Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Babannesinden zıkkımın peki

Babannesinden zıkkımın peki
 

Akşamları ne yiyeceğimize babannem karar verirdi. Hiç itiraz eden olmazdı zaten. Babam, Kırıkkale'de gurbette (!) olduğu için, O tek otorite, tek söz sahibiydi evimizde. Önümüze gelenle yetinmek, aksi halde menüye "zıkkımın peki" ile başlamak zorundaydık...

Ailemiz, köyün en varlıklı ailelerindendi. Ta ki, 1960 yılında yaşanan büyük kuraklığa kadar. Kuraklıkla beraber gelen yokluk tüm köylüyü vurmuş, köyde yaşam alt üst olmuştu. Karnını doyurabilmek için elde avuçta ne varsa yok pahasına elden çıkarıyordu insanlar.

O zamanlar bırakın büyük şehirlere gidip çalışmayı; köylü kasabanın yolunu bile pek bilmezdi. Almanya'yı bilmeleri zaten mümkün değildi. Gerçi üç beş sene sonra onu da bilecek ve çok acılar yaşayacaklardı.

Babam ailenin tek oğlu idi. Çift çubuk işini pek bilmezdi. Temiz giyer, çok gezer, bol harcardı. Bu yüzden gurbete çıkmasına izin verilmiyordu oralarda yapamaz diye. Ama artık başkaca çare de kalmamıştı...

Çocukluk arkadaşı Mecit öğretmen görev yeri Kırıkkale'den haber salmış babama. Çıkış o çıkış... Dört yıl Onu hiç göremedik. Sık sık mektup yazardı bize. Ayrı ayrı dertleşirdi satırlarında bizimle. Sanki yanı başımızdaymış gibi içten, dürüst ve özlem dolu satırlardı bunlar. Duygu seli gibi akardı içimize adeta. Babanneme selamla başlardı her mektup. Annem için ayrı bir köşe olurdu mektubun bir kenarında. Annem bir başka yaşardı hasreti, bir başka duyardı özlemi, bir başka dalardı uzaklara gözleri...

Babannem giderdi gelen havaleyi almak için köy muhtarına. Para gönderirdi düzenli olarak bize. Kime ne alınacak, kimin borcu ödenecek hepsini tek tek yazar, öncelikle de evin kışlık ihtiyacının giderilmesini isterdi.

Kısa bir süre sonra abimleride yanına aldı. Ben İlkokul üç te idim o zaman. Okulu bitir hepinizi yanıma alacağım diyordu. Kırıkkale'nin haritadaki yerine bakarak uzaklığını hesaplamaya çalışırdık aklımızca. Trenle iki gün üç geceye gidildiğini duyunca bütün hesaplarımız karışırdı aklımız gibi!

Ev işleri anneme aitti. Sabahın beşinden akşamın sekizine kadar dur durak nedir bilmezdi anacığım. Bu ne bitmez işti hala anlayabilmiş değilim! Fazlaca bağ bahçe işimiz yoktu ama bildiğimiz angarya işler zamanının çoğunu alıyordu. Bu yüzden annemle olan ilişkilerimiz daha zayıftı babanneme nispeten.

Yemek işlerine babannem bakardı. İyi mi yemek yapardı? Bilmemiyorum ama kendi dediğini yapardı. 20 yıl köy muhtarlığı yapan dedemin gelip gideni bitmezdi. Onlarca insanı ağırlamaya ve doyurmaya alışkındı babannem. Böyle varlıklı bir ortamdan yokluğa düşünce O da çok zorlanmış ve herşeyi hesaplı yapmak zorunda kalmıştı. Süte yoğurda pek ses çıkarmazdı, istediğimiz gibi yer içerdik. Yanlız, özel istek (!) şansımız yoktu. Kazara olsa bile, yemeğe "zıkkımın peki" ile başlamamak için daha bir uslu çoçuk olurduk.

Yöreye özgü, meşhur "ayran aşı" mız vardı. Kız kardeşim çok severdi. Neyseki babannem söz vermiş bir gün yaparım sana diye. Öğle pek masraflı, bol malzemesi olan bir şey de değildi. Yoğurtlu pazı çorbası gibi kolay bir şeydi bildiğim kadarıyla. Ama olmayınca olmuyordu. Ömür törpüsü gibiydi yokluk o günlerde...

Kız kardeşim, o gün oturmaya gelen komşu kadınlara, "Allaha şükür ayran aşı piştirerik" diye atlaya zıplaya sevincini oyuna dönüştürerek akşama ne yiyeceğimizin müjdesini vermişti. Beş yaşlarındaydı o zaman, şimdi kırk beşinde...

O akşam "ayran aşı" nı büyük bir keyfle içmiştik. Kız kardeşim de çok mutluydu. Biraz da şımarmıştı sanki. Durup dururken;
-Babanne yarın ne pişireceksin? Deyiverdi.
Babannemin vereceği cevap belliydi...Öyle olmadı ama sustu önce uzunca bir süre. Sonra saçlarını okşadı sevgi ile.
-Ne istersen onu yaparım.Dedi.

Babannem yakında ayrılık olacağını hissetmişti sanki. Git gide daha rahat davranıyor, daha çok verici oluyor ve eldeki hiç bir şeyi esirgemiyordu eskisi gibi. Sert görünümü karekteri değildi aslında ona verilmiş bir roldü. Çünkü, şartlar onu katı olmaya mecbur bırakmıştı...

Dedem, babannem ve büyük abim iki yıl içinde aramızdan ayrılmıştı. Bu acı katlanılacak gibi değildi ama hayat devam ediyordu. Öte yandan köyden erken ayrılmamızı tetiklemişti bu yaşanan acılar.

1966'nın Temmuz ayında göçümüz çıktı yola, Kırıkkale'ye. 1972'de İstanbul'a demir attık hiç ayrılmamak üzere. Geriye dönüp bakmayı istemeseniz de kopmanız mümkün değil geçmişten. Tam 41 yıl geçmiş o günden bü güne. Geçen sürede "ayran aşı" da içtik yüzlerce kere eşte dosta. Hepsi de lezzetsiz gibiydi. Belki de bulamadığım lezzet, babannemin söyledikten sonra içini cız ettiren o iki kelimede saklıydı. Olamaz mı?

Nur içinde yat babannem.

 
Toplam blog
: 156
: 5679
Kayıt tarihi
: 05.11.06
 
 

Söz konusu Atatürk ve Laik Cumhuriyet ise; asla tarafsız olamam! Ben; İş ve özel hayatımda Cumhur..