Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '18

 
Kategori
Sosyoloji
 

Bahşiş

Bahşiş
 

İlkokulu bitirdiğim yaz tatiliydi. Okullar açılana kadar sokaklarda berduş olmayayım diye babam çırak verdi. Rüzgarlı Sokakta Anadol marka otomobil tamircisinde  işe başladım. Elbisem daha o ilk günün akşamında kir, yağ, pas, toz, toprak içinde kaldı. Bilirsiniz. Elimiz yüzümüz de aynı… Simsiyah…

Pis işti tamirci çıraklığı…

Mahallenin bebeleri, çoğumuz o bölgede çıraktık. Kimimiz başladığımız işi meslek tutacak, kimimiz tatil bitimi okullarımıza dönecektik.

İşe gidiş dönüş saatlerinde otobüste karşılaşır, muhabbet ederdik.

Sanayi çıraklarının en büyük yakınma konusu işin kiri pasıydı. Üst baş da ona göre batık vaziyet olurdu.

Sohbetlerin konusu hangi işin diğerinden daha kolay olduğu üzerineydi çoğunlukla…

Biz sanayide çalışanlar, günlük kıyafetle gidilip gelinebilen, iş elbisesi değiştirme ihtiyacı doğurmayan mesleklere özenirdik. Giyim mağazalarında tezgahtarlık, terzilik, komilik, berber çıraklığı gibi…

Hele bunlardan ikisi vardı ki, bütün sanayi çıraklarının rüyalarını süslerdi.

Berber çıraklığı ve de komilik…

Bu iki işin üstünlüğü konusunda hepimiz hemfikirdik.

Hem gün boyu üstün başın temiz kalıyor ve hem de bundan da önemlisi, haftalığına ilave olarak “bahşiş” alıyordun ki, o “bahşiş” dediğin şey çoğu zaman haftalığından bile fazla olabiliyordu.

Hele hele berber çıraklığı…

Hiçbir iş yapmana gerek yokmuş. Gözünü ayırmadan ustanı izleyeceksin, tıraş bitince müşterinin omuzlarına iki fırça sürüp “sıhhatler olsun” diyeceksin, “bahşişi” koparırsın…

Bahşiş, usta berberlikte dahi olurmuş. Müşteri para üstü “kalsın” diyesiymiş.

Komilik de öyle… Pek çok müşteri az çok bir bahşiş mutlaka bırakır.

Akranım pek çok kişinin bu işlerde sebat ederek mal mülk sahibi olma becerisinde benim gibi okuyup memur olma yolunu seçenleri fersah fersah geride bıraktıklarını bilirim. Allah sağlıkla yeme nasip etsin, her kuruşuna kadar alınlarının teri, emeklerinin bedelidir. Helali hoş olsun…

Yaz tatillerimde bu işlerin hemen hepsini yaptım… Beğenmedim, okudum memur oldum.

Memurlukta da bahşiş işi varmış. Görev “teftiş” olunca bu “bahşiş” konularıyla epeyce iştigal ettik. Kavram, yani “bahşiş” şikayetlere konu edilirdi, etik ilkeler ve mevzuat yönünden konuyu inceler, rapor ederdik. Adli, idari sonuçları olurdu…

Bir zamanlar bir büyüğümüzün “benim memurum işini bilir” şeklindeki sözü, işlerini özenle yapan ve memurların büyük çoğunluğunu oluşturan kesimi haksız bir töhmet altında bıraksa da, konuyu en veciz şekilde özetliyordu.

Hatta yine kim ne zaman söylemişti, anımsamıyorum, bir büyüğümüz de “memurun  ve fahişenin bahşişini peşin vereceksin” diyesiymiş… Öyle yapılırsa iyi hizmet alınıyormuş demeye getiriyor. (Buradaki “memur” sözüyle, görevlerini onurlarıyla yapıp emekleriyle geçinen kamu görevlilerimizi değil, az sayıdaki meslek ahlakı yoksunu kişileri kastettiğimizin bilinmesini isteriz.)

Mesleklerinde bahşişe yer olanların en sevdiği müşterilerin en çok bahşiş verenler olacağı ise izahtan vareste olsa gerek…

Bunun basına yansıyan örnekleri de karşımıza çıkıyor sıklıkla…

Söz gelimi El Velid Bin Talal Bin Abdulaziz El Suud adındaki zengin Suudi prensinin ünlü et lokantası Nusret’te 20 bin TL bahşiş verdiğini gazetelerde[1] okumadık mı?

Bu zengin Araplar bahşiş verme konusunda çok cömert oluyormuş. İnternette küçük bir araştırma yapın, ne örneklerle karşılaşırsınız.

Bahşişin tarihi çok eski olmalı. Belki insanlık tarihi kadar eski.

Dünyanın her yerinde, her kültürde var.

Mesela turlarla yurtdışı gezilere çıksanız, rehbere, şoförlere, hem de tarifeye bağlı şekilde bahşiş vermek yükümlülüğünüz oluyor.

Amerikan filmerinde en sık karşılaşılan repliklerden biri “üstü kalsın” şeklinde olanıdır. Taksi şoförüne, garsona bırakılan bahşişle ilgilidir o sahneler.

Ancak bir gerçek var ki, o da bahşişin mutlaka ve mutlaka bir hizmete karşılık veriliyor olduğudur.

Bahşiş bırakmak çoğu zaman bir görgü kuralıdır da… Detaylandırmaya gerek yok, ama bırakacaksınız bahşişi bazı durumlarda… Değilse hem cimrilik ve hem de kabalık yapmış olursunuz. Bilirsiniz zaten…

Sanırım herkesin hemfikir olduğu bir husus daha vardır. Herkes bilir. Bahşiş veren bunu asla ve kat’a  durup dururken vermez. Karşılığında mutlaka bir hizmet, bir ürün, bir şey almıştır. Yoksa, kimse kimseye bedavadan değil bahşiş günahını vermez.

Bir sosyolojik gerçeklik olarak “bahşiş” konusu aşağı yukarı böyledir.

 

Kenan IŞIK

 

 
Toplam blog
: 432
: 2964
Kayıt tarihi
: 16.05.07
 
 

Mülkiye mezunuyum. Emekli müfettişim. Ankara'da yaşıyorum. S'oligarşi isimli kitabı yazdım. Kitap..