Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '10

 
Kategori
İzmir
 

Balbay: " Memlekette uyanık olmak suç mu ? "

Balbay: " Memlekette uyanık olmak suç mu ? "
 

Sertel ve Balbay...


İGC. Başkanı ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Sertel, kalabalık basın mensupları ile birlikte Silivri’ye giderek, Gazeteci Balbay’ı ziyaret etti. Arkadaşımız, bu konuyu, bir makale olarak yazdı. Başkanın makalesini, “ödünç” olarak aşağıya aldık.

Mustafa Balbay’ı, Milliyet İzmir Bürosunda tanımıştım. Sıcak ilişkilerimiz oldu. Onu gazeteci yapan, “ Hümanizm’e” sahip kişiliğidir. Daha ilk günde keşfetmiştim.

Cumhuriyet Ankara Bürosu Temsilcisi Balbay’ı telefonla aradımdı. Bir de baktım ki “ Merhaba Muzaffer Ağabey” diyor. Duygulandım. “Demek beni tanıyabildin” dedim. Araya askerliği girmişti. “Tanımaz mıyım” diye cevap vermişti. Onunla, kısa bir basın hayatımız olmuştu. Dilinden bal akardı. Söz, İzmir Gazeteciler İGC. Başkanı Atilla Sertel’de.

“İki ay ara verilmişti…

Duruşma günü 10 Ağustos’tu ve biz yollara düştük. İzmir’den kalkan otobüste şoförler ve muavin dahil 25 kişiydik. Çanakkale yoluyla Silivri’ye sabahın 9.00’unda ulaşmış olmak ve duruşma başlamadan Balbay ve Tuncay ile el sallayarak da olsa selamlaşmak istemiştik.

Yetişemedik

Biz salona girdiğimizde duruşma başlamıştı…

Tuncay Özkan mahkeme başkanı tarafından cezalandırılmış ve duruşma dışına çıkartılmış. Mustafa Balbay salona girdiğimizi hissetmiş. Oturduğu ön sıradan geri dönerek el kaldırdı, bizi selamladı…

Bir süre sonra duruşmaya ara verildi…Mustafa Balbay hızla bize

doğru geldi. Bıraksalar atlayacaktı, bıraksalar kucaklaşacaktık.

Tek tek hatırımızı sordu. Biz de sorduk. CUMOK üyeleri

sesleniyorlardı:

“Seni bu kez almaya geldik”. Balbay’ın yüzünde gülümseme yayıldı.

Yine “muzipliği yine üstünde, yanıtladı: “Peki, siz bilirsiniz. Burada da rahatımız iyi ama çok ısrar ederseniz gelebiliriz.”

Şaka bir yana, sorgu ve yargı aşamasında “İnfaz Yasası”na göre 8-10 yıllık cezayı peşinen çektirilen gazeteciler, bilim adamları, yaşamlarının en verimli, en üretken dönemlerinde özgürlüklerinden yoksun bırakılıyorlardı. Mahkeme başkanının tahliye talepleri diğer iki hakim tarafından reddedildiği için…

Biz gazeteciler arkadaşlarımızın özgür bırakılmasını istiyoruz. Bu ses giderek yükseliyor. Siyasi görüşü ne olursa olsun bu ses kamuoyundan büyük destek görüyor. Vicdan sahibi insanlar bu vicdan dışı uygulama karşısında yüreklerinden gelen isyanı dile getirmeye başladı. Balbay ile görüşüyoruz

Cezaevi koşulları ağır… Sıcağın 40-50 dereceleri bulduğu günlerde üç metrekare bahçeye açılan demir koğuş kapısı kilitlendiği için dar hücrede soluksuz uyumak mümkün değil. Diğer koğuşlarda kalan tutuklularla yasa elverdiği halde görüştürülmüyorlar. Günün 24 saatinde siz kendi başına üç kişisiniz. Günler, haftalar boyunca bu böyle.

