Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Aralık '13

 
Kategori
Güncel
 

Balbay, basın özgürlüğü ve bitmeyen siyasi davalar...

Balbay, basın özgürlüğü ve  bitmeyen siyasi davalar...
 

Balbay tahliye oldu. Türkiye’de siyaseti yakından izleyenler, kamuoyunun gündemine düşen her gelişmenin görünmeyen yüzünde en basit ifadeyle “güç odakları”  arasında oynanan “iktidar/muktedir olma” oyunun sonucu olarak görülmesi gerektiğini bilir.

Taraf Gazatesi’nin  "Fethullah Gülen grubunun faaliyetlerine karşı alınması gereken tedbirler" başlığıyla 2004'teki MGK'da alınan kararı yayımlamasıyla AKP/Erdoğan iktidarı ile “cemaat/hizmet” arasında süren “savaş” mahkemeye düştü!(2)  Başbakanlık, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), başta ‘2004 tarihli MGK’da Gülen’i bitirme planı’ olmak üzere art arda yayımladığı ‘belge’lerle gündemi sarsan Taraf ve muhabir Mehmet Baransu hakkında ayrı ayrı suç duyurusunda bulunmasına kadar vardı.(3)

Hanefi Avcı’nın “Haliçte Yaşayan Simonlar” kitabında mahkemeler hakkında ileri sürdüğü görüşlerini ve değerlendirmemi paylaştıktan sonra devam edelim. Avcı, “…şu kesin ki özel yetkili mahkemeler son beş altı yıldır her tayinde yavaş, yavaş ve sistemli bir şekilde cemaatin kontrolüne geçmiş durumda, tüm emareler bunu açıkça ortaya koymaktadır.” Diyor. Avcının söyledikleri devletin her şeyini bilen tecrübesinin ışığında değerlendirildiğinde; güncel olan dava süreçleri hakkında adalet duygusu beslemek ham hayal. Özel mahkemelerde yargılanan Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın “Darbeyi yapacak olanlar dışarıda, biz neden hala tutukluyuz!” feryatları da boşuna değil…”(1)

Ülke gündeminin zirvesine yerleşen Anayasa Mahkemesinin Mustafa Balbay’ın 4 yıl 277 gün sonra özgürlüğüne kavuşmasını sağlayan “tutukluluğu makul süreyi aştı, seçilme hakkı ihlal edildi” kararını değerlendirirken dar/sığ bakış, perspektif sağlıklı sonuçlara varmamızı sağla(ya)maz.

Mustafa Balbay’ın ‘seçilmiş olması ve uzun tutukluluk’ gerekçesi ile özgürlüğüne kavuşmasının zamanlamasını ülkede son dönemde yaşanan “siyasi/güç/iktidar kavgasından” bağımsız olarak değerlendirmek yanlış olur.

Bilindiği üzere, çağdaş demokrasilerde MGK gibi kurumların yeri yoktur. 1933-1949 yılları arasında Yüksek Müdafaa Meclisi Umumi Katipliği, 1949-1962 yılları arasında Milli Savunma Yüksek Kurulu ve Genel Sekreterliği, 1961 Anayasası'na göre Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği isimleri ile faaliyet gösteren,1982 Anayasası'nın 118. maddesiyle bugünkü halini alan MGK, seçilmiş iktidarlara; apoletli askerlerin “tavsiyelerinin” Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulamasının bir bakıma dayatılmasıdır. Beğenmeseniz de anayasal bir kurumdur. Dönem dönem, komünizm tehdidi, PKK, terör, irticai faaliyetler vb. konuları tehdit olarak belirlemiş, seçilmiş iktidarlara dayatmıştır.

Bu dayatma devam etmiş. 2004’te yapılan MGK’da “Fethullah Gülen grubunun faaliyetlerine karşı alınması gereken tedbirler”  kararlaştırılıp uygulanmaya konulmuş; fişlemeler devam etmiş. “Diklenmeden dik durma” argümanını kullanan “Kasımpaşalı” imzayı çakmış. Malum 28 Şubat sürecinde aldığı tutum nedeniyle Erbakan’ı eleştirenler, Erbakan’ın “direndi imajının” yanına bile yaklaşamamışlar. Ancak MGK kararlarını “uygulayanların iktidara muhalif olanları” torba/siyasi davalarla oyundan atılmışlar.

Şimdi 2004’teki MGK kararlarını, fişlemeleri ortaya çıkaran Taraf (2010’da Akit’in de yazdığı ortaya çıktı.) ve “bavulcu gazeteci” diye kamuoyunun bildiği Baransu dava ediliyor. Basın özgürlüğünü savunan ilkeli gazeteciler ve gazeteci örgütleri; Baransu’nun değil, belgeleri sızdıranların yargılanması gerektiğini ifade ederek, evrensel gazetecilik değerlerinin gerektirdiği tutum alıyorlar. Doğrusu bu kuşkusuz.  Yetmez! Kamuoyunun artık “MGK kararlarını uyguladı” diye “oyundan atılanlarla” ilgili dava süreçlerine dönüp bir daha bakması gerekiyor.

