Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '13

 
Kategori
Deneme
 

Bana dair

Bana dair
 

Müzikte tını, kalpte ritim ve gözde yaş. Akılda biri var biri, ruhumda savaş. Günümüzdegönüllerinde gecelik arkadaş, ruha hissiyata bulaşmak gariplik ve de salaş…

Zamandan geçerek odama geliyorum. Bir ıstırap havası gayet koyu… Düşünülmemiş tepkiler, ruhtaki rahatsızlıklar, tarihsel açlıklar, kurtarılması gereken hayat, dışarının durumu.Çok şey geçiyor açılan kareden fakat tutamıyorum birisinden. Hepsini topluyor, karanlıklar içerisine itina ile bırakıyorum. Mesele şimdi çıplaklığıyla klavyemde görünmeye başlıyor. Daha doğrusu bitmeye yaklaşıyor. Başlayalı oldu baya. Sevgi, his, yürek, daha da ağır, aşk? İşte aşk, bilmiyorum öyle görüyordu yahut hissediyordum. Ben seviyor, maske takıyor; o ise önüne gelenle gülüyor, benimle dost oluyordu. En büyük tecrübeyi yaşıyordum belki de tecrübe anlamını bile bilmiyorken. Sevgili kelimesinden korkarken, aşka inanmazken…

Başladı lisede arkadaşlığımız. Sonra da bende tarifini bilmediğim aşk, onda iyi bildiği dost hikayesi. Diyordum ya bilmiyordum neydi aşk, dostluğu nispeten bilir gibiydim. Güzel günler, değişik heyecanlar geçiyor ve bir şeyler büyüyordu yüreğimde. Liseydi, arkadaşlık güzeldi, karmaşık okul hayatı vardı, hayata dair ilk bilinçli adımlar atılmaya başlanmıştı, çok şey vardı yalnız cesaret yoktu! Cesaret bilemediğim kavramdı. Nasıl güzel süren dostluğun bitişini göze alabilirdim, nasıl uzaklaşabilirdim çünkü biliyor seviyor sevilmiyordum. Odamdaki karanlığın farkına varmaya başladığım günlerden birinde edebiyat derslerinden etkilenmiş olmalıyım ki ilk mısralarımı yazmaya başladım. Küçüktü yüreğim, öyle ağır geliyordu ki, düşünmek, duygulanmak ve şiire benzer bir şeyler yazarak bunları yüreğe işlemek. Şimdi o günlere gülesim geliyor bazen, bazense kendimi ne de yıpratmışım diye ağlayasım.

Tecrübe demiştim, evet cesaret benim anladığım tecrübeden. Anlattığım kısımda cesaretsizliğim ve sonuçlarından daha da ihtiras içerisine daldığım kısımda ise cesurluğumdan dem vurmam gerekir. İki yıl geçmişti, kafamda şarkılar ve şiirlerle oluşturduğum paranoyak dünyamda komşular bile edinmiştim. Ah o haller, ne garip ve ezikti. Bir gün geldi ve değişime başla dedim, aldım elime kalemimi. Açtım en sevdiğim makamdan müziğimi, oturdum masama, dinlemeye başladım yüreğimi. Yürek tınıya ritim tutarken anlatıyor her şeyi, akıl ise cesaret rüzgârına kapılmış olduğu gibi yazıyordu kâğıda. Ah o geceyi, Recaizede Mahmud olup acı bir çığlık gibi yazmak isterdim ama geçmekmecburiyetindeyim. Sabah koşarak gittim okula. Varır varmaz koştum tek sırdaşıma böyle böyle yapacağım diye. Yapma dedi, düşünelim beraber biraz daha lütfen. Duymuyordum ki, aklım hata vermiş, çökmüş gibiydi. Ağlar gözle bir yandan mektubumu aldım çantadan ve buldum onu. Meğer onun bana ihtiyacı olduğu, yazılısının olduğu, kötü olduğu bir günmüş. Habersizim, bunu sana yazdım dedim ve koşar adım uzaklaştım. Dilime şarkı geliyor, aklıma hayaller, kalbime heyecan. Üçünden de kopmaya çalışıyorum, biliyorum ki hüngür hüngür ağlatacak bunlar beni. Birazdan olacaklara odaklanıyor, iyi şeylere yoruyorum hep. Bembeyaz donuk bir ifade ve daha fazla kızgınlık gördüğüm ufacık bir an kapı arasından gördüm geçtiğini. Kulağıma biraz daha düşünelim cümlesi geliyor, nerede olduğumu kavramaya çalışıyorum. Arkadaşlar görmüş olacak halimi ki kollarımdan tutup sırama oturtturuyorlar nen var, diyorlar. Dilimi kıpırdatamıyorum, bir şey diyemiyorum. Başımı eğiyor gözlerimin isyanına bırakıyorum kendimi. Vakit ne dostun, ne aşkın vakti, vakit bahara bürünen kışın, başarısızlığın, hüznün, eksikliğin vakti. Günler geçiyor, kendime gelmeye çalıştıkça daha büyük yıkımlar içine giriyorum. Geceler gitgide soğuyor, yalnızlaşıyor, düşmanım oluyor. Dik duruşum altmışını geçmiş gibi kamburlaşıyor, hayatın tadını unutur gibi oluyorum. Bekliyorum bir gün telefonum çalacak, O olmasa bile başka biri varlığımı kanıtlayacak. Günler geçiyormuş ay sanıyorum, aylar geçiyormuş yıl sanıyorum. Bana göre dört yılı tamamlıyor acılarım, dört ay geçiyor. Alışmışım daha doğrusu kandırmışım, önüme gelenle dost muhabbeti kurmaya başlamışım, hayatı boşlamışım, ha bir de çok acı çekmişim. Ümit gitmiş başka cansız vücutlara, ışıklar sönmüş, oturuyorum öyle bir başıma. Kulaklığımda “keskin bıçak” çalıyor. Telefonum çalmaya başladı, önce zil sesini bile unuttuğumu fark ettim, sonra numaraya baktım, isim yazmıyordu silmiştim çünkü aylar önce. Nafile ki numarayı aklımdan silememiştim. Arayan O’ydu. Şarkı kulağımda yükseliyor, kalbim hevesle göğsümü yırtmaya çalışıyordu. Bilemedim ne yapmalıyım, daha düşünürken açıvermişim habersizce. Efendim dedim ve gayet sakin, canlı bir sesle Cahit dediğini duydum. Dinliyorum dedikten sonra, yaklaşık bir saat bir kelime söylemeden onu dinledim. Olanlardan üzüldüğünü, yeterince acı çektiğimi ve özlediğini söylüyor, beni derin düşüncelere salıyordu. Tekrar arkadaş olabiliriz diye düşünüyordu fakat nasıl olurdu. Ben arkadaş gibi mi görüyordum, hala aşk mıydı hissettiğim, ya yine O’na acı çektirirsem.. Başlamayalım burada ikimizde hoşnut olarak son konuşmamızı yapalım diyemedim. Ne hissettiğim konusunda ufacık bir fikrim yoktu. Olanlar belki benim büyütmemdi, gelip geçici şeylerdi. Ama O’na yazdığım şiirlerden kitabım bile çıkmıştı, zannetmiyorum heves değildi bu. Belki de bundan; olduğuna bırakalım madem baştan başlayıp dedim. Öyle yaptık, günaydınlarımız başladı, zamana güneş parıldar gibi, şarkılarıma neşe geliyor gibiydi. Zaman geçtikçe fark ediyordum ki ihtiyacı kalmamıştı bana, yeni arkadaşları, belki yeni aşkları vardı. Herhangi birisiyle yaptığı ayaküstü sohbetlerden başka yoktu muhabbetimiz.

