Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '13

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Balkanlarda 10 gün, altıncı durak Makedonya'da Ohri, Struga, Kalkandelen ve Üsküp

Balkanlarda 10 gün, altıncı durak Makedonya'da Ohri, Struga, Kalkandelen ve Üsküp
 

Alaca Camii- Kalkandelen


Elbasan’ı geçtikten sonra Makedonya sınır kapısına yaklaştıkça Ohri gölünün manzarası bize görsel bir şölen sunuyor. Gölün bir kısmı Arnavutluk sınırları içinde yeraldığından dolayı Makedonya’ya giriş yapmadan gölü tepeden görmüş oluyoruz.

Sınır geçişlerimiz hızlı ve sorunsuz oluyor. Makedonya sınırından giriş yaptıktan sonra yine yeşillikler içinde bir orman yolu ile Ohri gölüne kıyısı olan iki şehirden Struga’yı pas geçerek akşam üzeri Ohri’ye varıyoruz.

Kiril alfabesinin de ilk bulunduğu şehir olan Ohri 55.000 nüfusu ile Makedonyanın en büyük 8. şehri ve turizm potansiyeli olan şirin bir yer.

Biz Tarihi Çınar meydanından başlayarak şehir merkezini gezmeye başlıyoruz. Yürüme mesafesinde olan  Bizans döneminden kalma St. Panteleymon ve  Ayasofya Kiliseleri, Kiril alfabesini bulan Aziz Kiril ve Methodius kardeşlerin heykelleri,  Elveda Rumeli dizisindeki Kaymakamın evi, Ali Paşa Camii, Pir Mehmet Hayati Hz. Halveti Dergahı ve Türbesini ziyaret edip daha sonra çarşı içinde alışveriş için vakit harcıyoruz.

Ohri çarşısı gayet güzel, şirin evler ve dar sokakları ile trafiğe kapalı caddelerden oluşuyor. Bazı Türk restoran ve mağazalarının da bulunduğu çarşı içinde bir sokak Türk çarşısı diye geçiyor. Bu sokakta kebap yiyip, çay içebilirsiniz. Biz eşim kafayı dünyaca ünlü Ohri incisinden satın almaya takınca inci satan dükkanları tek tek dolaşıyoruz. Alabalık pullarından yapılan Ohri incisi farklı modelleri ile hanımlar için ideal bir takı, fiyatları ise 10 Euro’dan başlıyor. Nihayet kendisine uygun bir inci bulunca şehir dışında bulunan otelimiz Valamar Cluba gitmek için yola koyuluyoruz.

Sabah kahvaltımız sonrası hotelin hemen karşısından geçen otobüslere binip Bizans döneminden kalma Sveti Naum Manastırı ve Kilisesi ile Galicica Doğal Parkını görmeye gidiyoruz. 40 dk. lık bir yolculuk sonrası doğal parka varıyoruz. Otobüs saatlerini önceden kaldığnız hotelden öğrenmenizi tavsiye ederim. Çünkü Ohri’de toplu ulaşım fazla gelişmemiş. Ohriye gelirseniz burayı mutlaka görün. Göl, orman ve göle akan bir dere doğal, enfes bir ortam oluşturuyor, tarihi Manastır ve Kilise de bir arada. Ayrıca güzel de bir çarşısı ile göl kenarında harika bir restoran var. Tekne ile gölde kısa bir tur da yapabilirsiniz. Biz kilise ve manastırı ziyaret edip doğal park içinde biraz yürüyüş yaptıktan sonra ohri gölü kenarına konuşlanıp yüzmenin tadına varıyoruz. Berrak ve sığ  olan gölde yüzmek zevkli, çocuklar içinde çok uygun olduğunu söyleyebilirim. Ancak suyu biraz serindir, uzun süre kalamıyorsunuz.

