Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '10

 
Kategori
Anılar
 

Balıkçı Hüsnü Dayı

Balıkçı Hüsnü Dayı
 

Foto:Ş.ODABAŞI


Balık, önemli bir besin kaynağı.

Balıketi, her yaştaki insana tavsiye edilen bir besin.

İster ırmaklarda, isterse göllerde, isterse denizlerde olsun.

Balıkların yaşadıkları yerlere göre isimleri var.

Farklı lezzetleri var.

Kimisi kılçıklı.

Kimisi kılçıksız.

Kimisinin eti çok makbul.

Kimisinin hiç değeri yok.

Mevsimine göre pişirme şekillerinde değişiklikler var.

“Balık balıktır” demek yetmiyor.

Balığa, balık demek yetmiyor da.

Balıklar tükenirse ne yaparız?

“Yok, canım koca koca denizlerde balık tükenmez. Dicle gibi ırmakların balığı bitmez” derseniz. Kendinizi kandırırsınız.

Aslında o çok büyük gördüğümüz denizlerde balıklar tükendi.

Neden mi?

Denizleri çöplük olarak görmemizden dolayı.

Irmakları da öyle.

Elimizdekileri, attık derelere.

Dereler, ırmaklara…

Irmaklar, denizlere…

Denizler nereye? Tıkandı denizler. Bunaldı, boğuldu denizler.

Denizleri de bitirdik.

Gözünüz aydın.

Marmara Denizi’nde yaşayan birkaç tür balık kalmış.

Karadeniz’in yaşam kültürü içinde yer alan “hamsi” can çekişiyor.

Ne olacak şimdi?

Ekmeğini denizden çıkaranlar bağırıyor.

“Balık yok.”

Yok ya!

Marmara’daki, Karadeniz’deki balıkları “kunta kinteler mi” yok etti?

Nereye gitmiş bu balıklar?

“Oltaya hep yırtık pabuçlarla, poşetler takılıyor”

Neden?

Eeeee! balıkçılarda kendilerine ihanet ediyorlar. Trol denilen avlanma yöntemiyle denizlerin dibini kazıyorlar. Balık yuvaları bozuluyor. Zamanla balık bitiyor.

“Hem kirlilik hem de yanlış ve yasak avlanma.”

Çanakkale ‘de balıkçılar, asker yolu gözler gibi balık bekliyorlar.

Lüfer, aşağıdan gelecek.

Levrek, nereye sıvışmış, bilen var mı?

Çinekop nereye gitti?

Palamutu gören var mı?

Şu balık yok artık.

Mercan tek tük.

*

Balıkçıların önlerinde çok balık var da. Doğal mı acaba? Tartışılır. Balık çiftliklerinden getiriliyor balıklar. ”Kültür Balığı” diyorlar. Yani çağdaş ve bilgili balıklar. Yakında üç numara gözlük kullanan balıklarda, yer alır tezgâhlarda. Balıketi göze faydalıymış.

Bu çiftliklerde öldürüyor denizleri.

Nereye el atsak elimizde kalıyor, işimiz zor.

Balıklar karaya vurup, intihar ediyorlar zaten.

Avlanmaya da gerek kalmayacak, birkaç yıl sonra.

*

Denizleri turşu yaptık ya. Elimizdeki fazla biberleri, patlıcanları ve domatesleri atıyoruz denizin tuzlu suyuna.

Hayatımız turşu oluyor. Farkında değiliz.

Birde bağırıyoruz.

“Nereye gitti len bu balıklar?”

Kepez’in kedileri yemedi, bilesiniz.

*

70’li yıllarda bir balıkçı tanırım.

“Hüsnü Dayı.”

Biga’nın Kemer Köyü’nden gelirdi, Yenice’ye.

Perşembe günleri palamut balığı yetirirdi. Bayi Bayram’ın dükkânı önüne açardı tezgâhını. Sessizce satardı, balıklarını. Satamama kaygısı yoktu.

Balıklarını satmak için cambazlık yapmazdı. “Taze Balıkkkkk!” diye de bağırmazdı.

Günümüzde balıkçılıların en önemli derdi, ”balıklarının taze olduğunu” ispatlamak.

Böyle bir derdi yoktu, yaşlı balıkçının.

Hüsnü Dayı, sağlam giyinirdi. Sırtında Biga işi bir deri ceketi olurdu. Boynunda dolağı sarılı, başında da bir beresi sağlamdı. Ayaklarında çizmeleri…

Hüsnü Dayı, balıkları kendi köyündeki balıkçılardan alır. Günlük getirir, satar giderdi.

O günleri gözümün önüne getiriyorum.

Palamut balıkları çok iriydi ve renkleri daha parlaktı.

Kasaların içinde hepsi bir boyda, çok güzel istiflenmiş olurdu.

Şimdiki gibi balıkların üstüne buz koyarak “bayatlamasın” ayakları yoktu. Buzdolabı bile yoktu. Balıklar öyle hemen bayatlamazdı, doğaldılar çünkü.

Hüsnü Dayı, sattığı balığı alır kuyruğundan bir ip geçirir, müşteriye verirdi. Parmağını ipe geçiren müşteri balığı sallaya sallaya eve götürürdü. Palamutun kuyruk kısmı ince olduğundan, basit bir ilmekle balık bağlanırdı.

Poşet yok.

Çevreyi kirletme yok. Pazarda da birçok insan “file” kullanırdı.

Şimdiki balıkçılar çift poşete koyuyorlar balıkları. Zira balıklar, bozulmak ve kokmak için acele ediyorlar, içleri çöp dolu olduğundan.

Hüsnü Dayı, son balığı satmazdı.

Kendisine bırakırdı.

Balığı bir fırında pişirtirdi.

Sonra da Selim Narlı’nın lokantaya oturur, iki kadeh rakı parlatır, balığını da yer giderdi Biga’ya.

Haftaya görüşürüz, Hüsnü Dayı diyemeyeceğim.

Yok Hüsnü Dayı. Hüsnü Dayılar gibi balıkçılar yok. O zamanki balıklarda yok.

Belki öleli otuz sene olmuştur, Hüsnü Dayı.

Aklıma geldi yazdım.

Yeniceliler, balığın tadına “Hüsnü Dayı” sayesinde varmıştır kesinlikle.

Perşembe günleri ekmek fırınları palamut pişirirdi.

Kiremitte palamut pişirmek modaydı.

Şimdi biz pişiyoruz.

*

Balıklar azaldı, balığın kulağına kar suyu kaçtı.

Balık fiyatları yukarıda.

Bazı balıklara erişmek, mümkün değil.

Hüsnü Dayı’nın zamanı da değil.

Elimizde “Sardalye ile Hamsi” kaldı.

Birde “İzmarit” irisi var.

“Birde rakı şişesinde balık olsam” diye şiir yazabilecek şairlerde yok.

Kusura bakmayın;

Tükendik.

Artık;

“Suda balık yan gider.”

Gidebilirse…

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..