Bu nasıl bir durumdur, ne yapmalıyım, iyi mi kötü mü; hiçbir fikrim yoktu. Sırdaşım, olduğuna bırak diyor, bense askıda yaşananlardan rahatsız olduğumu söylüyordum. Durum eskisinden halliceydi, aşkı kalpte karşılıksız büyütünce, O’nun kalbinde büyüttüğün olmadığını fark ediyorsun. Bu da O’na bağımlı olmayı değil bilakis O’ndan uzaklaşmayı gerektiriyor. Çünkü O haliyle yakutlar içerisindeki en hassas noktanıza zarar veriyor. Artık kalbimi aklımla bir çalıştırabiliyor ve iyi olmaya yakın şiirler yazabiliyordum. Şarkılarımın her zaman yanımda olacağını ve beni destekleyeceğini biliyordum. Cesaretimin tecrübesine de eriştiğimi varsayıyordum üstelik. Akışına bıraktığımız arkadaşlığımızın tıkandığı haftalardan duygularımın ağır bastığı bir gündü. Epey olacaktı ki konuşmamıştık. Açtım müziğimi ve camın kenarında önce sigara dumanının içinde öylece bir düşündüm. Taviz vermemek kararına vardım, konuşma ise tamamen doğaçlama olacaktı. Sigarayı bin bir tasayla söndürdükten sonra aldım telefonu elime. Yıllar önce kardeşim diye kayıtlı, sonra silinmiş ve şimdi ’’’’ diye kayıtlı numarayı çevirdim. Uykuluydu sesi, efendim dedi. Olanları, hissettiklerimi, böyle gitmesinden hoşlanmadığımı karmakarışık cümlelerle bir çırpıda söyleyiverdim. Çok şaşırdığını zannetmiyordum, sessizlik oldu sonra hatırlayamadığım bir cümle söyledi ve kapattı. Tuhaf ki konuşma olalı yarım saat olmuyor cümleyi hatırlayamıyorum. Bundan sonra ne olacağını bilemiyor, kendimi boşlukta hissediyorum. Geçecek diye yeniden kendim için umut ışıklarını yakıyor ve müziğimin sesini açıyorum. Elime Osmanlıca mı alıyor, odama bir köşeye bıraktığım yoldaşlarımı çağırıyorum. Şiir değil, belki okuyanların güleceği, belki anlaşılacağım bir metin yazıyorum.

Sevmediğim Ankara’ya bakarken yüreğime kızıyorum senin kabahatindi bütün bunlar diyorum. Gidenin gitmesini, rüzgârların odama uğramasını ve sigara paketimin bitmemesini dileyerek noktamı bir başka yürek için koyuyorum.

 

 

???

Muhammet Cahit

02/06/13

 

 

 

 
Toplam blog
: 21
: 66
Kayıt tarihi
: 31.05.12
 
 

Hayata edebi bakanlardanım ve şiir, deneme yazarak sızılarımı dindirmekle meşgulüm. Yahya Kemal z..