CEZAEVİNE İMAM İSTEDİ: Balbay dilekçe vermiş, demiş ki:

Cezaevi kuralları içinde bize tanınan sosyal haklardan yararlanmak istiyoruz. Bir süre sonra yanıt gelmiş, “İmam ister misiniz?”, diye…

Mustafa düşünmeden yanıt vermiş: “Getirin, isterim,” demiş. Gülümsüyor anlatırken. “Değişik yüzde ve değişik görüşte bir insanla sohbet etmenin yararını düşündüm” diyor. Silivri Müftülüğü'nden imam gelmiş. Onun da adı Mustafa’ymış. “Selâmünaleyküm Mustafa Bey” demiş… Selamlaşmışlar, tanışmışlar. İmam sormuş: “Sizin için ne yapabilirim, Mustafa bey?”…Mustafa demiş ki: “Bizi buradan kurtaracak duayı okuyun lütfen ! İmam şaşırmış dudaklarında acı bir gülümseme. “Buna benim gücüm yetmez Balbay bey,” diye yanıtlamış. Balbay sormuş, “Peki nasıl bir dua okumak istersiniz?” İmam efendi, “Sizin günahlarınızın affedilmesi için Allah’a yalvarabilirim”

ARADAKİ FARK: Balbay, “Sen bizim için değil de mahkeme heyetinin günahlarının affedilmesi için yalvarsan daha iyi olur. Bizden çok onların ihtiyacı olacak” diye yanıt verince imam Mustafa Bey ile olan sohbet de böylece noktalanmış…Mustafa Balbay hem gülüyor, hem anlatıyor. Hem düşündürüyor, hem uyandırıyor. Koğuşa çöp almaya gelen genç mahkuma sormuş Mustafa…Kardeşim sen nerelisin?

DÜŞÜNDÜRÜCÜ:

Genç yanıtlamış:

“Vanlıyım ağabey.

Hangi suçtan yatıyorsun?

Uyuşturucudan ağabey

Peki sizin suçunuz ne ağabey?

Ben de uyandırmaktan yatıyorum…”

Uyuşturucudan yatanla, uyandırmaktan yatanın sohbeti de bu kadar…

Mustafa acı acı güldürüyor insanı… Anlatıyor: Canım çok sıkılınca berberi çağıyorum. Koğuşa geliyor. Saç keserken sohbet de ediyoruz. Her seferinde, “Aman kardeşim ön taraf önemli değil, ense kısmını çok güzel ve hatasız tıraş et” diyorum. Geçenlerde dayanamadı, sordu, “Mustafa bey niye ense tıraşına bu kadar önem veriyorsunuz?”

Yanıtladım: “Kardeşim, duruşmalarda herkes bizi ensemizden görüyor. İnsanlar 5 - 6 saat ensemizi seyrediyor. Elbette ense tıraşımıza özen göstermeliyiz.”

Mustafa Balbay inanılmaz güzel yazıyor. İnanılmaz espriler yapıyor. Çok zeki, yaşam dolu. Sevecen, üretken, nitelikli, kaliteli… Bu ülkede kendini çok iyi yetiştiren 5-10 adam gibi adam arasına girecek yapıda. Bir gün gelecek ve Mustafa Balbay Silivri’den çıkacak. Yine panellerde konuşacak ama bu kez yüzlerce kişiye değil binlerce kişiye.

Yine ekranlarda olacak, on binler onun konuşmalarına kilitlenecek.

Radyoda sesi duyulduğunda başka bir kanala geçemeyeceksiniz. Onu dinlerken hem gülecek, hem düşünecek, hem de uyanacaksınız.

Çok yakında uyandırmak suçundan yatan Mustafa Balbay serbest kalacak ve bıraktığı yerden uyandırmayı sürdürecek…

Halkımızı uyutarak kendi düzenlerini sürdürmek isteyenlerin korkusu da bu zaten… Mustafa’nın yatırılması da bu yüzden. Konuşmasından korkuyorlar. Yazılarından korkuyorlar. Dışarıda olmasından korkuyorlar. Bu yüzden uyandıranları içeri atıyorlar, uyutan ve uyuşturanları da ödüllendiriyor, yüksek maaşlara bağlıyorlar.

Mustafa Balbay’ın dediği gibi imbat rüzgarının estiği bir akşam üzeri Kordon’da çay yudumlamak dileğiyle… Sevgiyle…

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..