Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Eylül '12

 
Kategori
Deneme
 

Bal gibi; ancak...

Bal gibi; ancak...
 

Arı ve bal - Yazar ve yazı...


“Al eline kalemi / yaz aklına geleni.” yaygın söylencesi size neyi hatırlatır?  Yazma konularının özensiz seçildiğini mi, plansız yazmayı mı,  okuru düşünmemeyi mi, bu sayılanların hepsini mi?  Şöyle de düşünmüş olabilirsiniz: Kalem dönemi, artık kapandı; artık klavye var. Sözü şöyle mi değiştirsek: Geç klavye başına, aldırma kelimelerin dansına. Kelimelerin dansı dansların en güzeli. Hazır aklıma böyle güzel bir benzetme gelmişken hakkını vermeliyim değil mi?

İşe bak, konu monu düşünmeden, kendi kendimi sınırlandırmadan yazayım derken yazıma bir çekidüzen vermeye karar verdim. Öyle yazmalıyım ki bu yazımız yıllar sonra da okunsun. Öyle yazmalıyım ki bu yazımız yararlı olsun, başka deyişle herkes bir hisse alsın bu yazıdan. Öyle yazmalıyız ki… Kısaca bal gibi yazı yazmalıyız.

Bal gibi yazmak derken balla ilgili yazmak anlaşılmaz değil mi? Aslında uzun zamandır balla ilgili yazmak istiyordum.

Birkaç sene önce yeni tanıştığım biri mide ülserim için balla tereyağı karışımını tavsiye etti bana. Bu konu üzerinde durmayalım; çünkü doktor olmayanların reçetelerini uygulamak doğru değil. Derler ya, benzetmeleri ileri götürmemek gerek. Yazıyı bala benzetiyorduk ya, biz bunun üzerinde duralım:

“Nahl 16/68-69. Rabbin bal arısına:

"Dağlarda, ağaçlarda ve hazırlanmış kovanlarda yuva edin; sonra her çeşit üründen ye; sonra da Rabbinin işlemen için gösterdiği yollardan yürü" diye öğretti. Karınlarından insanlara şifa olan çeşitli renklerde bal çıkar. Düşünen bir millet için bunda ibret vardır.” (Diyanet İşleri Başkanlığı)

Yazarlar da arı gibi çalışmalı. Her çeşit üründen faydalanarak insanlara yararlı olmaya çalışmalı. Unutmamalı ki; “İnsanların en hayırlısı diğer insanlara faydalı olandır.”  Hz. Muhammed (sav).

“İnsan vücuduna etki eden birçok mikroorganizma balda yaşamını sürdürememektedir. Bal temas ettiği mikroorganizmaları öldürdüğü gibi içinde de barındırmamaktadır. Eski çağdaki Mısır Piramitlerinde bulunan Postumda MÖ 6. asra ait çömlekler içerisindeki ballar bulunmuştur. Bulunan bu balların kristalize olarak günümüze kadar vasıflarını hiç kaybetmediği görülmüştür. Bu olay balda mikroorganizmaların yaşayamadığının tarihi bir kanıtıdır.” (http://arimucizesi.com/ari_mucizesi_bal_icerik.asp?adi=bal-faydalari)

Güzel yazılar, bilgi kirliliğine rağmen bal gibi özelliklerinden kaybetmeden geleceğe akacaktır; ancak…

Bu “ancak”lar da alışkanlık haline geldi. Bir çok olumlu, güzel özellikler sayılıyor sonra da tam tersi eksiklikler vurgulanıyor. Böylece kırıcı olunmuyor.

Birkaç örnek verelim mi?

Milli Eğitim Bakanlığı’nın teknolojiden faydalanması çok güzel; ancak…

Üst düzey yöneticilerimizin demeçleri çok güzel; ancak…

İçinde “ancak…” olan o kadar çok cümle kurulur ki okumakla bitiremeyiz. Onun için kısa kesmeli. En iyisi “ancak…” kelimesini kullanmamak, diyeceğim; ama diyemeyeceğim. Bakın bal gibi yazıdan, baldan söz ediyorduk. Sözün burasında bile ancak kelimesini kullanmak zorunluluğu hissediliyor.

“Yukarıda sayılan bu faydaların alınabilmesi için tüketilen balın saf ve kaliteli olması gerekir. Tüketilen balın saf ve kaliteli olmasının yanına kullanım şekli ve muhafaza şekline dikkat edilmelidir. Doğru muhafaza edilmemiş ve doğru kullanılmamış bal saf ve kaliteli dahi olsa ideal faydayı sağlamaktan uzaktır. Lütfen kullanım ve muhafaza ile ilgili başlıklarımızı inceleyiniz” (http://arimucizesi.com/ari_mucizesi_bal_icerik.asp?adi=bal-faydalari )

Bu alıntıdan da anlaşılacağı üzere bir yazının kalıcı ve yararlı olabilmesi için saf ve kaliteli olması gerekir. Ayrıca okuyucuların da “doğru muhafaza ve doğru kullanımı” da bilmeleri gerekir.  Ya, bal için de, bal gibi yazı için de “ancak…” kelimesini kullanmak zorunda kalıyoruz.

Yağdan baldan, sözden yazıdan söz  ederken Yunus Emre’yi hatırlamamak olur mu?

 

Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz

Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz

Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı

Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz

 

Kişi bile söz demini, Demeye sözün kemini

Bu cihan cehennemini, Sekiz cennet ede bir söz

Yunus şimdi söz yatından, söyle sözü gayetinden

Pek sakın o şah katından, Seni ırak ede bir söz .

 

Çayın demini nasıl ki dikkate alıyorsak sözün demini de, yazının demini de dikkate almalı değil mi?

Sabahattin Gencal, Başiskele-Kocaeli, 01. 09. 2012

 
Toplam blog
: 181
: 635
Kayıt tarihi
: 29.03.11
 
 

1943'te Trabzonda doğdu. Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen okulunu bitirdikten sonra girdiği Bursa Eğ..