Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '10

 
Kategori
Güncel
 

Balbay'ın gözünden 4: Silivri'de yaşam

Balbay'ın gözünden 4: Silivri'de yaşam
 

Mustafa Balbay'ın geçtiğimiz hafta çıkardığı "Silivri Toplama Kampı Zulümhane" isimli kitaptan Balbay'ın iddianameye cevaplarını özet olarak paylaştım üç yazı şeklinde. Bu yazıda, kitaptan iki alıntı olacak sadece, bu kez doğrudan Balbay'ın cümleleriyle yazıyorum yani. Bu kitap basında daha geniş şekilde yer bulur diye umuyorum, çok satanlar listesine yerleşti kitap. Bu yazıyla birlikte "Balbay'ın Gözünden" dizisinin son yazısını aktarmış oluyorum.

Sevdiğinize Koşarken Hiç Cama Çarptınız mı?

(...)

Onlara(ailesi) bir daha 34 gün sonra 9 Nisan Perşembe sabahı, Silivri'de aylık açık görüşte sarılabildim.

Uzuun mu uzun bir aydan sonra, Deniz'in doğumunun ardından "dört dörtlük olduk" dediğim ailemiz bir aradaydı. Hepimizin sağlığı yerindeydi. Elde var bir. Hapishane hayatına yeni yeni alışyıorum. İlk açık görüş. (...) 9 Nisan sabahı sayım saatinden çok önce kalktım. Semaverde su ısıtıp leğenle duş aldım. Saat 09.30'a doğru gardiyan demir kapıyı açtı, bağırdı:

-Mustafa Ali Balbay, ziyaret!

(...)

Yağmur'un (kızı) ilk sorusu:

-Baba ne zaman döneceksin?

Karım durumu anlatılabilecek en iyi şekilde anlatmış. Deniz (oğlu) sürekli uyudu. Altı dolunca uyandı.

İki saat iki dakika gibi geçti.

Anne babamın elini öpüp sarıldım. "Aman sağlıklı olun" dedim. Onlar aynı şeyi bana söylediler. Karım, Yağmur bir yumak olduk. Ayrılırken onlardan bir hatıra almak istedim, ama yasak.

Ortalığı topladık. Yağmur'un meyve suyunu içmek için kullandığı çubukla Deniz'in okkalı çiş yaptığı bezi aldım, "Bunları ben çöpe atayım" dedim.

Koridorlardaki çöp bidonlarını es geçtim. Gardiyana da "koğuştaki bidona atayım" deyip, sıradan bir şeymiş gibi geçiştirdim, ama elimde sanki bir hazine tutuyordum. Koğuşa girdim, demir kapı kapandı. İlk işim Deniz'in bezini koklamak olduk. Bezi ve çubuğu demir dolabın üst rafına koydum. O gün kaç kez yanlarına gidip öpüp kokladığımı hatırlamıyorum. Ertesi gün kokunun azaldığını hissettim. Bir torbaya koydum. İyice katlayıp kapattım. Daha seyrek koklamalıydım. Yoksa koku tümüyle kaybolacaktı.

(...)

"Derken telefonu keşfetti (Deniz). 2010 Mayıs ayının ilk kapalı görüşünde, camın arkasında ben, elindeki telefonda sesim... Arada cama vurdu, vurdu. Artık pencereyi de iyice anlamış, keşfetmiş olmalı ki cam bölmenin iki yanında açıp kapama kolu aramaya başladı.

Bulamayınca sinirlendi, cama vurdukça vurdu... Ağlamasa o kadar hüzünlü olmayacaktı. Görüp dokunamamanın acısını yüksek hissettiğim anlardan biriydi. Burun direği sızlamasının tarifi böyle de yapılabilir.

(...)

İnsan kendi çocukluğunda yapamadığı her şeyi çocuğu yapsın ister ya? Biz öyle davranmadık; sevgisi ilgisi neye akıyorsa onun önünü açtık.

Resmi çok sevdi. Renklere bayılıyor. Yemyeşil ağaçlar, dallarında kıpkırmızı meyveler, mavi gökyüzü, sarı güneş...

Resim öğretmeni resimlerinden birini yarışmaya gönderdi...

Tutukluluğun beşinci ayı...

2009 yaz sonu tatsız bir haber geldi: "Baba resimlerde renk kullanmayı sevmiyorum. Sadece siyah kalemle resim yapacağım..."

Bereket uzun sürmedi.

(...)

Silivri'de nasıl yemek pişer? Ne zaman ne yapılır? Havalandırması, sporu, sosyal etkinlikleri... Her şeyi anlatmış Mustafa Balbay. Tam bir tecrit altındalar, tiyatroda olup biten sosyal faaliyetlere katılmalarına izin verilmiyor, diğer tutuklularla yan yana gelmeleri sakıncalı bulunuyor. Dalga geçer gibi sosyal faaliyet adına imam yollamışlar hatta bir keresinde koğuşlarına...

Lafın özü, bu kitabı alıp okuyun. Son söz yine Balbay'dan gelsin, bu kez bir köşe yazısından, yine Silivri'den yazdığı...

"İnsanlar karşı karşıya kaldıkları, inanamadıkları suçlamaları görünce, bunu onurlarına yediremeyip intihar ediyorlar. "Örgüt intihar emri mi verdi" deyip onuru parça parça ediyor, "on ur" ürettiyorsunuz. Değil terör örgütü, ait oldukları meslek gereği Kanarya Sevenler Derneği'ne dahi üye olmadıklarını söylüyorlar. "Bu öyle bir örgüttür ki kimileri üye olduklarını bile bilmezler" diyorsunuz... Hukuk devleti ilkelerini bir yana bıraktık, yasa devleti ilkelerine bile uyulmadığı, yasaların ihlal edildiği örnekleriyle anlatılıyor. Bunları örgütü gizleme çabası olarak niteleyip, "Usuldeki hatalar önemli değil, esasa bakalım" diyorsunuz. İnsanların onurlarıyla oynandıkça, kurumlar yıprandıkça TÜrkiye normalleşiyor diyorsunuz. Sistemin çökmesine şehvetle bakıp, bunun sancısını hissedenleri alaya alıyorsunuz. Ameliyat olmak zorunda kalana "Kendini kestirmeyi başardı" diyorsunuz.

Yüreğiniz şöyle doya doya ne zaman yağ bağlar sizin? Bunca yağ...

Belki iktidarlar için şart ama, insan olan insanın yüreği nasıl kaldırır?..."

 
Toplam blog
: 142
: 1092
Kayıt tarihi
: 27.09.09
 
 

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakülteliyim. Seyahat benim için bir tutku, her fırsatta bir yerlere ka..