Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '08

 
Kategori
Siyaset
 

Barack Hüssein Obama, kriz, IMF

Barack Hüssein Obama, kriz, IMF
 

http://roguejew.wordpress.com/2008/10/21/holy-obama-h-christ/


Milliyet Blog sayfalarında, ilk yazımın yayımlandığı tarihten bu yana tam bir yıl geçmiş, bir yıllık dönem içinde tam otuz yazı yazdım, mütevazı yazım gayretimi, sınırlı ve yetersiz görmekle birlikte, yüzlerce günceyi de okuyup, bunların bir kısmına da yorum yazdığım dikkate alınırsa, internette sadece milliyet blog sayfalarında ne kadar zaman geçirdiğim ortaya çıkmış oluyor.

Tabii, hayatımızın tamamı internetten ibaret olmadığına göre, sadece blog sayfalarına takılıp geçirdiğim zaman diliminin, internetin tamamında hasrettiğim zaman dilimi içindeki payı ile karşılaştırıldığında, milliyet blogdaki payın yeterli olduğu kanısına varıyorum.

Diğer taraftan internet denilen büyük okyanusun gizeminden, güç ve cazibesinden ve de fırsatlarından da mahrum olamayız.

İnternetin bütün avantajlarını kullanma keyfi, herkesin de taktir edeceği gibi, enaz bir iki dili iyi anlamayı/ bilmeyi de içerir kanısındayım. Bazı insanlar dilin, daha doğrusu internet dilinin, sağladığı faydaları iyi kullanarak öne geçmenin verdiği hazzı ve sağladığı başarıyı bilip takdir ettiklerinden, yaşanan gelişmelerden önde olmanın, öncelikli konumun avantajlarını da elde ettikleri bilinen bir gerçektir. Bu gün bu önemin daha fazla ortaya çıktığına şahit olmaktayız.

Geçen bir ay içerisinde, ülkemizde yaşanan olaylardan maada, Dünya’da yaşanan finansal krizi, bu krizin küresel etkilerini, ülkelerin birlikte veya ayrı ayrı aldıkları önlemeleri, kısıtları, tehditleri, çözüm yollarını okuduk, dinledik ve ülkeolarak tartıştık, yazılı ve görsel medyada hala konu sıcaklığını muhafaza etmektedir.

Küresel krizin kaynak ülkelerinden olan ABD başkanlık seçimlerine baktığımız zaman, sanki aylar öncesinden işaret edilmiş gibi, seçimi kazanan Barack OBAMA ‘nın başarısı ve seçilmesi calibi dikkat bir husustur.

Soğuk savaş sonrasında küresel tek güç haline gelen ABD’nin, son sekiz yıllık döneminde ürettiği düşman sayısı, belki de; Amerika tarihinin hiçbir döneminde üretilmemiştir. Dünya’da yayılan bu nefret duygusunun yaydığı dalga ve oluşturduğu atmosfer, ABD’nin Dünya’da dolaşıma sunduğu Amerikan dolarından (parasından) daha kuvvetli bir duygu haline gelmiştir.

Daha önemli bir husus, bünyesinde asırlardır barış içinde yaşadıkları ve sonunda ihanet ettikleri, Osmanlı devletinin tarih sahnesinden çekilmesinden sonra, ABD'nin Batılı müttefikleri ile birlikte, Araplara karşı giriştiği katliam hareketi ile attığı kazık, sermayesi ile yıllar yılı Batı devletlerini fonlayan Araplar için bir hayal kırıklığı oluşturmuştur. Batılılara duydukları sempatinin ne kadar boş olduğunu anlamış olmalılar ki, yeni yeni pozisyon alma gereği duymuşlardır.

İncil’de yer alan kehanetleri gerçekleştirmek için çalışanların inandığı Evangelizmin takipçisi ve tabisi olan Bush ve ekibinin Arap halklarını tehdit eden işgal hareketi ve avantürü, her ne kadar bir haçlı akını olarak başta söylenmiş ise de, işgal ve katliamın boyutları vardırdığı nokta Dünya'daki görüntüleri, İslam ülkelerine ve diğer uluslara yakın tehdit anlamına da geldiğinden, uluslararası tepkilerin amerikan kamuoyunda yarattığı dalga Bush ve ekibinin siyasal sonunu hazırlamıştır.

Hesabını bilen, yaşam konforundan taviz vermeyen en sıradan bir Amerikan vatandaşı bile, Bush ve ekibine hem bir ders vermek, hem de Dünya ile bozulan uluslararası ilişkilerini tamir etmek bakımından ve de ülkesinin düştüğü ekonomik krizden yara almadan kurtulup, yeniden eski günlerine dönüş yapmayı hayal ederek, Afrika kökenli, ataları, dedesi, babası Müslüman, üstelik adı da Hüseyin olan bir adamı iktidara getirmiştir.

