Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '13

 
Kategori
İlişkiler
 

Bacaaaaaak omza!

Bacaaaaaak omza!
 

Bacaaaaaak omza! İstikamet yatak odası! Koşar adım, marş marş!


Bir gün, sevişmeye başladığımız bir kadın, tam da eylemimizin gerçek bir sevişme sayılacağı yerde, bütün gücüyle bacaklarını havaya dikiverdi! O anda bana öyle bir gülme krizi geldi ki, o krizin büyüklüğünü bugün bile anlatamam size. Neden güldüğümü anlamayan hatun kişi de, önce çok bozuldu bu duruma... Ona düşüncemi anlatınca, birlikte katıla katıla gülmeye başladık; o ayrı konu tabii...

Hatun zaten ufacık tefecik... Biraz zayıf, biraz da çelimsiz... Bacaklarını havada tutmaya çalışıyor ama... Güçsüzlüğü yüzünden de, dizleri titriyor garibimin!... Varla yok arasındaki gücü, daha doğrusu güçsüzlüğü, o kısacık zaman diliminde bile hemencik ortaya çıkıverdi, saklayamadı kendini!... O minicik kadının, başı öne, içe doğru sonuna kadar eğilmiş durumda... Kendini biraz daha zorlasa, boynunu kıracak belki de zavallım!

- N'apıyorsun sen? Bacaklarını neden birden havaya diktin şimdi?

- Sen içime daha rahat girebil diye!

- İyi de... Adı üstünde... Sevişmek bu... Bir eylemin sevişme olabilmesi için, sevişen iki kişi olması gerek! Ben içine girerken, sen kendine eziyet edersen; bunun adı, sevişmek değil, olsa olsa, tek taraflı bir mastürbasyon olur! Anladın değil mi ne dediğimi?

- Ne yapayım o zaman, sen söyle?

- Bacaklarını belime dola. Senin fiziğinde bir kadın, bu şekilde çok daha rahat eder çünkü.

Biliyorum ki, yukarıda yazdığım diyalog yüzünden, kimileri: " Bu adam ne dediğini biliyor mu acaba?  Sapık mı yoksa? İnsan, özelini bir kadınla sevişmesini, mahremini bu kadar rahat anlatabilir mi?" diye düşünecek; ama Olsun... Yazım bitince, belki onların bile fikri değişir.

Biz, toplum olarak; şekle, görünene öylesine takılmışızdır ki, en kendimiz olmamız, en zevk almamız gereken yerlerde, hatta sevişirken bile, olana değil, olması gerekene odaklanırız.. İnsanın sevişirken  duygu ve hazlarına ne kadar önem vermesi gerektiğini bir türlü anlayamamışızdır bugüne kadar. Yüzlerce yıldır düzeltemediğimiz takıntılı tutum ve davranışlarımızın, en krallarından biridir bu.

" Sen içime gir diye bacaklarımı havaya diktim! " diyen bir kadın; karşısındaki adamı öylesine yaşamının merkezine koymuştur ki, ve kendisini öyle bir hiçten sayar ki, o adam karşısında, hem o sevişmelerinde hem de ondan sonraki ilişkilerinde kadın yoktur artık. Adam tek başına kalmıştır.

Biz erkeklerin, sevişmelerimizin kalitesinden çok sayısına takılması da, bacaklarını hoooop diye havaya diken o kadının ezbere yaklaşımından farksızdır aslında. Ya da bütün bir sevişme eylemini erkeğin organ boyuna indirgeyebilmek de; en ezberlenmiş haliyle " Bacaaaaaak omza! " talimatı vermesinden başka bir şey değildir karşısındakine; erkeğin...

Yüzyıllardır neredeyse bütün sevişmelerimizin edilgeni, boyun eğeni olmaya alıştırılmış, hatta belki de şartlandırılmış olan kadın; sanki zorunlu bir göreviymiş gibi; hooooop diye bacaklarını havaya dikivermişti işte!

Olayın olduğu anda çok gülmüş olsam da, düşüncemi anlatınca, hatun kişi de gülme krizine girse de... Zaman geçip o çok güldüğüm sahne her gözümün önüne geldiğinde; kadının sorgusuz sualsiz teslimiyetine çok üzülürüm aslında. Belli ki o, sevişmeyi keyif alması gereken bir eylem olarak değil, erkeğin kayıtsız şartsız keyfini, belini getirmesi gereken bir görevi, hatta zorunluluğu olarak bellemişti.

O güne kadar ona hep erkeğine boyun eğmesini, erkek karşısında edilgen kalmasını öğütleyenler; belli ki, şöyle fısıldamıştı herşeyden habersiz olan o masum kadının kulağına:

" Sen önce erkeğini memnun et ki, erkeğinin de dışarıda gözü kalmasın!"

Yine aynı kadın, bir gün kalçalarını öpmeye yeltendiğimde; gözleri faltaşı gibi açılmış bir halde: " Yok artık! Oramı da mı öpeceksin! " diyebilmişti bana. Oysa benim için, durum gayet basitti. Seviştiğim bir kadının her yerini öpmek, okşamak istememden daha doğal ne olabilirdi ki?

Belli ki o, en robotik sevişmelerin, en sıradan, en ruhsuz, buyuran, küçümseyen, hiçleştiren komutuna alışmıştı:

" Bacaaaaaak omza! İstikamet yatak odası! Koşar adım, marş marş! "

Valla ben asker çocuğuyum... Bütün marşları ezbere bilirim ama... Bugüne kadar hiçbir kadını uygun adım yürütmedim yatak odama!

Not: Yazıda kullanılan görsel internetten alınmıştır.

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..