Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Kasım '12

 
Kategori
Dilbilim
 

Babil Kulesi ve Anadil Sorunsalı

Babil Kulesi ve Anadil Sorunsalı
 

Babil Kulesi


Etnik grupların veya aşiretlerin konuştukları yöreden yöreye değişen dillere "anadil" demek dilbilim açısından kesinlikle doğru değildir. Her şeyden önce "anadil" ve "ana dili" kavramlarını karıştırmamak gerekir.

"Anadil" (langue matrice) bir ülkede konuşulan genel, ortak ve temel ulusal dildir. Bu Türkiye'de Türkçe, ABD'de İngilizce, Fransa'da Fransızcadır.

"Ana dili" (langue maternelle) ise kişinin doğduğu çevre ve ortama göre konuştuğu "anne dili" veya ailesinden doğrudan öğrendiği öznel dildir.

Örneğin, bugün Türkiye'de yaşayan Yahudi cemaati kendi aralarında "Ladino" denilen İspanyol-İbrani karışımı bir "ana dili" konuşur. Bu dilde, örneğin, Türklere "vedre", böreğe "börekitas" denir. Özel isimler ve soy isimleri Ladino kökenli (Stella, Roza, Viviyan, Fortüne) olabilir. Ancak, hiçbir Musevi çocuklarına "Ladino" ile eğitim ve öğretim verilmesini aklından bile geçirmez. Bu dilde televizyon yayını yapılması talep edilirse buna en başta cemaat gülecektir. Çünkü işlevini yitirmiş, bilim dışı kalmış, sözcük dağarcığı kıt bir dil ne işe yarar ki? Aklı başında bir Musevi için bir dünya dili olan İspanyolca, Türkçe, Fransızca veya İngilizce öğrenmek daha mantıklı bir yol olacaktır. Ama, tabi ki işin meraklısı bu dili özel ders alarak öğrenebilir.

O halde, -işin aslını bilmeden- bir takım akıl fukaralarınca etnik dillere "anadil" denmesi, "herkesin kendi etnik dilini kullanması, bu dillerde yasal savunma, radyo ve televizyon yayınları yapılması" gibi isteklerin yerine getirilmesi sosyal mastürbasyon ve soytarılıktan başka bir şey değildir. Çünkü, örneğin Kürtçe konuşan veya konuştukları öne sürülen aşiretler veya gruplar bile kendi aralarında anlaşmakta zorlanırlar. Etnik dillerin çok farklı ağızları vardır. Köyden köye bile değişkenlik gösterir. Hangi birine öncelik vereceksiniz?

Kürt olarak tanımlanan veya “etiketlenen” etnik gruplar Farsça, Türkçe veya Arapça gibi dilleri konuşurlar. Ancak, dilleri dönmediğinden, konuştukları Türkçe nasıl şiveli veya kabaysa, konuştukları Farsça ve Arapça da kabadır. Bu kaba Türkçeyi nasıl ki ayrı bir dil olarak tanımlamak mümkün değilse, aynı şekilde, konuştukları öbür iki dili de ayrı diller olarak tanımlayamayız. Değişik söyleyişlerin nedenleri ise coğrafi koşullar, az gelişmiş anatomik gırtlak yapısı, sentaks, fonolojik ve fonetik algılama yetersizliği ve dikkatsizliği olarak sıralanabilir.

Konuşulan bozuk Türkçe için bir alfabe uydurup bunu ayrı bir dil kategorisine sokabilir miyiz? Örneğin "Van'da kış mevsimi hakikaten çok soğuk olur" tümcesini yöresel ağızla söylendiği gibi "Vuan'da gış muevsımi hagkigaten cog sogik olir" şeklinde yazmak ne kadar doğrudur? Veya buna fonetik bir alfabe uydurup "Wan'da qış mewsımi xaqiqaten çoq sogiq olir" diye yazabilir miyiz? İşte alın size ayrı dil, işte ayrı alfabe diyebilir miyiz? İşte bugün yapılmakta olan budur. Aşiretlerin konuştuğu bozuk Farsçaya bir alfabe uydurularak ayrı bir dilmiş gibi lanse edilmektedir.      

Kürtçe, Zazaca, Sorani, Kurmanca, Zazaki vs. gibi tanımlanan aşiret/kabile dilleri Afrika kabile dilleri gibi sözcük dağarcığı az, gelişmemiş dillerdir. Bilimsel, eğitsel ve düşünsel soyutlamaları gerektiği gibi ifade edemezler. Bu nedenle, bu dillere alt diller veya ikincil diller demek daha doğru olacaktır.

