Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ağustos '12

 
Kategori
Siyaset
 

Balkanlar’dan Güneydoğu’ya bir koşu

Balkanlar’dan Güneydoğu’ya bir koşu
 

Son aylarda AKP Hükümeti PKK’nın terör saldırılarına çok sert bir biçimde karşılık vermeye başladı bu açık. TSK’nin Uludere’deki karma kaçakçılık yürüyüşüne daha sabırlı yaklaşması beklenirken belli ki Ankara’daki siyasi ve askeri değerlendirme ‘vurulsunlar’ emrinde mutabık kaldı. Sonunda da o bildiğimiz (34) yakışıksız ölüm meydana geldi. Oysa söz konusu karma  kaçakçı topluluğundaki PKK üyeleri bir süre sonra ayrışacaklarından tek tek yakalanabilirdi. Olayın çözümünde aceleye gelindiği açık. Böyle bir sonucun ortaya çıkacağı düşünülmediğinden gerçekten kaçakçı durumundaki yurttaşlarımız için o güne kadar ödenenin çok üstünde bir ‘kan bedeli’ ya da ‘tazminat’ ödenmesi kararı çıktı. Ancak aileler ‘olay aydınlatılana kadar’ bu paraya dokunmayacaklarını açıkladı. Bu bekleyiş sürüyor.

Bu yüzden TSK birimleri öyle gelişigüzel ‘saldırı’ yerine yine eskisi gibi ‘savunma’ durumuna geçti. Bu kez de karakolların savunmasız oldukları daha bir açığa çıktı. Belli oldu ki yöredeki güvensiz ortamdan dolayı ne karakoların güçlendirilmesi ne de tasarlanan ‘kalekol’ adlı büyük yapıların ortaya çıkartılabilmesi mümkün olabiliyor (muş). Ne kadar acıdır ki yöredeki devlet egemenliği oldukça sıkıntılı. Benzer durumları Osmanlı Devleti Sultan 2. Abdülhamid Han yıllarından parçalanılana kadar Balkan toprakları ile Arabistan çöllerinde yaşamışlardı. Bir bakıma ‘ok yaydan çıkmış’ olduğunda ‘ne yapsanız faydasız’ bir duruma düşüldüğü çok açık.

O bunalımlı yıllarda oduğu gibi her bir tedhiş örgütünün arkasında doğrudan doğruya ortaya çıkmayan kimi devletlerin var olduğunu bize özellikle Siyasi Tarih gösteriyor. Benim Kuru Tarih adını verdiğim okumalarımda göremediğim nice hinlikleri Siyasi Tarih içerisinde gördüğümü itiraf edeyim. Çünkü orada Çin’den Maçin’den Osmanlı’dan İngiltere’den Orta Doğu’dan ve ABD’den gelen esintilerden ders alınabilecek nice ilişkiler ağı var. İşte o süreçte Osmanlı Devletimiz parçalanmış, ancak başta Hon Kong olmak üzere beş limanını Büyük Britanya’ya kaptıran Çin bugün çok güçlü. Osmanlı Devleti’nin parçalanarak ortadan kaldırılması her bakımdan Batı’nın çıkarına idi. Ruslar'ın da çıkarına idi.

Bu yüzden sanki bir araya gelerek (!) anlaşmışlar gibi Ruslar ile İtalyanlar Balkanlar’da Komitacılar’a silah dahil her türlü desteği verimeye başlarlar. Mısır üzerindeki paylaşımda anlaşan İngiliz, Fransız ve İtalyan yönetimleri ise Tunus’tan Umman’a Antakya’dan Somali’ye kadar kendilerine bağlamış oldukları örgütlere her türlü maddi ve manevi desteği vermekten çekinmezler. Onlara öyle şirin görünürler ki ‘Osmanlı’nın fesini görmekten ise Avrupalının fötür şapkasını görmek evlâdır’ diye tuttururlar. Sonunda da başarırlar. Çünkü Osmanlı güçsüzdür. Kendi silahını üretemeyen Osmanlı 2. Abdülhamid Han’ın İmparator 2. Wilhelm ile yakınlaşmasına da bağlı olarak son yıllarında Almanya İmparatorluğu’na daha çok yapışır.

