Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Haziran '14

 
Kategori
Felsefe
 

Balık Pulları

Balık Pulları
 

Epeyce zamandır kıyıda aynı taşın üzerinde oturmuş hareketsiz duruyordu. Sabahın ilk anlarıydı. Sağda iri kumları ile uzanan küçük koy,  ileride denize koşarak gelmiş ve sonra aniden durmuş gibi arkasındaki dağın yükseltilerini taşıyarak, derin ve vahşi yalıyarlar bırakarak donmuş yükseltilerle sınırlanmıştı. Yarımadanın en kuzey ucuydu burası. Sol taraftaki büyük kitlesi ile uzanan ada görüntüsü dışında deniz, ufka kadar kesintisiz uzanıyor, sabahın ilk ışıkları altında, sisler içerisinde yakamozlanarak yıkanıyordu. Arkada kimi zaman birbirlerinin üzerine yıkılacakmış gibi duran yumuşak hatlı tepeleri, kimi zaman beklenmedik sert yükselmeler ve sabahın bu saatinde henüz güneş ışığının ulaşamadığı koyu gölgelikli derin vadileri ile uzanan dağ, yukarılarda başından hiç eksik olmayan bulutlarla buluşmaya uzanmış, öylece duruyordu. Kıyının hemen biraz gerisinden başlayıp yükseltilere uzanan böğürtlenler, bodur meşeler, çalılar, kekikler, yaban gülleri ve defne karışımından oluşan bir yeşil deniz, her zaman buralara hakim olan kuzey rüzgarlarının etkisiyle dağa doğru eğilmiş, aralarındaki düzgün dikimli uysal, alçakgönüllü zeytinlikleri kuşatmış yatıyordu. Dağın ortalarından başlayan çam, kestane, gürgen, kayın karışımı bir orman, binlerce yıllık birikimin getirdiği mitolojik bir bilgelik içerisinde yukarıda bulutlara dek uzanıyordu.
    Erkenci bir iki çalı bülbülü ötüşü ve şaşkın ağustos böceği vızıltısı dışında elle tutulur bir sessizlik, ileride kayaların üzerinde akıl almaz cambazlıklar sergileyerek dikenli çalıların uç sürgünlerini iştahla kemiren bir keçi sürüsünün, irili ufaklı boyun çıngıraklarından çıkan tınlayıcı, hüzünlü bir sesle arada bir bölünüyordu. Deniz uysal, sokulgan, çekinik, ikircikli dokunuş ve çekilmelerle kumsala binlerce yıldır söylemekte olduğu sabah şarkısını mırıldanır gibiydi. Aniden nereden geldiği belirsiz bir kırlangıç sürüsü, akıl almaz bir hızla aynı anda hepsi aynı hareketi yaparak; dönüp, yükselip alçalarak ve ayrılıp yeniden birleşerek geldikleri gibi bir hızla denizi yalayıp, çekip gitti..
    Arkalarda burunun görünmez ucundaki kasaba ve küçük köyler tadilci ve yazlıkçı kalabalığı gürültüsünden yorgun, uykuda olmalıydılar. Oysa ekmeğini denizden çıkaran balıkçılar çoktan kısmetlerine açılmış; toprağın ve zeytin ağaçlarının değerini bilenler çoktan bahçelerinin yolunu tutmuşlardır. Onlar deniz öğretisinin yetinmesini ve şükretmesini bilen, paylaşımcı, sayıları giderek azalmakta olan bilge insanlarıdır. Burası çocukluğunun ve sonraları her yaz geldiği yaşamının ayrılmaz kıyılarıdır. Hayatın gel gitleri ve işinin gereği ülkenin çeşitli coğrafyalarında geçen uzun yıllarda, sıkıntılı, özlemle dolu acılı kimi anlarda, uykusunun bölündüğü anlarda uzaklarda da olsa gelip sığındığı yerlerdir. Zeytin ağaçları gibi yalın, gösterişsiz, olduğu gibi, almadan veren deniz gibi coşkulu, kimi zaman dalgalı durgun ama derin bu kıyı insanlarını sevmektedir.
    Zaman, eski bir zamandan kalma ahşap cumbalı bir evin fesleğen kokulu gölgelikler arasındaki penceresinde denize dalıp gitmiş, hayalleri bile sınırlı, bahriyeli yarini düşleyen bir genç kızın bakışlarında donmuş kalmış gibidir. Oysa zaman titiz bir balıkçı gibi ağlarını örmeye devam etmektedir. O, zamanın dışına düşmüş aykırı bir delice zeytin gibi eteklerindeki ayrık otlarını önemsemeden, yanlış iklimlerde köklenmiş olmanın kırgınlığında, deniz esintili tuz kokulu rüzgarları beklemektedir hasretle. Kalleş olmamayı, olduğu gibi görünmeyi, yüzeysel aldatıcı dış parıltılardan çok bir iç dünyanın dingin ve zengin sadeliğini öncelemeyi, zorluklarla başa çıkabilmeyi denizden öğrenmiştir. Daldığı düşünce denizinin derinlikleri, onu çalınmış yaralı bir çocukluktan, şimdilerde aradan çok uzun bir zaman geçtikten sonra acısı anca çıkmış, binbir emekle anca olgunlaşmış bir zeytin gibi, bir yorgun denizin kıyılarına sürüklemektedir.Yaşamı ne kadar da denize benzemektedir. Kimi zaman delice coşkun, dalgalı; uysal,durgun, kapsayıcı kimi zaman; kimi zaman da deniz gibi kendi özgürlüğü içinde tutsak. Ve çoğu zaman anlaşılamaz, buruk ve tuzlu. Dışarıdan bakıldığında tekdüze, derinliğini bilmeyenler tarafından belki de önemsenmez, içinde barındırdığı renk cümbüşü zengin bir dünyanın dışarıdaki iki yüzlü, çıkara ayarlı dünya ile çeliştiği, sadeliği ve gücü içerisinde saklı şimdilerde durulmuş bu enginlik, onun hayatıdır. Ayağa kalktı. Sessizliğin resmi içerisinde yorgun bir deniz kenarında, artık yaşamın giderek uzaklaşmakta olduğu dingin kıyılar uzaklarda kalmıştı. Hayat bir deniz gibi, bir fırtına kuşu gibi akıp geçmişti.Kayıp giden evren içerisinde bir toz zerresi bile olmamanın bilincinde, yaşam bizi yordu diye düşündü. Hayata dair geçen zaman içerisinde tutundukları, yakaladıkları,ellerinin arasında çeşitli yerlerde, anılarında rengarenk balık pulları gibi yapışıp kalmışlardı.Renkli balık pullar gibi…
    Aniden durgun sudan fırlayan çok iri bir levrek, erişebildiği yüksekliğin tepesinde güneş ışıklarını karnının beyaz pullarında yansıtarak ve tersine bükülüp yan dönerek, anlık görüntüleri peşisıra sürükleyip bir ışık seli gibi yansıyan görüntüsü içine dalıp, bir kuyruk şapırtısı ve suda daldığı yerde giderek genişlemekte olan düzgün helozonlar bırakarak yitip gitti. Bir anlık göz açıp kapamasına.. Suyun üzeri dağdan kopup gelen kekik kokulu bir sabah esintisiyle ürperdi... Tıpkı yaşam gibi. Geçti,gitti…
 
 
 
 
 
                                                                                           Akın YAZICI
                                                                                          
                                                                                          
 
 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..