etmiş diline.''Hadi yaa! Hadi gel artık. ''

İnsanlar gelip geçiyor.Çoğunlukla hızlı ve telaşlı. Ben se bakışlarımın tekrarıyla saatimi eskiterek bekliyorum.

Yine oturuyorum ve oturduğum yerden eğilip ardıma doğru bir ot çekiyorum topraktan. Tesbihmiş gibi çeviriyorum elimde.Derken kürdan misali ağzıma almışım. Sonra farkında olmadan koparıyorum. Sanki kesirlerle atışıyoruz. 3 eşit parçaya bölüp, 3'te 2'sini atıyorum. 3'te 1'i elimde bekleyişleri eskitiyorum.

Fırsattan istifade düşünüyorum. Çocukluğumu, ailemi. Meğer ne zormuş büyümek.Gözlerim dolmuş.Düşünerek dalıp giderken elimde çevirip durduğum 3'te 1'e.

Sanki eskiden dahamı çabuk geçermiş zaman? Daha dün parka götürmezmiydi babam beni? Daha dün değilmiydi beni sırtına bindirişi, bana saati öğretişi, okul çantası alışı?.....

Bugün se gözlerim yollarda, kulağım feryat figan bir siren sesinde..Bugün se bir hastanenin bahçe kapısındayım.Ankara'dan babamı getirmekte olan ambulansı bekliyorum......

 
Toplam blog
: 14
: 1345
Kayıt tarihi
: 08.11.07
 
 

Sıdıka ben. Her zorluğuna rağmen hayatı, ağlamayı bilmeme rağmen gülmeyi, unutmamama rağmen kin t..