BABİL KULESİ VE ŞİBBOLET

Farklı dillerin, hatta söyleyişlerin ne kadar yaşamsal bir sorun olduğuna dair en eski öykülere Tevrat'ta rastlıyoruz. İlk öykü şöyle: Eski İsrail'de Efraim ve Gilat kentleri arasında savaş başlayınca bir çok Efraimli bölgeden kaçmaya çalışır. Gilatlılar yakaladıkları kaçakların Efraimli olup olmadığını anlamak için onları bir dil sınavından geçirir, çünkü Efraimliler "ş" harfini telaffuz edemiyorlardı. 42.000 kişi “ş” harfini söylemediği  gerekçesiyle öldürülür:

"Şeria Irmağı'nın geçitlerini tutan Gilatlılar, geçmek isteyen kaçaklara, Efraimli misin? diye sorarlardı. Adam, hayır derse, o zaman ona, şibbolet de bakalım, derlerdi. Adam sibbolet derdi. Çünkü şibbolet sözcüğünü doğru telaffuz edemezdi. . Bunun üzerine onu yakalayıp Şeria Irmağı'nın geçit veren yerlerinde öldürürlerdi. O gün Efraimli kırk iki bin kişi öldürüldü." (Holy Bible, New International Version,Zondervan Publishing House, 1986, Judges 12: 5-6; Kitabı Mukaddes, Tevrat, Hakimler, 12: 5-6)

İkinci öykü ise ünlü Babil Kulesi hakkında olup "dili bir ve sözü bir" ve "tek bir halk" olan insanların bir kent ve bir kule inşa etmek üzere bir araya toplandıkları, ancak, göksel bir "dilsel açılım" sonucunda birbirleriyle anlaşamaz hale gelip nasıl bölünüp dağıldıkları anlatılır:

Ve tüm dünyanın dili bir ve sözü birdi. İnsanlar doğuya doğru göç ederken Şinar bölgesinde bir ova buldular ve orada oturdular. Birbirlerine dediler, gelin tuğla yapıp iyice pişirelim. Taş yerine tuğla, harç olarak da zift kullandılar. Ve dediler, tüm yeryüzüne dağılmayalım, gelin kendimize bir kent ve göklere erişecek bir kule bina edelim ve kendimize bir nam yapalım. Fakat Rab insanların yapmakta olduğu kenti ve kuleyi görmek için aşağıya indi. Ve dedi: İşte tek halktırlar ve onların hepsinin dili birdir. Bunu yapmaya başladıklarına göre planladıklarını gerçekleştirmede hiçbir engel tanımayacaklar. Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki birbirlerini anlamasınlar. Böylece Rab insanları yeryüzüne oradan dağıttı ve kenti inşa etmeyi bıraktılar." (Holy Bible, New International Version, Zondervan Publishing House, 1986,Genesis 11: 1-8; Kitabı Mukaddes, Tevrat, Doğuş 11: 1-8)

Tanrının "kuleyi görmek" için apar topar "aşağı inerek" insanların dillerini neden karıştırdığı ve onları birbiriyle anlaşamayacak bir konuma neden getirdiği etik ve teolojik açıdan tartışmaya açıktır. Çünkü dillerin ayrıştırılması insanların da ayrışmasına ve bölünmesine yol açmıştır. Anlaşılan Türkiye'nin de aynı yöntem ile bölünmeye, ayrıştırılmaya ve dağıtılmaya doğru sürüklenmesi planlanıyor.

Kuşkusuz, Türk üniversitelerinde etnik dillerin dilsel özellikleri, kökenleri akademik olarak incelenebilir, dilbilimsel araştırmalar ve çalışmalar yapılabilir. Ama bu dillerde eğitim vermek, öğrenci yetiştirmek gibi bilim dışı sapkınlıklara ve soytarılıklara şu an ki Anayasanın 42. maddesi engeldir ama tabi ki inşallah ve de maşallah bunu değiştireceğiz değil mi?

Etnik dilde eğitim ve öğretim teröre ve bölücülüğe en büyük desteği vermek anlamına gelir. Bunun özgürlük, demokrasi ve insan hakları ile hiç bir ilgisi yoktur. Türkiye Yugoslavya veya Irak gibi bölünürse irili ufaklı kukla devlet sayısı artacak ve batılı güçler bölgede çok daha rahat at koşturabilecektir.

 

 
Toplam blog
: 129
: 1871
Kayıt tarihi
: 27.07.06
 
 

1968 yılından bu yana dinler tarihi, mitoloji, sosyoloji, antropoloji, dinbilim, teozofi, metafiz..