Silah üretimini hızlandıran Almanya Orta Doğu’dan pay alabilmek için büyük bir iştiha ile Osmanlı Genel Kurmayı içerisinde yapılanmaya başlar. Özellikle Çanakkale Savaşları’ndaki başarının ardından Osmanlı’nın bel bağladığı Almanya bile parçalanmaya yüz tutmuş olan Osmanlı topraklarındaki petrol bölgelerine göz dikmiş ve önde gelen kimi Arap şeyhleri ve emirleri ile görüşmelere başlamıyor mu? Çünkü bilinir ki devletler arasında ‘gönül bağı’ değil ‘maddi çıkarlar’ vardır.

Barış ve kardeşlik için uzun yol tepen AKP de sonunda ‘bıçak kemiğe dayandı’ diyerek PKK nam tedhiş teşkilatının üstüne boba üstüne bomba yağdırmaya başladı. ‘Barış, kardeşlik, oy potansiyeli’ dedikse her gün bir yerlerden saldırarak bizi sindireceğinizi mi sandınız demek istedi. Bilindiği gibi ‘tek vatan, tek bayrak, tek dil’ yaklaşımı da gerekli desteği bulamadı. Ne bu amaçla ne de teröre karşı bi kaç görkemli yürüyüş yapılabildi. Her şey ifade özgürlüğü çerçevesinde başlayıp bitiyor. Ne yöreden bir destek ne de Batı Anadolu’dan güçlü bir kaç tepki gelebiliyor. Her şey Hükümetin emrinde olduğuna göre gözler onun üzerinde. Başka ne yapılabilir değil mi?

Bana göre Osmanlı Devletimizi parçalayabilmek için Balkanlar’daki uluslar ile etnik uluşumları ‘ulus inşaa etmek’ süreci içerisinde yapılandıran devletler yine boş durmuyor. O yıllarda önce Ruslar’ın sonra ise özellikle İngiltere’nin elinden tuttuğu Ermeni yurttaşlarımızın başına ne gibi çoraplar örüldüğünü biliyoruz. Şimdi sıra Kürt kökenli ya da Kürtleşmiş kitleler üzerinden yeni bir ‘ulus inşaa etme’ sürecine girilmiştir. Özellikle 1970’lerden bu yana yeni bir köşe kapmaca başlamıştır.

O eski süreçlerde olduğu gibi içinde bulunduğumuz yıllarda da ‘din kardeşliği’ pek geçer akça olarak görülmüyor. PKK tedhiş örgütünün Marksist Leninist ve dahi Zerdüşti bir dayanak ile yola çıkmış olması ise başlı başına bir anlam taşıyor olsa gerek.

Bu aşamada AK Parti Hükümeti ile CHP’nin göstereceği direnç önemli görülüyor. MHP de özellikle terörle mücadele konusunda AKP’nin yanında bulunmak gibi bir yolu seçmiş olduğundan Batı’ya karşı güçlü bir duvar örülmüş gibi görülüyor.

Tunceli CHP Milletvekili Hüseyin Aygün’ün yolunun kesilerek kaçırılması ve sorgulandıktan sonra salıverilmesi olayının titizlikle çözümlenmesi gerekiyor. Süregelen çatışma sürecine birilerinin bir yerlerden neşter vurmak isteğini sanıyorum. Şimdilik kısa bir mola verilmiş görülüyor. Bu anlamda olay CHP kadar AKP için de önemli sonuçlar içermektedir bence.

Görelim Mevlam neyler.

Gelecek yazı: İngiltere kime borçlu kalmış?

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..