Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ekim '11

 
Kategori
Anılar
 

Bankaları boşaltanlara nasihat, kumbarayı boşaltanlara dayak!

Bankaları boşaltanlara nasihat, kumbarayı boşaltanlara dayak!
 

Çelik kumbara


Yıllar önceydi... güzel bir günde abimle ben, üzeri kapatılmamış ve yağmur sularının biriktiği bir kuyudaki kurbağaları taşlıyorduk! O gün bizim “para” ile tanışmamızın ilk günüydü!

Annem, babama dönüp dedi ki: Bey; bu gün çocuklara harçlık bırakır mısın, kendilerine şeker filan alsınlar. Çocukturlar başkalarından görüp özenirler.

Ve o günden sonra fasulye şekeri, sütlü şeker, akide şekeri, pamuk şeker ile daha yakından tanışmış olduk. Parayla istediğimiz her şeyin satın alınabileceğini o gün öğrenmiş olduk. Babamızın, sabah erkenden işe gitmesini, çalışmasını ve para kazanmasını o gün daha iyi anladık.

Büyüyünce bizde para kazanacak, istediğimiz her şeyi satın alacaktık. Özellikle bakkalda gördüğümüz tüm şekerleri ve çikolataları :)

Para harcamaya başlayınca birazda arsız olmuştuk! Babamıza yağ çekip hemen her gün ondan para sızdırmanın yolunu yapıyorduk artık. Tabi ki rahmetli annem bu müsrifliğe son vermek için çare bulmakta gecikmedi!

Bir gün babamla birlikte ilçemizdeki bir bankaya gittik. Bankada ki görevli bize iki tane kocaman dili olan çelik kumbara getirdi. Ve bize “siz küçük adamlar bundan sonra harçlıklarınızı bu kumbaranın içine atacaksınız” dedi.

Yani bu demek oluyor ki, biz bundan sonra istediğimiz gibi şeker ve çikolata alamayacaktık. Kimbilir belki de bu bankacı amca bizim paralarımızla şeker alıp o yiyecekti!

Kısa sürede kumbaralarımız ağzına kadar sıkı sıkı doldu ve bankaya gidip boşalttık. (Bu günün parasıyla kumbara başı 100 lira filan çıkmıştı.) Tekrar kumbaralarımızı alıp eve geldik. Yine bir süre sonra kumbaralarımız dolmaya başlamıştı. Ama ben sıkılmıştım bu tasarruf politikasından. Canım şeker yemek istiyordu. Hemen elime bir kaşık alıp kumbaranın o kocaman diline bastırdım.

Sonra kumbaramı yukarı doğru hızla kaldırıp içindeki paraların sabitlediğim oynak dilin üzerinden dışarı çıkmasını sağlıyordum. Birkaç denemeden sonra paralar dışarıya çıkmaya başlamıştı. Yaşasın!

Sanırım rahmetli annem benden işkillenmişti. Birgün aniden içeri girip beni suçüstü yakaladı! Yer misin, yemez misin (!) verdi veriştirdi tokadı. Yediğim bu dayağı hayatım boyunca hiç unutmadım. Çok enteresan, kendi paramı harcadığım için yemiştim bu dayağı! Üstelik kimseye de bir taaddüt te de bulunmamıştım!

Yıllar sonra birgün bir adam gördüm televizyon ekranlarında yüksek faizle milletten topladığı paraları bir çuvala dolduruyordu! Üzerine basa basa sıkıştırıyordu dolarları... Sonra bunun gibi içi boşalan bankalara devlet el koydu!

Edindiğim bilgilere göre:

İçi boşalan 21 bankanın devlete olan toplam zararı kimine göre 40 milyar dolar kimine göre 60 milyar dolar. Devletin geri aldığı miktar 18,5 milyar dolar...  Geriye kalan 40 milyar dolar kimlerin cebindedir?

Devlet, bu bankaların taaddüt ettiği gibi tüm borçlarını madem ki halka ödedi; kendi kumbaramı hortumladığım için benimde 40 yıl önceki 100 TL zararımı, faizinle birlikte bana da ödesin kardeşim! :)

Şaka bir yana acaba diyorum... Bankalarını soyan bu şahsiyetler, bu ülkede yaşayan her bir insanı, 246 dolar ekstradan borçlandırdıkları için benim yediğim dayağın yarısını yediler mi?

Ellerinde imkân varken, bizim, ülke olarak çektiğimiz sıkıntılara sebep olan bu şahsiyetlerden, (Siyasetçi, bankacı ve mafya'dan) son kuruşuna kadar bu paraları tahsil etmezlerse, milletvekillerinin devletten aldıkları maaşlar kendilerine helâl olur mu?

M.Talip Girgin. 

 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..