Akşam üstü hotele varıp hotelin karşısındaki plajdan tekrar göle giriyoruz. Gölde yüzmenin tadına varamadık. Bizim kız ilk kez bir tatlı suda yüzdüğü için ağzına tuzlu su yerine tatlı su gelince çok hoşuna gitti.  Akşam hotele bir taksi çağırıp Ohri merkeze tekrar gidiyoruz. Taksiler ucuz 4 km. yolu 3 Euro’ya gidiyoruz. Çarşı akşamları oldukça hareketli. Makedon esnafın bazısı Türkçe biliyor, bazıları da Türk ve burada doğup yaşayanlardan oluşuyor. Ancak Türkçe bilip Türkleri sevmeyen Makedon esnafına da denk geldik. Türklerden bıktık diyen 20 yaş civarı esnaf Makedon kıza etrafına bir bakıp Çarşıda alışveriş yapan yüzlerce Türkü gösterip cevabı yapıştırıyorum. Akşam 23.00 civarı taksi durağından hotele gitmek için ön sıradaki taksiye hotelin ismini söylediğimde 5 Euro diye cevap veriyor. Ben de taksimetreyi açmasını söylediğimde ağzında sakız, koca göbeği ile sırıtarak 4 Euro diye ukalaca bir cevap veriyor. Ben de kızıp durak yerine yoldan geçen bir taksi ile taksimetreyi açtırıp hotelin yolunu tutuyorum. Bahşişi dahil 3 Euro tutuyor.!

Sabah Ohriden ayrılıp ilk olarak 20 km ötede bulunan Ohri gölüne kıyısı olan diğer turistik şehir Struga’ya gidiyoruz. Gölden kaynak bulan Kara Drin’in şehri ikiye böldüğü Struga, Ohri kadar çekici olmasa da Parkları, köprüleri ve göl kıyısındaki plajları ile uğranılması gereken bir yer. Biz kısa bir şehir turu ve fotoğraf molası sonrası Kalkandelen şehrine doğru yola koyuluyoruz.

Şar dağlarının eteklerine, Vardar ovası üzerine kurulu, Pena nehrinin içinden geçtiği Kalkandelen (Tetova) 86.000 nüfusu ile Makedonya’nın 3. büyük şehridir. Ancak şehir Üsküp ve Ohri’ye nazaran biraz daha az gelişmiş diyebiliriz. Neden Kalkandelen sorumuza bulabildiğimiz en uygun cevap, efsaneye göre Osmanlı döneminde Kalkanları delen silahların bu şehirde imal edilmesiymiş.

İki kızkardeş Hurşide ve Menşure hanım tarafından yaptırılan Alaca Camii ile Harabati Baba Bektaşi Tekkesi ve içindeki Muhteşem Süleymanın kayınbiraderi Sersem Ali Baba’nın türbesi görülmesi gereken yerlerdir. Çiçek desenleri ile süslenen Alaca Camii’nin boya düzeni için zamanında 30.000 adet yumurta harcanmış. Camii karşısında bir de Osmanlı hamamı var ancak sadece sergi dönemlerinde açık olduğu için dışarıdan görebiliyoruz. Makedonya sınırları içinde yeralan şehrin %70 ‘ini Arnavut halkı oluşturduğu ve Arnavut halkın Arnavutluklarını hep ön planda tuttukları için birçok ev ve binada Arnavutluk bayrağı görecek ve kendinizi Arnavutlukta sanacaksınız. Kalkandelen de yaşayan hatırı sayılır Türk nüfusta var. Bazı yerlerde gördüğümüz Amerikan bayraklarına ise pek bir anlam veremedik.

Akşam üzeri Kalkandelen’den ayrılıp bu gece konaklayacağımız 40 km ötedeki başkent Üsküpe gidiyoruz.

Yahya Kemal Beyatlı ve Arnavut kökenli Rahibe Teresa’nın doğduğu şehir olan Üsküp, Vardar nehirinin iki yakasına kurulu, üzerinde Osmanlı eseri tarihi Taş köprü ile iki yakayı birbirine bağlayan, Vardar vadisinde 700.000 nüfuslu bir şehirdir.

İlk iş olarak eski şehir merkezindeki hotelimiz Arka Hotele eşyalarımızı bırakıp kendimizi dışarı atıyoruz.

