Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ocak '08

 
Kategori
Blog
 

Bakkal dükkanında blog yazmak!

Bakkal dükkanında blog yazmak!
 

1.Dalya


100. Blog

Antalya’daki ilk yıllarımızdı. Daha önceleri evine gelip giderken gördüğüm; iyi giyimli ve güzel bayan dükkana girdi o gün.

Havalı, ama nazik değil!.. Sonra öğrendim, hostesmiş. Müzik aygıtında çalmakta olan müziğe takıldı, sordu:

- Kaset mi, radyo mu?

- Kaset efendim!..

Kasetçalardan yayılan Georges Bizet’in Carmen tınılarına bir yandan kulak kabartırken, diğer yandan da alışverişini yapıyordu, bitirdi işini. Ücretini ödeyip giderken hala şaşkınlığı geçmemişti ve söyleniyordu:

- Allah Allah bakkal dükkanında klasik müzik dinliyorlar!

- ?!

***

Hobileri ve fobileri hayli fazla birisinin usunda kalanlar, okuduklarınız, okuyacaklarınız...

Hepsinin içinde en önemlisi müzik.

Yazdıklarım, sadece meraklı bir izleyici/dinleyici ölçeğinde ama. Biraz fazla ilgili... ne bir müzikolog, ne bir müzik eleştirmeniyim. Ve, ne de herhangi bir enstruman çalarım..

Haddini bilen bir sanatsever/müziksever desem, daha iyi anlattığımı düşünürüm kendimi.

Müzikle ilgimi merak ettiler beni tanıyanlar, anlatayım:

Çocukluğum dahil yaşamımın önemli bir bölümü(33 yıl) memleketim olan küçük bir ilçe Şabanözü(Çankırı)’nde geçti.

Daha önce minik bölümler anlattığım bloglar oldu. İlçemize elektrik 1976 veya 1977 de geldi ilk. Ondan önce akşamın belli saatlerinde gece 11.00’e kadar yanan jeneratör elektriği vardı. Bazı evler de bu elektrikten almışlardı, kalanı ya gaz lambası ya da lux adı verilen bir başka aydınlanma aracıyla aydınlanmaktaydı. Saat 23.00 olduğunda da sokak lambaları da dahil her tarafın elektriği kesilirdi.

Derslerimin dışında o günün koşullarına ve olanaklarına uygun; ya oyunlar oynardık ya da radyoda müzik dinlerdim. Hemen her tür!

İlkokuldayken, okul müdürümüz, merhum Şaban Yerlikayalar müzik dersimize girerdi. Her öğrencinin mutlaka bir müzik aleti çalmasını isterdi. Ancak, o günün koşullarında edinmek çok güçtü. Genel olarak da mandolin yaygındı. Ben hiç enstruman çalamadım, olmadı da.

Yaşamım boyunca da içimde bir ukde olarak kalmıştır... sonralarda da fırsatım olmadı.

Çevremiz ve ailemiz müzik aletinin ne kadar günah olduğunu anlatırlardı biz çocuklara!

Müzik öğretmenimiz de ne kadar nitelikli bir şey olduğunu...

Ben öğretmenime kulak verdim hep. Türk beşlerini ilk ondan öğrendim, ilkokul 3. sınıfta başlayan bu süreçte. İdil Biret’i, Suna Kan’ı anlatırken aldığı hazzı ve onlara duyduğu hayranlığı anlatamam size!..

Onları, cumhuriyetin kazanımları olarak anlattı hep.

................

Bu arada da, ‘hoca’ bir dedenin torunu olarak; derede, tepede, nerede bir yükselti bulsam hemen üstüne çıkıp ezan okuma alıştırmalarıma devam ediyordum.

Müezzinlerin de arkasından koşturdum, uzunca bir süre; ezanı hoparlörden bana okutsun diye!

....................

Bir 'enstruman çalma arzusu' da, içimden bir türlü çıkmıyordu.

Nerede bir saz çalan olsa, hayranlıkla onu izler/dinlerdim. 1978 yılında, çok yakın bir arkadaşımın sazıyla bir süre denemem oldu; kendimi eğlendirecek kadar geliştirdim!.. Sonrası gelmedi.

...............


Akşamları evin radyosu benimdi. Mutlak onunla yatardım. Türkiye Radyoları yayını bittiğinde arapça müzikler ilgimi çeker, uyuyuncaya kadar onları dinlerdim. O saatte ele geçen seçenek o kadardı!

Bu müzik sevdası; hem çevre faktörü hem de günün olanakları, buluğ dönemimi ‘arabesk’ le tamamlamama sebep oldu. Hakkı Bulut, Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, Selahattin Cesur, Suat Sayın ve adını anımsayamadığım birçok arabesk şarkıcısı o ‘delikanlılık dönemimizi’ doldurdular; Alkollü ortamlarımızın mezesi oldular!

......................

Radyo yayınlarında Şaban öğretmenimin önerdiği müzikleri yakaladığımda da can kulağıyla dinliyordum bir yandan...

***

Babamın vefatı sonrası, toptan gıda işi yaptığımız işyerimizde, bir dönemi ‘protest müzik’ tınılarıyla doldurdum... Ali Nurşani, Emekçi, Ali Asker, Gülabi, Mahsuni, Şahturna, Abuzer Karakoç, Timur Selçuk (O günün T.Selçuk'u ama) Ruhi Su, Rahmi Saltuk en beğendiğim sanatçılardı.