“Yılanın sevmediği ot burnunun dibine bitermiş” atasözündeki hikmeti doğrularcasına, iktidarı döneminde, Hüseyin’le (SADDAM) uğraşan Bush, dönemini tamamlayıp veda’ya hazırlandığı bir sırada şimdi de, ABD başkanlığı koltuğunu, kendi halkı tarafından, başka bir Hüseyin’e (OBAMA)teslime zorlanmış veya cezalandırılmıştır.

Ne gariptir ki, Demokratların bu zaferinden bütün ülke yönetimleri ve halkları kendi lehine olumlu bakış açıları geliştirerek, geleceğe yönelik ümitlerini ve yönelimlerini tayin ve tespit etmeye girişmişlerdir.

Aslında bu iktidar düzenlemesi ile Amerikan halkının verdiği mesaj iç tüketime yönelik bir mesajdır, yani kendi iç düzenlemesi, kendi başının çaresini arama içgüdüsüdür. Dökülen kanlara karşılık Dünya’dan özür dileme, embati, özür hissi, geri adım, hesapta asla yoktur.

Krizin ülkemizdeki yansımaları ile birlikte, uzmanlarca ileri sürülen fikirlerin herbiri başlıca bir yazı konusu olacak kadar izaha muhtaç konular dır ki burada sadece başlıklarını yazsak sayfamız kafi gelmez.

Krizin dedikodusunu bile yapmanın başlı başına bir kriz olarak kabul edildiği uzmanlarca ifade edilirken, ismi zikredilmeyen meşum hastalıklar gibi, krizin isminin dahi ağza alınmamasını savunanların sayısı hiç de az değil,

Reklamların tüketime yönelik dürtüsü ile kredi kartları kullanılarak yapılan ihtiyaçsız alışverişlerin sonucunda, aile ekonomileri ve bütçelerinde ortaya çıkan depresyon hali sürmektedir.

Mal alırken gelirinin yettiğinden fazlasını alma eğilimi ülkemiz insanının muhasebe yapamaz halde olduğunu, diğer taraftan, bu durumu önleyici çözümün “ayağını yorganına göre uzat” özdeyişi ile hareket etmekten geçtiği bilinmiş olsada, yeterli şuur halinin, hala ülkemiz insanına yerleşmediği anlamına da gelmektedir

Bu durumumuzu yakinen bilen bazı uzmanlara göre, tasarruf yapmanın önemine değinilmektedir.

Ancak tasarruf yapma hali, daralan ve resesyona girmiş ekonomilerin hiç de işine gelmeyen birdurumu ifade eder. Oysa tasarruf ve yatırımlar, birbirine eşit olduğunda, toplam talep ve toplam arz birbirine eşitlenecek ve ekonomide bir dengeye varılacaktır.

Ben gerek bireysel gerekse kolektif tasarrufun önemini takdir eden ve bu yolda her türlü girişimi ve tedbiri destekleyenlerdenim.

Son günlerin bir başka konusu da IMF yardımları ile ilgili husustur.

Türkiye 1947 yılında IMF’ye üye olmuştur.

IMF Niyet Mektubu-Standby Düzenlemeleri ekonomik kriz algılamalarının yaşandığı dönemlerde yapılan anlaşmalarla hüküm altına alınmış, yapılan kredi sözleşmeleri sonucu, kullanılan kaynaklarla ülkenin ödediği borç faizleri her dönem artmış, bu durum ödemeler dengesinin bozulmasına neden olmuş ve ülke olarak zor durumlara kalınmıştır.

Önceki hükümetin en son yaptığı anlaşma; 26 Nisan 2005 tarihinde yapılan, 6.7 milyar SDR tutarında IMF kaynağının kullanılmasını içeren düzenlemedir.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin devamlı ağır yükümlülükler altına sokulduğu gerçeği son yıllarda düzenlenen IMF Niyet Mektubu düzenlemeleri yalnızca kullanılan kaynakların geri ödenmesini garanti altına alacak ekonomik önlemler olmaktan çıkmış, ülkenin bütün toplumsal, siyasal ve yönetimsel alanlarını düzenleyen belgeler niteliği kazandığı iddia edilmektedir.

Bu niteliğine işaret Başbakan’ın “çok ihtiyacımız yok” ifadelerini kullanması ve IMF’ninyatırımlara yaptığı müdahaleleri hatırlatarak, yapılan karayolları inşaatlarının IMF tarafından durdurulması isteğini bir örnek olarak getirmesi ve tepki koyması, önceki hükümetlerin yaklaşımlarından farklı bir siyasetin yapıldığının işaretleri ve güven verici sözler olarak notlarım arasına yer almıştır.

Milliyet blogla, başlayıp, siyaset ve ekonomiyle devam ettiğim bu yazıya şimdilik burada bir sonlandırıyor, hayırlı pazarlar diliyorum.

 
Toplam blog
: 135
: 1323
Kayıt tarihi
: 29.09.07
 
 

Ali Emir KARAALİ, Rize Doğumlu, 1978 Rize Lisesi Mezunu, (1988)T.C. Anodolu Üniversitesi   'İşlet..