Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '12

 
Kategori
Deneme
 

Babasızlar günü ( bir delikanlının duygularından...)

Babasızlar günü ( bir delikanlının duygularından...)
 

Birkaç gün sonra mağazalar  “ babalar günü” reklamlarıyla hediye pazarlamaya, yazarlar babalarına yazılar yazmaya, babası olanlar ne hediye alsak diye konuşmaya, babası vefat edenler mezarlıklara akın etmeye başlayacak…

Oysa ben her günü babasızlar günü ilan etmişim, bilen yok…

Babasız mıyım? Hayır !

Elbet benim de bir babam var hem de aslanlar gibi bir “ biyolojik babam”…

Babam…

3,5 yaşımdan beri yoksun ve yokluğun ne çok şey kattı bana biliyor musun?

Nereden bileceksin ki…

İyi ki gitmişsin…

Çünkü aslında beni ne çok sevdiğini öğrenmiş oldum. Hatırladığım kadarıyla aynı evde olduğumuz o kısacık yıllarda bana kötü davranırdın, bağırır, küfrederdin… Bir yaz günü gidiverdin… Ve sonrasında büyüdükçe, beni hiç ama hiç görmediğin yıllarda anneme “babam neden beni sevmiyor, neden hiç görmek istemiyor ” diye sordukça, annem “ olur mu baban seni çok seviyor ama nasıl ki bazılarının başı, bazılarının midesi, bazılarının ayakları ağrıyor yani hastalar; işte babanın da ruhu ağrıyor, acı çekiyor, ne zaman ki ruhu iyileşir o zaman gelip seni ne çok sevdiğini söyleyecek, sen onu sevmekten vazgeçme bekle”  derdi… Meğer beni çok severmişsin, yıllarca beni çok sevdiğin düşüncesiyle mutlu oldum, yanımda olsan bilemeyecektim…

İyi ki gitmişsin…

Çünkü hayal dünyam inanılmaz gelişti, büyüyene kadar arkadaşlarıma, komşulara, öğretmenlerime ve hatta saçlarımı kesen berbere bile hep seninle ilgili hikâyeler uydurdum ki babasız olduğumu anlamasınlar diye… Subay olduğun için başka bir şehirde görevli olduğunu, hafta sonları eve geldiğini ama yorgun olduğun için hiç evden çıkmadığını, üstümdeki her yeni giysiyi, elimdeki her yeni oyuncağı, yaşıma göre alınan bisikletlerimi, toplarımı, formalarımı hep senin aldığını, tatil dönüşlerinde seninle tatil yaptığımı ve daha neler neler anlatırdım... Yanımda olsan bu kadar iyi kurgularım olamayacaktı, şimdilerde yazdığım şiirlere - denemelere çok katkın oldu…

İyi ki gitmişsin…

Çünkü aslında ne kadar iyi bir baba olabileceğini öğrenmiş oldum. Hatırladığım kadarıyla eve içkili gelirdin ya da geç gelirdin ya da gelmezdin… Benimle oynamazdın, beraber gezmezdik, konuşmazdın, arada ben sana sokulmak istediğimde sen kızar bağırırdın… Yani hemen hiçbir şeyi paylaşmazdık; bana babalık yapmaya tahammülün yoktu… Bende senin babalığı bilemediğini sanırdım ama sonra evlendiğin kişinin iki oğluna baba olduğunu, onların okullarıyla, gelişimleriyle, ihtiyaçlarıyla nasıl da ilgilendiğini duydum… Meğer iyi baba olmak için çocukların biyolojik babası olmak gerekmiyormuş yanımda olsan bunu öğrenemeyecektim…

İyi ki gitmişsin…

Çünkü canı acıyanların, ağlayanların, yorulanların da erkek olabileceğini, erkekliğin duygularını saklamak olmadığını öğrendim. Hatırlıyorum, düştüğümde-canım yandığında- ağladığımda hep bana “ sus ağlama, erkek adamın canı yanmaz, erkek adam ağlamaz” diye bağırırdın... Oysa sen gittikten sonra yoruldum, canım yandı, defalarca yaralarıma dikiş atıldı, doya doya ağladım kimse kısıtlamadı beni ve küçüklüğümden beri hayata karşı duruşumla hep etrafımdakiler “ adam gibi adam” olduğumu söylediler... Meğer iyi bir erkek olabilmek için önce insan olmak ve duygularını doyasıya yaşamak gerekmiş; yanımda olsan belki de hep duygularını bastıran bir erkek müsveddesi olacaktım…

İyi ki gitmişsin…

Ne kadar kuvvetli olduğumu anlama fırsatım oldu… Beni büyütürken hep yanımda olan annem, her zaman bana insanın önce kendisine güvenmesini, hayat korkağı olmadan yaşamak gerektiğini, hata yapmadan yaşanamayacağını ve hatalarımla yüzleşmeyi, özür dilemeyi öğretti… Bende her çocuk gibi sokaklarda oynadım, kavgalara karıştım, okuldan kaçtım, hatalar yaptım… Malum toplumumuzda her erkek çocuk büyüme çağında babasının gücüyle övünür, oysa sen yoktun ve ben her meselemi kendim çözmeye çalıştım,  hatalıysam itiraf etmekten kaçınmadım, özür dilerken ezilmedim, yani hep kendime güvendim… Sen yanımda olsan belki diğer çocuklar gibi “ seni babama söylerim” “ benim babam çok güçlü senin babanı döver” ya da “ baba yetiş başım belada” sözleriyle senin arkana sığınacaktım, bu kadar kuvvetli olamayacaktım…

İyi ki gitmişsin…

Yanında baba olmadan da sünnet olunabileceğini, maçlara gidilebileceğini, araba kullanıp, futbolcu olunabileceğini, ergenliği hiç takmadan yaşadıklarınla dalga geçerek atlatabileceğini, annen hastayken çalışıp para kazanabileceğini, sakalların çıktığında traş olmayı öğrenebileceğini, diploma törenlerinde kepini havaya fırlatıp, âşık olabileceğini, arkadaşlarınla tatile çıkıp, kızları öpebileceğini,  istediğin üniversiteyi kazanabileceğini, esprili, güvenilir, “ hiçbir şey imkânsız değildir” diyecek kadar umutlu, hayata bağlı, sosyal, seven, sevilen, saygılı, saygı gören, kısacası insan olmaya çalışan bir birey olunabileceğini bana ispatlama şansı verdin… Yanımda olsan belki bunların hiç biri olamayacaktı SEN olmaya çalışacaktım…

İyi ki gitmişsin…

Bizler sınav kuşağıyız ömrümüz testlerin arasında geçti ve yaşıtlarım gibi benim de dilimdedir o bilindik cümle “ dört yanlış bir doğruyu götürür” der dururum bir sürü olay karşısında… Ama bunca yıldır çözemediğim tek bir şey var yüreğimi didikleyen,  nasıl oluyor da her gece yatağıma yattığımda, seninle ilgili bir “keşke” bütün “ iyi ki” leri götürebiliyor bir anda  ??

KEŞKE…

Ah be babam keşke bir kere “aslan oğlum” deyip sımsıkı sarsaydın beni kollarınla, sakalların yüzüme batsaydı, doya doya kokunu çekseydim içime…

KEŞKE…

 

Sevtap Özkahraman

 

 
Toplam blog
: 121
: 745
Kayıt tarihi
: 07.11.08
 
 

1958 Balıkesir doğumluyum. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kütüphanecilik Bölümü mezunu..