- Kategori
- Şiir
Babanne... Babanne ...
Benim babannemin adı Hürrem
Neler neler anlatır, bir dinlesen...
Ne bakıp gülüyorsunuz
Artık çok alınganım, biliyor musunuz?
Öyle suratıma, suratıma bakıp
Alıngan nazarlar fırlatıp
Çekip gitmeyin lütfen
Benim de bir kalbim var
Kapıyı yavaşça çekin, giderken…
İşte her şeyi unutuyorum
Geçen gün oğlumun adını bile unuttum
Torunum Zekeriya’ya sordum
O da , “Onun adı Nuh değil miydi babanne” dedi
Yani ayıp etti …
Ben Davud’u tanımaz mıyım,
Musa’dan sonra gelir, Tevrat’ın hepsini
Ezbere bilir. Davudi sesiyle inletir..
Hala İsa’nın kulağındaki küpedir
Kimsenin karısına yan bakmayacaksın
Kapısını izinsiz çalmayacaksın…
Bizim zamanımızda Kara Davud vardı
İçinde her şeyler yazardı
Hatta Adem Peygamberin çocukları
Habil’le Kabil arasında kadın yüzünden
Kavga çıktığı… Habil’in kardeşini
Öldürmediğini; oysa Kabil’in onu
Öldürdüğünü. Sonra ne yapacağını
Şaşırdığını. Tanrı’nın bir kargayı işaret ettiğini,
Karganın ölüyü gömdüğünü.. Kabil gördü.
Ve öyle yaptı. “Yazıklar olsun bana ,” dedi..
Bir karga kadar olamadım… diye yazar..
Kara Davud’da bunların alası var.
Ha, bizim zamanımızda biz Ahmediye,
Sonra Muhammediye okurduk ve elimizde
Kabe’nin örtüsünü dokurduk.. Şimdi nerede?
Gözlerim, Muhibbi’nin Divanı’nı bile seçemiyor..
Oysa Avni’nin Divanını ne kadar kolay okumuştum..
Arkasından hatim indirmiştim… şimdi nerede kimbilir?
İşte böyle geçip gidiyor günler
Nerede Ahmediyeler, Muhammediyeler
Sadece bize kaldı, kuru peksimetle
“Nasılsın Babannecim..”ler..
O da bize yeter.