Bit Pazarından başlayarak Yahya Paşa Camii, Saat Kulesi, Arnavut kaldırımlı Türk Çarşısı, Kapan Han, Mustafa ve Murat Paşa Camiilerini görüyoruz. Çarşı civarında birçok han ve hamam (Sulu han, Davut Paşa Hamamı vs.) var ancak atıl vaziyette ve kapalı olduğu için sadece dışarıdan görebiliyoruz. Tepedeki Osmanlı kalesi de ziyaret kapalı. Birkaç yıl önce Üsküp Belediyesi Kale içine bir kilise inşa etmek ister. Müslüman Arnavut halk ayaklanır ve 2 genç ayaklanma da ölür. Daha sonra zengin bir Arnavut eğer kale içine kilise inşa edilirse, yeni şehir kısmına kendisi sahip olduğu tapulu arsaya  devasa bir Camii inşa edeceğini bildirir ve kilise inşaatı bir şekilde durur ancak bu olaylar sonrası kale ziyarete kapatılır ve halen açılmamıştır.  Yukarıda saydığım gezilecek yerlerin tamamı eski şehir kısmındadır ve Makedonya Cumhuriyeti bu kısma hiçbir yatırım yapmamış, hatta bunu ötesine geçip 2014 Dünya Kültür başkenti hazırlıkları kapsamında yeni şehir kısmına inşa ettiği dev halk kahramanları heykelleri, büyük hükümet binaları ile Osmanlıya ait şehrin asıl siluetini oluşturan manzara 500 milyon Euro harcanarak gizlenmeye çalışılmış, arka plana atılmıştır. Bugün yeni şehir kısmından tepedeki Kaleyi görmek bile imkansız hale gelmiştir. Tarihi Taş köprü halk tarafından kullanılmasın diye civarına benzer yeni köprüler inşa edilmiş, yapılan yeni yapıtlar ise dünyadaki bazı yapıtların çakmaları olmuştur. Tarihi Taş köprü civarına geldiğinizde etrafınızda Atinadaki Akropolisi Kültür Bakanlığı, Paristeki Zafer Takının kopyasını meydana giriş kapısı, yoldan geçen belediye otobüslerini kırmızı ve çift katlı yani Londra’dakiler ile birebir aynı olarak görecek bir Eyfel Kulesi veya New Yorktaki Özgürlük heykelinin eksikliğini hissedeceksiniz.!! Belki de belli mi olur 2014 yılı başına kadar onları da yapar ve Dünya Mirası Listesine katarlar..

Dünyanın en büyük haç sembolü de Üsküp de, 2000 yılında Milenyum haçı adıyla Vodno dağı tepesine inşa edilmiş ve teleferikle yanına kadar çıkılabiliyor.

Yeni şehir tarafında Arnavut kökenli Rahibe Teresanın doğduğu yer müze haline getirilmiş ve ziyaret edilebilir. Üsküp’te doğduğu için Makedonyalıların Makedon olduğunu iddia etmesi ise inandırıcı değil. Büyük İskender Heykeli ise meydanın tam ortasında heybetli bir görüntüsü var. Biraz da Yunanistana nispet yaparcasına inşa edilmiş gibi. Yahya Kemal Beyatlının evinden ise geriye birşey kalmamış.

Makedonya’da saat 21.00 ‘den sonra alkol satışı yok. Ülke ekonomisi çıkmazda, işsizlik % 33 ama Üsküp şehrini yenileme çalışmalarına harcanan para muazzam. Halkta bunu pek anlamış değil, hatta bazıları tepki bile gösteriyorlar. Yunanistan tarafından mevcut ismi ile hala tanınmayan ülke Balkanların batısında vizesiz ulaşım, ucuz yeme-içme ve konaklama olanakları ile iyi bir gezi destinasyonu diyebilirim. Türk turistlerin en zorlanacağı şey ülkede Kiril Alfabesi kullanılması olacaktır diye düşünyorum.

Makedonya’yı burada noktalıyoruz ve Balkanlardaki son sabahımızda Avrupa’nın en yeni ülkelerinden Kosova’ya Prizren ve Priştine şehirlerini görmek için yola koyuluyoruz.

 
Toplam blog
: 38
: 4208
Kayıt tarihi
: 07.01.12
 
 

Küçüklüğümde yaramaz bir çocukmuşum, delirdiğim zamanlar kimse zaptedemezmiş beni. En büyük örneğ..