- Kategori
- Güncel
- Okunma Sayısı
- 565
Bağırıyorum, sesimi kimseye duyuramıyorum

Akşam “gerilla” dedikleriniz çekiyordu sorguya, sabah jandarmalar. Kontrollü gıda uygulaması başladı arkasından, dağdakilerin deyişinizle gıda ambargosu. Yaşam çekilmez bir hâl aldı. Korku bütün bedenleri sardı.
Bir gece okulun alev alev yandığını gördün. Sabah da okulun öğretmenlerinin öldürüldüğünü duydun komşulardan. Kalakaldı köyün çocukları ortalıkta. Artık kim, kimdir bilinmiyordu. Askerler, gerilla dediklerinizin kılığına, gerilla dedikleriniz, asker kılığına giriveriyorlardı.
Fısıltıyla “gitme zamanı” dedi eşiniz. Tası tarağı toplayarak düştünüz gurbet yollarına. Aylarca sığıntı yaşadınız tanıdık ailelerin yanlarında. Önce kiralık bir ev tuttunuz, sonra bir gecekondu çevirdiniz. Sekiz çocuğun üzerine dört çocuk daha eklediniz. Kimi mendil sattı, kimi gasp yaptı, kimi yankesici oldu çocuklarınızın.
Siz belâlarla boğuşurken köyden kaçmanıza neden olanlar bırakmadılar peşinizi. Dost kılığında acınıza acı, derdinize dert kattılar. Kininizi büyüttüler, öfkenizi diri tuttular. Ve bütün bunlar olurken ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenenler sadece seyrettiler. Ezberlenmiş lafları söylemenin ötesine geçmediler. Sözde eğitim verilen okulların bir kısmında “devleti düşman belleyen, kin ve nefret tohumlarıyla beslenen, aslında attığı taşlarla kendi geleceğini vurduğunun farkında olmayan” çocuklar yetişti. Sürece değil sonuca odaklanıldı. Her şehit cenazesi kaldırıldığında “Ya Allah, Bismillah, Allah-u Ekber, Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez” sloganları atıldı sıkılmış yumruklar eşliğinde. Çözüm düşünülmedi. Binlerce yıl birlikte yaşamış insanlar kuşkuyla bakmaya başladılar birbirlerine.
Bağırıyorum, bağırıyorum, sesimi kimseye duyuramıyorum. Ülkemizin Irak’ın düştüğü duruma düşmesini kim ister? Ya da çocuklarımızın kaderlerinin Filistin çocuklarının kaderlerine benzemesini? Kurtulun duygularınızın tutsağı olmaktan. Akla ve bilime verin kulağınızı. Adım atmadan önce bir nefeslenin. Yüzlerce yıl sürebilecek bir iç çatışmada yaşanabilecekleri düşünün. Biraz düşündüğünüzde çözümün ayrışmada değil kaynaşmada olduğunu eminim fark edeceksiniz. Kendimizi ait hissedebileceğimiz başka yurdu yok hiçbirimizin.
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.

Evet ülkemizde yaşanan gerçeklerdir bunlar.Sorumlusuda,değindiniz üzere bizleri yönetmeye talip olan SİYASİLERDİR.Evet,DOKUNULMAZLIK ZIRHI ARDINA SAKLANAN,halk yararına yapmaları gerekirken bunları yapmayan,yolsuzluklarla,görevi kötüye kullanma yöntemleriyle hazineyi hortumlayan,hazineyi zarara uğratan,bunların hesabını yargı karşısında değilde " Milletimiz bizden memnun değilse,bir daha bizi seçmez..." gibi uyutmaca takdiklerle bizleri kandırmaya çalışan SİYASİLERDİR.Milletin seçmemesi ayrı bir şey,görevlerini kötüye kullanarak hazineyi zarara uğratanların yargı karşısında hesap vermesinin farklı bir şey olduğunu hepimiz bilmekteyiz.Eski Maliye Bakanı Sn.Kemal UNAKITAN'ın ve atadığı bürokratların el birliği ile oğlu için mısır ithalindeki vergileri kısa süreliğine indirip,oğlunun 366 milyar parayı cebinde bıraktığını unutmadık.Geçen kış,doğalgaz için İran'a 700 milyon dolar kullanılmayan gaz bedeli ödeten sorumluları unutmadık.Onun için DOKUNULMAZLIKLAR ÜLKENİN EN BÜYÜK SORUNUDUR.
Atila Karakullukçu 11.12.2009 10:08Çarpıcı bir anlatımdı. Provokasyon herketlerinin, küçük yardım, sonu belli olmayan vaatler ve tehditlerle zorlanarak yaptırıldığı ortadadır. Bu konuda mit teşkilatının prokovasyona karşı kadrosunu ve çalışma şeklini geliştirmesi gerekmektedir. Basında ve sanatta malzeme olarak kullanılan taşeron kahramanların kullanımından kaçınmalıdır. Sesinizi duyuyoruz. Tebrik ederim.
Özkan Salman 10.12.2009 18:46