Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bana otomobilini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim!

Bana otomobilini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim!
 

Bugünlerde çok yoğon olduğum için yine ilk yazılarımdan olan ve Milliyet blogun ilk başladığı haftalarda fazla ziyaretçi olmadığı için yeterli insana ulaşmayan bir yazımı yayınlıyorum. Şimdi blog hem yazar sayısı olarak hem de ziyaretçi sayısı olarak epey arttı. Ben de bunun üzerine blogların tozlu sayfalarından yazıyı alıp görünür kılmak istedim. Buyrun okuyun...

Kapitalizmin totem yaratma gücü, eski dinlerden çok ilerdedir. Burada kapitalizmin yarattığı bir başka toteme değinmeden geçmek istemem: Otomobil Totemi.

Otomobil üreticileri otomobili bir sosyal statü sembolü haline getirmeyi başardılar. Hatta onu aştılar bir toteme dönüştürdüler. Yakın bir tarihte yapılan bir yarışmada: otomobile sahip olmak için günlerce, uykusuz ona dokunarak, çevresinde huşu ile dönerek – ama ellerini asla onun üzerinden kaldırmayarak- totem sahibi olmak isteyen yarışmacıları hatırladınız mı? Siz, günde beş vakit olmasa da hemen her gün arabasını pencereden seyreden, yanına gidip etrafında tavaf eden, ona el yüz süren insanları, şöyle bir alarmını kontrol ederek duyan var mı diye yarı utangaç pencerelere bakan insanları görmemiş olamazsınız. Koltuğa ketçap damlattığı için arabadan atılan gencin reklâmını unutmuş olamazsınız. Ya pencereden düşmek üzere olan kocasının altındaki arabayı çekerek arabayı güvenlik altına alan kadın reklâmını? Peki, yeni çıkan bir arabanın yoluna çıkmaktan utandığı için kendini yan yollara vuran, ağaç dallarıyla örten insanların yer aldığı reklâmları. Ya da kasabaya girdiğinde herkesin korkuyla kaçıştığı, saklandığı ve nihayet kocaman bir arabanın yanında beliren sloganı: "Korku, Saygı Uyandırır"…

"Yeni Dinin" peygamberleri reklamberler işbaşında… Psikologlar insanların kendilerinde gördükleri bazı eksikleri başka bir şeylerle kapatma ihtiyacı duyduklarını yazarlar. İşte bu yüzden, kişinin duyduğu aşağılık duygusuna orantılı olarak arabanın pahası ya da hacmi de büyür. Dağ bayır arabası "cip" kentin orta yerinde kullanılmaya başlanır.

Halbuki bütün bu otomobiller son kertede, alt tarafı "ARAÇ" değil mi? Bunu neden "AMAÇ" haline getiriyoruz ki? Hatırlarım, üniversitede bir arkadaş psikologa gitmiş ve tır kullanmak istediğini söylemişti. Psikologun tanısı "kendine güvensiz kişilik" olmuştu. Yıllar sonra bir gün karşılaştığımızda artık tır kullanmak istemediğini söylediğinde epey gülmüştük. Ama şimdi gülünmüyor bunlara ve kişiler, ciddi ciddi kullandıkları arabaların cinsi, büyüklüğü ve pahasıyla değerlendiriliyor. Arabadan inen kişinin boyutları, kişiliği, indiği arabaya göre algılanıyor.

Bunlar toplumsal değil, bireysel problemlerdir de diyemeyiz. Çünkü otomobil totemi bütün toplumsal hayatımızı etkiler hale gelmiş bulunuyor. Bir ülkenin, bir kentin, bir toplumun önüne "uygar" kelimesini getirilmişse, anlarız ki o yerde, bütün politikaların belirlenmesinde "insan" önceldir. Kentin yaşam alanları "insan" merkeze alınarak planlanmıştır.

Oysa pek çok yerde durum böyle değildir. Öncelik her zaman totemimiz olan otomobilindir. Her şey onun için düşünülür. Otomobil şirketlerinin daha fazla satması için, raylı sistem yerine, her yer yollar, otoyollar, otobanlarla kuşatılır. Yatay ya da dikey otoparklar onları almaz olur. "İnsan"lara bırakılmış son alan olan kaldırımları da işgal etmelerine göz yumulur. "İnsan"ların sağlığına inat, kent egzoz dumanına gark olunur.

Kimse inkâr etmesin, yaşadığımız uygarlığın adı "OTOMOBİL UYGARLIĞI"dır.

İNSAN mı?

O, "Bana arabanın markasını söyle sana yalakalık yapıp yapmayacağımı söyleyeyim" noktasında

Foto: Cris Jordan

 
Toplam blog
: 34
: 4474
Kayıt tarihi
: 22.07.06
 
 

Kendimi bildim bileli hiç saf su içmedim... ÇAY benim abu hayat suyum... İnce belli bardakalar çabuk..