Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Neslihan Şadan BAĞDİKEN

http://blog.milliyet.com.tr/neslihansb

14 Mart '13

 
Kategori
Deneme
 

Bakıyoruz ama görüyor muyuz? Sahip olduklarımızın ne kadar farkındayız?

Karanlıkta Yemek - Kör Fotoğrafçılar Projesi

Siz hiç karanlıkta, kör garsonların servis yaptığı bir ortamda yemek yediniz mi? Yolunuzu, masanızı ve sandalyenizi o garsonun omuzunu tutarak bulmanın nasıl bir duygu olduğunu biliyor musunuz? Ben biliyorum... Ve soruyorum şimdi:

"Bakıyoruz ama görüyor muyuz?" "Elimizdekilerin ne kadar farkındayız?"

Çok enteresan bir deneyim yaşadım ben bu akşam. Özel hazırlanmış zifiri karanlık o ortamda kör bir garson eşlik etti bize. Masamı ve sandalyemi onun sayesinde buldum, tabağımı, çatalımı, bardağımı da. Yerlerini o tarif etti. Ellerimi kucağımdan biraz yukarı kaldırdığımda peçeteyi bulacağımı, onun üzerinde servis tabağımın, bu tabağın sağında iki bıçak ve solunda iki çatal bulunduğunu, bıçakların hemen yukarısında duran kadehlerden büyük olanın su, küçük olanın da şarap için olduğunu, tabağın önünde tatlı kaşığı, onun biraz ötesinde de tuzluk ve karabiberlik bulunduğunu anons ediyordu bir kadın sesi; garsonumuz Gökhan el yordamı ile onları algılamama yardımcı olurken.

Masada karşımda oturanların kim olduğunu bilmiyordum. Her türlü tehlikeye açık ve savunmasızsınız. Ürkektim bu yüzden. Size biri dokunmadan, bir ses duymadan nerede ve kimlerle olduğunuzu anlamanıza imkân yok. Ne yediğinizi görmüyorsunuz, ne içtiğinizi de... Sadece adlarını biliyorsunuz. Yemeğiniz ya da içkiniz bittiğinde elinizi kaldırıp işaret etmenizin bir anlamı yok. Seslenmek durumundasınız. Seslendim ben de "Gökhan Bey!" masanın civarında değilse cevap alamıyorsunuz, yani etrafta size yardım edecek biri yok. Çaresizce bekliyorsunuz. Bekledim... Bir süre sonra yanınıza geliyor, ya boşalan servisinizi alıyor ya da bir şeye ihtiyacınız var mı onu soruyor ve uzaklaşıyor. ( Öyle olduğunu düşünüyorsunuz.) Sonra dolu bir tabakla geri geliyor. İçkiniz bitmiş ise onu tazeliyor. Mönüde önce salata, ardından ana yemek, sonra tatlı en sonunda da kahve vardı: Balzamik, nar ve ceviz soslu, ıspanaklı salata / Pırasalı,mantarlı ve parmesanlı tavuk rulo / yedi baharatlı, beyaz soslu, havuçlu, kerevizli pilav/ Sakızlı muhallebi taze frenk üzümlü karamel soslu / Kahve.

Ama ben tabağımda bunların olduğunu anlayamadım. Çatalıma denk gelenleri yemek zorundaydım. Görüntüyü bilmiyordum. İçinde saç, böcek vb bir şey olduğunu anlama şansınız yok... Önce bir parça tavuğu çatalınıza alıp ağzınıza götürme şansınız olmadığı gibi...

Aydınlık bir ortamda olsaydım, çok daha farklı olurdu. Salatama tuz atamadım, çok sevdiğim halde pilava karabiber de. Elimde olana, algılayabildiğime ve bana sunulana razı ve muhtaçtım. Ekmeği yanımda oturan arkadaşım vermeseydi onu da yiyemezdim. Çatalıma tavuk alıp ağzıma götürmek istediğimde pilavla karşılaştım, bir sonraki denememde sebze ve nasılsa tavuğa denk geldim en sonunda. Tabağımda her şey birbirine karıştı.

Parmak uçlarımın, dokunmanın kıymetini anladım, çünkü dokunup hissettikçe görebiliyordum ve etraf şekilleniyordu... Duymanın değerini de biliyorum, duydukça güvendeydim... Konuşabilmek, tad alabilmek aynı derecede önemli duyularım, bunu artık çok daha iyi biliyorum. Bir şey daha biliyorum: Böyle zamanlarda size uzanan, yol gösteren yardım elinin ne kadar KIYMETLİ olduğunu...

Ben bu gece çok ilginç ama bir o kadar da duygusal bir deneyim yaşadım. Ürkektim ve de çekingen... Yerimden kalkamadım. Bir ara ağlamak istedim. Görmeyenlerin neler hissedip, yaşadıklarını az da olsa anlamış olmanın sebep olduğu göz yaşlarıydı onlar. Kör olmanın ne demek olduğunu ve aslında bakıp da göremediğimizi ve en önemlisi de elimizdekilerin kıymetini hiç bilmediğimizi ve yersiz, gereksiz, saçma sapan şikayetlerle yaşadığımızı hissettim. Oradan çıktığımda, tanıdığım insanları ilk defa görüyor gibiydim, cisimleri ve görüntüleri algılamak konusunda sıkıntılar yaşadığımı ayrımsadım. Tüm sağlıklı duyularımı şükür ederek öpüyorum bu akşam. Onları seviyorum, kendimi de...

Siz de sağlığınıza, bunu size bahşeden Allah'a şükür edin. Ve bir kere durup düşünün: Dert ettiklerimiz aslında ne kadar DERT, ne kadar ÖNEMLİ? Gözünüz, kulağınız, diliniz, elleriniz, burnunuz ya da diğer organlarınız veya sağlığınız ve hayatınız kadar mı? Baştaki sorumu yineliyorum "Bakıyoruz ama GÖRÜYOR muyuz" "Elimizde olanların kıymetini biliyor muyuz?"

Gözlerinizi kapatın... Bir daha düşünün!

Ve engelli olanlara yapacak, onlara destek olacak bir şeyiniz mutlaka vardır. Harekete geçin! En azından ön yargılarınızdan sıyrılın... Unutmayın, her an her şey bizim de başımıza gelebilir. Yukarı ile yapılmış bir anlaşmamız, elimize verilmiş bir garanti belgesi yok! Hepimiz insanız, eşitiz... "Bana olmaz" demeyin...

Bu eşsiz deneyimi yaşamama vesile olan, sevgili dostum Ayşenur Yazıcı'ya, Galata Diyalog Derneğine, bizimle yakından ilgilenen Sn Serhan Aktan'a, garsonumuz Gökhan'a, Kör Fotoğrafçılar projesinin yönetmeni Sn Nuri Kaya'ya, emeği geçen herkese sonsuz ve yürekten teşekkür ediyorum...

 
Toplam blog
: 10
: 270
Kayıt tarihi
: 26.04.12
 
 

Çocukluğundan beri edebiyata aşık ve yazar olma hayali ile büyümüş ancak hayatın zorunlulukları i..