Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '09

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Balbay, ombudsman ve etik

"Hukuk kuralları kamu yararına aykırı yorumlanamaz."

Geçenlerde bir olay yaşandı.

Mustafa Balbay ikinci kere gözaltına alınıp tutuklandıktan sonra, basında 'Balbay'ın günlükleri' diye haberler çıktı.

Bu haberler güya, Balbay'ın daha önce bilgisayarındaki incelemelerde çözülememiş ama sonra çözülmüş bazı silinmiş dosyalardaki günlüğüne ilişkindi. Bu günlüklerde Balbay'ın askerlerle yaptığı bazı görüşmelere ilişkin yazdıkları vardı.

Sabah gazetesi Erdal Şafak ile yeni bir yayın yönetmenine sahip olduktan sonra sızdırma haberleri yayımlama kararı almış imiş.

Bu nedenle bu gazete bu haberleri yayımlamamış. Aynı tutumu Haberturk de izlemiş. Ancak diğer yayın organlarında bu haberler çıkmış. Bu haberleri okuduk.

Daha sonra Balbay, basında bu 'günlükler'in yayımlandığını öğrenmiş ve reddetmiştir. Tabi bu arada, bazı gazete yazarları Balbay'a infazlarını yerine getirmişlerdir.

Blogumun konusu bu olayın habercilik açısından değerlendirilmesi.

Yazının başındaki söz Sabah gazetesinin ombudsmanı Yavuz Baydar isimli kişinin bu Balbay meselesine ilişkin yorumudur. Ona göre, Sabah gazetesi Balbay'ın günlüklerini yayınlamamakla yanlış yapmıştır. Çünkü hukuk kuralları kamu yararına aykırı yorumlanamazmış. Yani, sızdırma haber yayınlamak hukuken kuraldışıdır, ancak bunu yayımlamak kamuya yarar getireceği için, sızdırma haber yayınlamama kuralına, yargılanmayı da göze alarak, uymamak gerekirmiş.

Yavuz Baydar gördüğüm kadarıyla kendisine ombudsman gereken bir ombudsmandır. Bir ara atv'de tartışma programı da yapıyordu. Orda da tarafsız kalması gereken bir konumdayken sınırını yine aşıyordu. Sunucu olduğu halde konuğuna, kendisine ait cevapları dikte eden sorular soruyordu. Hala yayımlanıyor mu bilmiyorum.

İlkeye dönersek; gerçekten hukuk kuralları, kamu yararına aykırı yorumlanamaz mı?

Bu önerme aslında yanlıştır ve içi boştur. Çünkü hukuk kuralları denilen şeyler zaten kamu yararını sağlamak için vardır. Bu önermeyi bu lafza göre düzenler ve yoklarsak şu iki önerme çıkabilir:

"Kamu yararını sağlamak için konulan kurallar, kamu yararına aykırı yorumlanamaz."

Ya da

"Kamu yararını sağlamak için kamu yararını sağlayan kurallar bozulur."

Her iki halde de içi boştur. Totolojik bir önermedir; öznesi ve yüklemi aynıdır, bu nedenle, bir anlam ifade etmez. Ancak, tüm totolojik önermelerde, özne ve yüklemi farklı kelimelerle donattığınızda, bir savın kendi kendini kanıtlamasını sağlarsınız. Bu da insanları söz oyunu ile kandırmanın en sık rastlanan yoludur.

Kamu yararını ve zararını denetlemek üzere kurulmuş tek organ hukuktur. Hukuğun her kuralı birincil derecede kamu yararını sağlamak üzere belki yüzlerce yıllık birikimlerin ve deneyimlerin üzerinde kurulmuştur. Demokrasi denilen şey de bu anlayış üzerine kurulmuştur. Yargının bağımsız bir güç olması demokrasinin temel özelliklerindendir.

Bir olayın, kamu yararına olup olmadığına sadece hukuk karar verir. Bunun için, her şey net bile görünüyor olsa, bir karara varmak için de bin dereden su getirilir, ancak ondan sonra terazi dengeye kavuşur.

Durum böyleyken sıradan bir gazetecinin kendi görüşünü, kamu yararının ölçütü olarak görmesi komik ve üzücüdür. Eğer öyle olsaydı, hukuka ne gerek vardı?

Bu nedenle, Balbay'ın 'sızdırma' günlüklerine ilişkin haberlerin yayımlanması bu ilke ile savunulamaz. Doğrusu bu haberleri hiçbir basın kuruluşunun yayımlamamasıdır. Ancak meslek ilkelerinden bihaber olan ve suç işleme özgürlüğünü kullanan birileri çıkmış ve gazetesinde yayımlamışsa, artık bu haberi her gazetenin yayımlamasının gereği doğmuştur. Ancak bir koşulla; ilkeli gazeteci bu haberin haberini vermekle yetinmelidir.

Dikkat, haberi vermez, haberi haber olarak verir. O da, örneğin Balbay'ın el konulan bilgisayarından ilk gözaltına alınmasında elde edilemeyen ama sonradan nasıl olmuşsa elde edilmiş olan bilgilerinin bulunduğu, bunun şu konulara ilişkin olduğu, bunun sızdırma olduğu, bunun bir suç olduğu, Balbay'ın bu konuda görüşünün alınmadığı gibi noktalarda bir haber olarak verir. O gazeteyi takip eden okuyucu ise bu olaydan habersiz olmamış olur. Bilgi kirliliğine ve haber kirliliğine bulaşmak istemiyor ise başka gazetelerdeki bu haberleri okumaz bile, kendi gazetesinin bu olayla ilgili gelişmeleri aktarmasını bekler ve ona göre kanaatini oluşturur. Bu tabiki okuyucuyu tek taraflılık batağına saplamamalıdır.

Ne olduğu belli olmayan, henüz savunulmamış, henüz incelenmemiş, netlik taşımayan, sızdırılmış olduğu için suç unsuru ve art niyet taşıyan, belli ki kamuoyunu yönlendirmeyi amaç edinmiş bir kurgusal haberi haber olarak görmek, habercilik değildir, gazetecilik değildir, etik değildir ve ayrıca da suçtur, çünkü kamu yararına aykırıdır.
Kamu yararı diye yapılmasını savunulan haber, aslında kamu yararına aykırılık oluşturuyor.

Peki savcılıktan ya da emniyetten kaynaklanan bu sızdırmaların soruşturulmuyor olması ya da soruşturuluyor ise bir neticesinin olmamasına ne demeli? Bu hukuku ve adeleti yerle bir etmek ve toplumun temeline dinamit koymakla eşittir.








 
Toplam blog
: 467
: 1012
Kayıt tarihi
: 21.10.07
 
 

Ankara'da yaşıyorum. Çeşitli güncel konularda, zaman zaman "Neden olaya böyle bakılmıyor?" diye düş..