Radyoda, 'dilek kutusu' ilgimi çekmeye başlamıştı... Her hafta onu da kaçırmamaya çalışıyordum.

Lise öğrenimim devam ediyordu bu arada. Şaban Yerlikayalar öğretmenimin sonradan damadı olan; Sanat Tarihi ve Resim dersi öğretmenimiz Raşit Ceylanoğlu’da, müzik zevklerinde birleşiyorlardı. Yıl sonu sergileri; klasik müzik eşliğinde açılıyor, geziliyordu.

Benim kulağım yine müzikte oluyordu!

...............

Askerlik yaparken de bir müzik tutkunuyla karşılaştım, Yalçın Karamuk. Yalçın abi (benden 7 yaş büyüktü) özellikle kastanyet ve dolayısıyla ‘flamenko’ severdi. İlk ondan duymuştum adını da. Onunla da askerlik sonrası bağımız koptu (ama sanıyorum oğlu Orçun Karamuk, müzikte ünlü olma yolunda ilerlemekte).

***

Antalya’ya yerleştik yıllar sonra.

AKM inşaatı bitti, bir süre sonra Antalya Oda Orkestrası kuruldu. Kontrbas sanatçısı komşum, sevgili Nevra (soyadını anımsayamadım, özür) ilgimi bildiğinden konserlere davet ediyordu beni. Sık sık gidiyordum konserlere. Müzik yabancı değil ama bilgi eksiğim vardı.

Kaynak arıyordum. Evin İlyasoğlu’nun ‘Zaman İçinde Müzik’iyle tanıştım. Okuyor, öğreniyor, dinliyordum. AKM de konserlere de devam...

Dinledikçe aldığım haz artıyordu, bilgimde...

Müzikseverliğim, tutkuya bu dönemlerde dönüştü işte.

Sonra oda orkestramız, senfoni orkestrasına dönüştü... bir süre sonra da, opera-bale kuruldu.

Bu süreçte TRT-3 Radyo okulunu hiç gözardı etmemek gerek. Açıklamalı müzikler, konserler, canlı yayın konukları bilgimi artırdı.

Neşe Tartanoğlu, Vefa Çiftçioğlu, Ahmet Makal, Fırat Kutluk, Orhan Süer(ayrıldı)... adları, programlarından çok yararlandığım yapımcı/sunucular oldular.

NTV Radyo’da Serhan Bali de bu bilgi zincirine katıldı.

Bilgi arttıkça merak artıyordu. Kaynak aramalarım Andante çıkınca yavaşladı. Herkesin anlayabileceği nitelikteki bu ülkemizin tek klasik müzik dergisi, bilgi edinmeyi çok daha kolaylaştırdı. Bunların üstüne birde; Üner Birkan’ın ‘Dinleyicinin Kitabı’nı edinince sıkıntılarım sona erdi.

Şimdi gözüm, İrkin Aktüze’nin 5 ciltlik ‘Müziği Okumak’ adlı seti ve Ahmet Say’ın 3 ciltlik ‘Müzik Ansiklopedisi’nde!..

Ve müzik (konserler); mevcut işimin çalışma koşulları gereği, sosyal yaşamımın tek etkinliği olarak devam ediyor.

Ülkemizdeki orkestraları ve Opera Baleleri yakından izlemekteyim. İzleyici olarak, Antalya dışındakileri takip etme olanağım yok ama proğram içeriklerini dikkatle takip etmekteyim.

Benim müzikle ilgimi çok kişi merak etti. Bu özel blog yazımdan yararlanarak, onlara seslenebildiğimi umuyorum...


Ülke gündemini meşgul eden bir politik soruyla, bu bölümü kapatmak istiyorum:

- Anlattığım süreç veya sonuçta siz bir "ahlaksızlık" saptayabildiniz mi?

...................

Milliyet Blog’la beni ‘dedem korkut’, şimdiki adıyla Sayın Hüseyin Atacan tanıştırdı. Hürriyet internet’te haber yorumlarında tanıştığımız, iki farklı dünya görüşü sahibi insan olarak, Atacan’la uygarca fikir alışverişi yaptık.

Kendisine teşekkür ediyorum, beni bu saygın ortamla tanıştırdığı için.

....................

Değerli okurlar, bu benim 100. blogum.

Bir başka ifadeyle, benim açımdan 1. dalya!

Bulunduğumuz platformda yazdıklarımızı böyle adlandırıyorlar: Blog... Onu da burada öğrendim...

Ama siz benim yazdıklarımı; ister duyarlı bir yurttaşın duyarlılıkları, ister bir sanatseverin gördükleri, işittikleri deyin... isterseniz...

İsterseniz, ”Allah Allah bakkalda da klasik müzik eşliğinde blog yazıyorlar!” deyin...

***

NOT: Lafı uzatmayı, dolandırmayı sevmem ama, uzadı. 100. blog hatırına, bu uzun yazım için hoş görüleceğimi umarım.

 
Toplam blog
: 355
: 1099
Kayıt tarihi
: 16.05.07
 
 

1960 Ankara doğumlu bir Çankırılıyım. İşimin burada olması nedeniyle, Antalya'da yaşamaktayım. Ti..