Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '07

 
Kategori
Dostluk
 

Bana söylendiğini bildiklerim için, kendime ait, içsel bir cevaptır bu sözler...

Bana söylendiğini bildiklerim için, kendime ait, içsel bir cevaptır bu sözler...
 

Şimdi Söylenecek Olanlar; Senin için, Benim için ve Diğerleri İçindir..!

İnsanın kendi "ben"liğini yaratabilmesi ya da yenileyebilmesi, "O" olabildiğinin işaretidir.
"O"nun özerkliği, özgürlüğü ve kendine haslığı var olduğundan, O "ben"liği bulmak, yaratmak isteği insan için vardır. İnsanı, bunları öğrenebildiği an'a kadar taşıyacak olan çevre bireyleri, varlıklarının o insan
üzerinde ki hakimiyetinden kolay vaz geçmezler;çünkü onlar, kendileri olabildiklerinden, kendisinin "beni" olmak "isteyenlerini" (yitirme güçsüzlüğünü) yaşamak istemezler.

Yine demeliyim ki; bu gününü, kendileriyle birlikte yarattıkların, yalnızca "gününün" yaratılmasına yardımcıdır, senin "ben"liğinin değil. Çünkü günün onlar ile ortaktır, yalnızca senin değildir. Kimse gününü paylaştıklarına borçlu değildir, düşün (!)"paylaşılmıştır." Benliğini yaratan kendi aklına borçludur insan...Günü birlikte yarattıklarımın beklentilerini sergileyemediğim için, üzerimde olduramadıklarımın izlerini taşımamalıyım.
Bir bak; sen, ben ve diğerleri olduramadıklarımızın izlerini ellerimiz de ve ayaklarımız da taşıyoruz.

Geç kalmak, sıkıcı-kötü ve berbat bir duygu. Neden geciktiğini düşündüğün de insan, aslın da "bilerek" yaşadığı gecikmelerini tümüyle, kendine itiraf edecektir.
Yeni öğrendiğimizi sandığımız bu şeyler, aslında, şu anlarda "kabullendiklerimiz" karşısın da, cesaretimizi onlara bu gün gösterebildiğimiz, eskiden beri bizimle var olan, "bu günkü yenilerimizdir", eskitemediğimiz...

Yapmak, düşünceyi uygulamaktır. Düşünce ne kadar bireye özgü ise, o düşünceyi eyleme dönüştürmek aynı oran da kolaydır. Şunu sormak yol göstericidir; bu hallerimiz de olduramadıklarımız, düşünsel anlam da kimindir? Bize mi yoksa yakın çevre bireylerimize mi aittir bu düşünsellikler? Terk etmek kendini borçlu duyumsayan için zordur, ama "alacaklı"olduğunu düşündüklerimiz bir gün bizi terk edeceklerdir, biz onları terk etmeyi istemesek de..!

Bir zorunluluk olan bu hali, tersine işletmeyi isteyecek kadar, başka her hangi bir bireye bağlı yaşamayı düşünmek ya da yaşamak "Salt Aklın" işi değildir. Salt akıl, "ben o'yum" diyebilmenin ve olabilmenin, en mutlu, en gerçekçi yoludur.Hiç bir şeyin ikizi yoktur; ve hiç bir şey kendine eş benzerlikler taşıyanı bulamaz; bulduğunu düşünen birey, ikizin de "görmek" istemediği şeylerin listesini, isterse kendine çıkarabilir.

Olumsuzluk, eksiklik ya da farklılık her ne derseniz; varlıkları kabul edilirse, onlarla başa çıkılır, düzeltilir veya ortadan kaldırılabilir. Görmezliğe gelinirse, beklenmedik bir an da üstünüze bulaştığını, hoş olmadığını anlarsınız; onunla birlikte giydiğiniz elbiseyi de onunla birlikte atmak zorun da kalırsınız.
Kimselere söyleyemezsiniz, kendinize ve o'na olan hıncınızı; dişlerinizi sıkar, "biraz delse de geçer"dersiniz. Ama ruh delindiğin de, o korku hep olacaktır artık.

"Kötü İyi'yi bilme becerisine, bilgisine sahiptir, fakat İyi'nin Kötü'yü bilme şansı yoktur..!"
Kafka'da okudum, bu deyişi ya da çok benzerini. İyilerin, neden hep sıkıntılı ve dar alanlar yaratan hallerden, kurtulamadıklarına dair bir anlayışı şekillendirip yaratır aklım da.

İyilik yalnız yaşar, kendinden başkaca bir şeyin, onu bozmasına izin vermemek için, kendisini Cehennemin kapısına kadar götürdüğü de olur. İşte o zamanlar da "iyilerin ve şeylerinin" azaldığı sanısına kapılırız.
O, Cehennemin kapısından döndüğün de korkuları tanımıştır artık ve korkuları sessizleştirir kendisini.

Korkuların Tanrıları vardır ve susmayı, sessizliği, boyun eğmeyi emreden Vahiyler ile dolu, kutsal kitapları vardır onların. Ve yalnızca Cehennemin kapılarının önün de oturanlar habersiz kalır bunlardan. Güvensizlik, korkunun çocuğudur ve korkuya (o çocuğu), kendi tanrıları bahşetmiştir;ve bir daha kapılarını açmamışlardır o çocuğa.

İyi ve onun korkuları, güvensizlikleri; işte bu ol sebeplerden, İyi, her kesin koynuna girmez, giremez; çünkü Cehennemin kapısından dönmüş olan O'dur...
Koynuna girmese de, İyi her şeye gösterir kendini ve onu görüp ilk farkına varanlar; Kötü'lüğün koynuna bir kez olsun girmiş ve elini tutmuş olanlardandır.

Bilmediği şey İyi'nin, kendisinin "kıymetidir"; kapısından döndüğü O Cehennem'i, Kötü'lüğün cennetinden daha yeşildir ve sadece sıcaktır, yakmaz, iz bırakır.

Bunların ne demek için yazıldığını yalnızca İyi anlayacaktır.Anlamı kendinize sormalısınız; İyi, cevaplarını bulabilendir.
Kötü ise, anlamın cevaplarını hiç bir zaman bulamayan olacaktır; çocuklarına Cehennemin yollarına taş döşettirse de...

Ama ben, yeni cevaplar bulacağım; bu eski sorulara ve cehennemin kapısını inatla çalan İyi'nin çocuklarına...Ve onlar annelerine söylemeyecekler.

Blog yazılış tarihi: 03-12-2007 : Pazartesi

 
Toplam blog
: 61
: 762
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Sosyoloji, psikoloji, kültürel alanlar ve ilişkiler, insan ilişkileri ve ekonomi-politik ilgi ala..