“Ergenekon davasında” bir zamanlar tanık olarak ifade verirken “..Yazılarım 30 Nisan ve 1 Mayıs 2001 tarihlerinde Yeni Şafak'ta çıktı. Yazılarımda Ergenekon şeması çizmedim. Ergenekon ismi bana gelen belgelerin üzerinde yazıyordu. Belgeleri de ifadem sırasında savcıya sundum. Ayrıca belgeler, Ergenekon davasının ek klasörlerinde de bulunuyor.”(6)diyenFehmi Koru şimdi, “Bunca yıldır yargılanan ve cezaevlerinde ömür tüketen insanların haklarında düzenlenmiş ‘sahte’ belgeler yüzünden bu cefayı çekiyor olmasına asla müsamaha edilemez. Önce belgelerin ‘gerçek’ mi ‘sahte’mi olduğu yeniden gözden geçirilmeli ve ‘sahte’ oldukları anlaşılırsa böyle bir densizliğe cür’et edenlerin kulaklarına yapışmalıdır.”diyor(7).

Mustafa Balbay’ın tahliyesi üzerine “cemaate yakın” kalemlerin sosyal medyada yazdıkları: Hüseyin Gülerce ?@huseyingulercee:

“Tevbe, pişmanlık duymak, bir daha meşru dairenin dışına çıkmamak demek. Yani bir daha demokrasi dışı yollara tevessül edilmeyecek...

Tahliye, beraat değildir. Böyle bir günde  diklenmek yerine demokratik bir tevbe doğru olur. Zaten Yeterince ders alındığını düşünüyorum.

Türkiye'nin gerilime değil, normalleşmeye ihtiyacı var. Bu, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve özgürlüklerin genişletilmesinde uzlaşmayla olur

Uzun tutukluluk sürelerinin mahkumiyete dönüşmemesi için yargı bundan böyle daha duyarlı olacaktır.

Mustafa Balbay'ın tahliyesi, ülkemizdeki gerilimin düşmesi açısından faydalıdır. Dileriz diğer tutuklu milletvekilleri de tahliye olur.”

 

hanım büşra erdal ?@busra_erdal:

“Mustafa balbay, tahliye oldu,güzel ama suçsuzmuş,2003-4'lerde "genç subaylar rahatsız"manşetini hiç atmamış gibi davranamam,kusura bakmayın... Şimdi 12 Eylül referandumu ile aym'ye bireysel başvuru geldi diye herkesin tahliye olması mı gerek, olayınız nedir”

mehmetbaransu ?@mehmetbaransu:

“Şimdi tüm mahkemeler Anayasa Mahkemesi'nin bu kararına uyup, emsal niteliğiyle uzun tutuklu kalanları tahliye etmelidir.

Anayasa Mahkemesi uzun tutuklulukla ilgili bu kadar geç karar vermemeliydi.

Balbay tahliye edilmiş geçmiş olsun. Umarım bir daha darbe toplantıları yapıp, muhtıralar hazırlamaz. Komutanım şöyle, şöyle yapalım demez.

Balbay tahliye edilmiş geçmiş olsun. Umarım bir daha darbe toplantıları yapıp, muhtıralar hazırlamaz. Komutanım şöyle, şöyle yapalım demez... Balbay 2003-2004'te darbe yapılmasını istediği meclise yarın gidip yemin edecek. Bu da ayrı bir ironi.”

Sonuç  olarak Mustafa Balbay’ın tahliyesi gerekçesi ne olursa olsun Türkiye’de siyasetin farklı bir evreye girdiğinin habercisi. Anayasa Mahkemesi’nin Balbay kararı diğer tutukluları da kapsamalı. Türkiye’nin normalleşmeye ve gerçekten hukukun egemen olduğu yargıya her şeyden çok gereksinimi var.

Toplumda yargıya güven ve adalet duygusu yok olduğu zaman geriye bir şey kalmaz çünkü.

***

 

Not: “Bavulcu gazetecinin” Taraf’ta yazdığı, Türkiye’nin son yıllarına “damga vuran bavul” ile başlayan “Balyoz davası” ile ilgili çok şey yazıldı ve söylendi. Okur, “Balyoz davası” sanıklarının avukatlarının, davaya dayanak olan CD'deki "dijital çelişkilere" dair özet açıklamalarına buradanulaşabilirsiniz(5).

(1)http://blog.milliyet.com.tr/-mahkemeler-cemaatin-kontrolunde----/Blog/?BlogNo=260367

(2) http://www.radikal.com.tr/turkiye/dershane_tartismasinda_taraf_gazetesinden_mgk_belgesi-1163344

(3) http://www.radikal.com.tr/turkiye/uc_tarafli_suc_duyurusu-1164727

(4) http://blog.milliyet.com.tr/anayasa-mahkemesinden-balbay-karari-ile--tbmm-ye-demokrasi-dersi/Blog/?BlogNo=439439

(5) http://www.bianet.org/bianet/hukuk/140996-balyoz-davasi-nedir

(6) http://www.medyakulisi.com/gazete/fehmi-koru-ergenekon-hakkinda-ne-biliyor/m12150.htm

(7) http://www.odatv.com/n.php?n=fehmi-koruya-neler-oldu-0712131200

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..