Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mayıs '12

 
Kategori
Sinema
 

Bal Ülkesini Kana Boyamak

Bal Ülkesini Kana Boyamak
 

KURBAN VE CELLADI


 Angelina Jolie sinema kariyerinde ilk kez senaryosunu yazdığı bir filmi yönetiyor. Can acıtan bir konuyu, Sırpların Bosna Hersek’te yaptıkları katliamı, kadın kurbanlar üzerinden anlatıyor. Dünyadaki mültecilerin sorunlarıyla Birleşmiş Miletler İyi Niyet Elçisi olarak ilgilenen Jolie’nin, geçmişte Amerika ve Batılı hükümetlerin uzak durmaya gayret gösterdikleri bu iç savaş üzerine film yapması takdire şayan.  Tabi ki filmin sinemasal kalitesi bu tartışmanın dışında tutulmak kaydıyla. Yıllar boyu Sırpların topluca veya keskin nişancılar ile öldürdükleri Bosnalılar üzerine haberleri çaresiz bakışlarla gazetelerde okuduk, ekranda izledik. Sonraki yıllarda içimizdeki vicdan azabı ile yüzleşmenin bir yolunu da sinema üzerinden bulduk. Bu savaş üzerine akla gelen az sayıdaki film arasında “No Man’s Land-Tarafsız Bölge-2001”, “Pretty Village, Pretty Flame-1996”, “Ordinary People-Sıradan İnsanlar-2009”, “The Hunting Party-Av Partisi-2007”, sayılabilir. 2010 da Kanada doğumlu genç kadın yönetmen Larysa Kondracki bu savaşın kadın  kurbanları üzerine “The Whistbloster-Köstebek” ile sıkı bir hatırlatma yapmıştı. Kadın ticaretini bu ülkeye barışı korumak adına gelmiş UNO askerleri ve sivil güvenlik şirketlerinin yaptığını çarpıcı bir öykü üzerinden anlatırken, Rachel Weitsz başrolde cesur ve yılmaz bir karakteri canlandırmıştı. Bosna doğumlu Danis Tanoviç “Tarafsız Bölge”de veya Belgrad doğumlu Dragojevic “Pretty Village, Pretty Flame” de ülke halklarının bir olduğunu, düşmanlığın politik şizofreni tarafından çıkarıldığını vurgulayan öyküler anlatmıştı. Amerikan sineması ise savaşın şiddetini ön planda işleyen filmlere imza attı. Jolie de şiddeti ve zulmü ödünsüz bir tavırla ön plana çıkarıyor. İyi ve kötü ikileminin ortasına ne olduğu tam anlaşılamayan bir aşk ilişkisini oturtmuş.

Ressam Ayla ve Sırp polis Danijel arasında savaş öncesi başlayan yakınlaşma, patlayan bir bomba ile biter. Savaşın başlamasından sonra farklı konumlarda karşılaşırlar. Danijel Sırp milisleri yönetirken Ayla da milislerin kampında her türlü ihtiyacı karşılamak üzere tutuklanmış kadınlardan birisidir. Danijel kadını koruması altına alır, başka milislerin onu kullanmasına izin vermez, bir sevgili gibi davranmaya başlar. Ona iyi ve yumuşak davranır, kendi gerçeğini anlatırken “kendimi bir anda savaşın içinde buldum, ne olduğunu anlamadım” der.  Bir süre sonra dikkat çeker ve kadını korunmakta zorlanmaya başladığında, ona kaçış yolunu anlatır.

Yüksek dağlara konuşlanmış keskin nişancılar tarafından çevrilmiş bir kent düşünün, sokağa çıkan herkes yaş, cinsiyet ayrımı yapılmadan bilgisayar oyunu gibi vurulur. Her Bosnalının mutlaka bir akrabasını veya tüm ailesini kaybettiği, komşunun komşuyu vurduğu bu kalleş savaşta Ayla ve Danijel arasında yaşananları aşk ile tanımlamak mümkün olabilir mi ? Ayla’nın kundaktaki bebeğini öldüren, kendisini tutuklu tutan düşman taraftan bir insana saf aşkla bağlanması mümkün mü ? Savaş içinde iki tarafında birbirine sığındığı fakat güvenmediği, çoğunlukla güçlünün mağduru sado mazoşistçe ilişkiye zorladığı aşkın farklı bir hali. Tüm zamanların sakıncalı filmlerinden olan Liliana Cavani’nin “Gece Bekçisi-Portiere Di Notte-1974 ” benzer bir ilişkiyi anlatır. Alman toplama kampında tutuklu olan bir kadın ve bir SS subayı arasındaki sado mazoşist ilişkiyi anlatan Cavani “ her kurban her zaman masum değildir” der. Ve finalde her iki tarafı da cezalandırır.

Angelina Jolie’nin aksamayan temposu ve vermek istediği huzursuz atmosfer filmin en önemli artıları oluyor. Yaşayanları ve yaşananları siyah ve beyaz renklerde anlattığı öyküde politik bir mesaja veya gerekçeye yer vermiyor. Kadınların köle ve et parçasına dönüştükleri, kalleş,acımasız  savaş ile yüzleştirmeye çalışıyor seyirciyi. Sert ve ödünsüz tutumu hiç kesintiye uğramıyor. Bu durumda nasıl anlattığından çok, neden anlattığı önem kazanıyor. Sırpları yerden yere vurup, hepsini katil konumuna koyarken duygularının esiri, tarafgir duruşu ile seyirciyi kendi tarafına çekmeyi başarıyor. Ajitasyon kokan sahnelere rağmen istediği hedefe ulaşıyor film. Seyirci, zamanın her şeyi unutturmaya çalışan afyonunun etkisinden silkeleniyor, uyanıyor. İnsanlığın ne olduğunu anlamak zor bir zanaat, hatta imkansız.

KAN VE AŞK

YÖNETMEN VE SENARYO : ANGELİNA JOLİE

OYUNCULAR: ZANA MARNAJOVIÇ, GORAN KOSTİÇ, RADE SERBEDZİJA

FİLMİN NOTU : 3 (5 üzerinden)    
 

                 

 

 

 
Toplam blog
: 223
: 1093
Kayıt tarihi
: 12.01.11
 
 

İzmir’de doğdu. Viyana Tıp fakültesini bitirip doktor ünvanını aldıktan sonra Genel Cerrahi ihtis..