Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Haziran '11

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Bandırma ADD’nin Saitabat Gezisi

Bandırma ADD’nin Saitabat Gezisi
 

Türkiye’miz Cennet gibi mekanlarla dolu… Dünyada aransa cennetler , herhalde bir çok örneği Türkiye’nin yedi ikliminde, yedi köşesinde bulunabilir; uzağa gitmeye gerek yok… 

Bandırma Atatürkçü Düşünce Derneği de, Atatürk’ün aziz hatırasını yaşatmak, onun ebedi düşüncelerini yaymak için başta Başkan Melih Çınar olmak üzere , bütün Atatürkçü üyeleri hep birlikte hizmet edebilmek için elden geleni esirgemiyorlar. Hele Bandırma’lı Bayanlar (özellikle de emekli bayanlar..) bu iyilik ve hamiyet işlerinde geri kalmamak için adeta birbirleriyle yarışıyorlar. 

ADD bir Sivil Toplum Örgütü olarak hem toplumu aydınlatmak, hem de gerekli yardımlarda bulunmak için çeşitli düzeydeki çocukları, gençleri okutmak için her türlü yardımı esirgemiyor. Bunun için kendilerini göstermek istemeyen yardımseverlerin yardımları var; ayrıca düzenlenen gezilerle, biraz daha kaynak yaratıp bu çocuklara daha çok yararlı olmak istiyorlar.. Sivil Toplum Kuruluşları adeta bu konuda birbirleriyle yarış yapıyorlar… Çağdaş Yaşamı Yaşatma Derneği olsun, ADD olsun… Adeta bu konuda öncüler.. 

Bandırma ADD’nin dün 4.6.2011, Cumartesi günü düzenlediği Bursa-Saitabat gezisine biz de (eşimle birlikte..) katıldık… Bandırma’dan hareket edip Cennet gibi , Karacabey ovasından geçip, Uluabat Gölü içine bir yarımada şeklinde uzanmış Gölyaka köyüne Saat 10 civarında geldik . Burada otobüsler alışıldık bir şekilde belki beş-altı asırlık bir tarihi ağaç olan “Ağlayan Çınar” ın yakınında durdu… Ağaç tam anlamıyla bir anıt… İnsan altında oturmaya, seyretmeye doyamıyor… 

Neyse çayımızı, kahvemizi içip bir küçük Gölyazı turundan sonra arabamıza kurulup Bursa’ya daldık. Bu Bursa’nın trafiğine benim aklım ermez. Çünkü koca bir metro hattı üst kesimi ve alt kesimi kabak gibi ortadan ikiye böler; millet aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya nasıl geçeceğini bilmez… Neyse bu konu Bursa’lıların kendi konusu… Biraz daha bu işlerin üzerinde düşünsünler, derim… 

Bursa’yı es geçerek Uludağ’ın eteklerini izleyerek iki dağ arasındaki bir vadi’yi girdik ki, aman Allah böyle mi güzellik olur… Her taraf yeşillik… Meyve sebze bahçeleri… Epeyi bir tırmandık , taşlar arasından çağlayıp akan, temiz dereyi izleyerek belli bir noktaya eriştik ama, kader orada durun , dedi. Bir köprü varmış ama yıkılmış… Yıkılma nedenini öğrenemedik … 

Fakat o noktada dere kıyısında yemyeşil çınar ve karaağaçların altında güzel dinlenme mahalleri vardı , ama arkadaşlar orada kalmak istemediler…Otobüsle biraz aşağı indik , derenin karşısına geçtik ve yine yukarıya tırmanmaya başladık.. Her iki yanımız Cennet gibi.. biraz daha yukarda , sadece bayanların yaptığı ve işlettiği “Hanımın Konağı” dedikleri bir yere geldik. Köy Konağı imiş, imeceyle yapılmış ve içerde yeldirmeli hanımlar herkese güler yüzle hizmet ettiler , bir saat içinde “Patlıcan ezmeli gözleme” ve ilk kez işittiğim “Silor”ları ile herkesi doyurdular. Mantıları tereyağlı ve nefisti… Türkiye’yi Etnolojik açıdan temsil eden, ilginç bir yer.. Fakat burada da “Hediyelik Eşya” eksikliği var… Mutlaka özgün eşyalar sağlanmalı… 

Bursa’ya doğru yola çıktık. Bursa Korupark’ta bir mola’dan sonra Mudanya- Tirilye istikametine yöneldik… Mudanya’da kalmadık.. Mudanya_Tirilye karayolu Marmara denizi kıyılarını izleyen, ince bir yol.. Fakat manzara enfesti… Tirilye’ye beş civarında girdik. Otobüsü yukarda bırakıp, aşağı doğru yürüdük… Tirilye , eski Osmanlı’nın otantik izlerini taşıyan çok ilginç bir kent.. Daha sonra burada “Melekler Adası” dizisinin de çevrildiğini öğrendik… Lokantaları, otelleri butik ama çok ilginç.. İnsanın her bir köşeyi durum seyredesi geliyor… Envai türlü balık çıkıyor… “Balık ekmek 75” burada da geçerli… 

Saat 19.30’da otobüsümüz hareket edecekti. Fakat her zamanki gibi, “Zamanlamadan” pek fazla haberimiz olmadığı için burada da bir 15-20 dakikalık gecikmeyle ayrıldık… Tirilyenin çıkışında iki ana yol göze çarpıyordu. Ya geldiğimiz yoldan Mudanya üzerinden Bursa’ya gelip, Karacabey’e döneceğiz… Yada çok bilinmeyen Karacabey Sapağı’na sapacağız… Bazı bayanlar bu yolun daha kısa olduğunu söylediler… Şöför bir maceraya adım attı… Git Allah git.. Bir yerde yol çatallaştı… Zaten incecik, bozuk bir yol … Her iki yolun başında da bir sürü köy ismi levhası… Şoför bir an için şaşırdı… Sağa mı sola mı…Her kafadan bir ses çıktı… Sol tarataki levhaların birinin altında “İzmir Yolu” diye bir ibare görünce , “Tamam buradar çıkarız…” diye saptı… Bazı bayanlar “Aman, zaman… Yanlış yola saptın…” deseler de dinlemedi… Ondan sonra dağ başlarındaki maceramız başladı… Daracık bir yolda, dön Allah dön… Dön Allah dön… Ama ne manzara… Ne güzellikler… Adeta şoför bize bütün Türkiye’yi gezdiriyor… Veya Türkiye güzelliklerinden örneklemler gösteriyor… Birkaç yerde birkaç arabayla burun buruna geldik… Ya o araba geri çekildi, ya biz.. Ancak öyle geçebildik… Sora , sora, sora .. İzmir Yolu’na yaklaştığımızı anladık ama, kaç saat geçti… Sonra İzmir Yolu , diye Bursa’nın 1-2 km dışına çıktık… bir süre de Ana Yol’a girmek için Giriş aradık … Velhasıl , “Yanlış hesap Bursa’dan döndü…” Sonra Karacabey ve nihayet Bandırma … Bandırma’ya geldiğimizde “Bandırma Kuş Cenneti Festivali” yeni başlamıştı ve Işın Karaca o muazzam sesiyle Bandırma’nın geniş alanını çınlatıyordu… 

Evet, bu günlerde bir de Festivali’miz var.. O da ayrı bir hikaye… Anlatmaya değer… 

Gezimiz, biraz yorucuydu ama çok tatlıydı… Güzel, tatlı anılarla döndük… Güzel yerler gördük… Ben kendi namıma Bandırma ADD’ye çok teşekkür ederim… Güzel etkinliklerinde başarılar dilerim. 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..