Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '08

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Bakü 2

Bir kentin eğitim seviyesi, müze ziyaretçileriyle ölçülürmüş ya, bu bilgiyi aldıktan sonra daha çok müze gezdim. Bir cümle bazen yaşama bakışınızı değiştirebilir, onun için bildiğimiz konularda etrafa ışık saçmak aydın görevi bence. Eğitim seviyesinin bizde düşük olduğunu gençlere rağmen hala aydın gözükmemden anlıyorum. Bilgilerimin pek çoğu eskimeliydi , sağ olsunlar okumadıklarından meydan bize kalıyor. Okumuyorlar mı yoksa okumamaya yönlendiriliyorlar mı, yorum sizin.

Evet, eğitimliyim ya! Bakü ‘de bir iki müze gezdim. Bir çok bina da tamirat var, bu ara müzelerin yerlerini de değiştiriyorlarmış, taksi şoförü öyle söyledi, onun için sokak sokak müze aradık.

Müzeyi gezerken tıp okuyan öğrencilerle tanıştım, bu tanışmaya onlar da çok istekliydiler, bizim misafirperverlik yapımızı orada da gördüm, özellikle Türk’lere, çok seviyorlar bizi, galiba ülkemize yerleşmek onlar için bir ideal. Öğrenciyken ameliyat yaptıklarını söyledi öğrenci, o denli az para alıyorlarmış ki, bazı branşlarda doktor bulunmuyor diyor. Gece sabaha kadar nöbet tutmuş, sabahtan da müzeye kız arkadaşlarını getirmiş, ayakta zor duruyor. Sanki bizim çocuklar, onları seviyorum.

Müze şahane, ancak atmış beş yaş civarı mutsuz kadınların çalışıyor olması içimi acıtıyor. Kadın, hep kadın. Bakımlılar. Hazır giyim bizden ve Çin’den geldiği için üst baş tanıdık. Ancak kadınlar mutlaka siyah bir şeyler giyiyorlar, ilada simli bir şeyler, bazılarında altın dişler, biraz daha zarif ayakkabılar. Diyorum ya zaman tünelinden geçip gittim.

Toplu ulaşım çok ucuz, üç kuruş gibi sanırım, dolmuştan ineceğim, anlamıyor şoför, ön tablaya elimle vuruyorum. Düşeceğim demem gerekiyormuş. İlerlemem için minibüste bana :

-Telaş, telaş diyor, eğleniyorum dilin değişimiyle.

Hacı Zeynel Abidin’in evini müze yapmışlar, harika bir ev, saray gibi. Dünyanın pek çok yerinin de sanatı olan bir ev. Önemli bir zat, memleketine pek çok yararı olmuş.

Bir gün metroya bindim, bir kepik, nereden jeton alacağım derken Türk bir genç, seve seve, benim yerime ödedi ve hızla kayboldu.

Metro inanılmaz hızlı, uçak gibi, çok öğrenci var, koşturan koşturana. Yürüyen merdivenlerde metrodan geri kalmaz, kapaklanmadığıma dua ediyorum.

Metrolar fena değil ama yer altı geçitleri inanılmaz, pislik, nem kokusu, çöpler. Bizim Eminönü alt geçidi bile daha iyi.

Yaşayış kompleksimize yani sitemize yorgun döndüm, ama o gün Galatasaray şampiyon oldu,

Canım Kocamın, canım oğlumun takımları, sevinçliyim. Ayrıca Aliyevin 85. doğum günü, şehir bayrama hazırlandı günlerdir. Her tabelada mutlaka bir Aliyev adı geçiyor. Hiç değilse bu okulda okudu yazıyor. Müthiş bir havai fişek gösterisi yaptılar gece.

Tatil oldu her yer, o gün yanılıp Hazar kıyısına gidince oturacak yer bulamadım, Luna park’ ta ayni şekilde kadınları görmeliydiniz, yüksek ökçeli ayakkabılar, daracık etekler, güzel Azeri kadını koluna takmış sevgilisini, kocasını eğlenecek. Çay, demlikle geliyor, bitinceye dek içiyorsun, yanında biraz reçel, pasta filan. Orta yaşlı Azeri kadının beden kitle endeksiyle pek problemi yok. Oranın baklavasından bir yiyeceksiniz… bir tane daha yiyeceksiniz. Bahlava.

Yoğurtun adı katık, bunu çok anlamlı buldum, gerçektende bizim köylümüzün de katığıdır.

Yağsız isteyince, marketteki bey söylendi. ’Bu Türkler, yağsız ararlar, sonra her yerleri ağırır.’

Bunun doğru olduğunu düşünüyorum, belki de o yağı da almalıydık ama yakmalıydık, bize yaramasa, beslenme çemberinde olmazdı, biz hayvanları yiyor olmazdık. Bu yazdığımın hiçbir bilimsel değeri yok tabii, marketçiyle benim aramda bir görüş.

 
Toplam blog
: 50
: 746
Kayıt tarihi
: 27.01.08
 
 

Biyologum ama öğretmenlik yaptım. Emekli oldum ve nihayet duygularımı, yaşadıklarımı, gördüklerimi p..