Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Haziran '12

 
Kategori
Tiyatro
 

Baraka'dan Savaş Baba

Baraka'dan Savaş Baba
 

Siyasal halk tiyatrosunu, sokak tiyatrosu ve eylem tiyatrosu bağlamında gerçekleştiren Augusto Boal, ezilenler tiyatrosu anlayışı içinde, devrimci etkinlik ile tiyatro etkinliğini aynı düzlemde ele alınışıyla, oyuncu-izleyici ayrımını ortadan kaldırmayı amaçladığı kadar, devrimci-izleyici ayrımını da ortadan kaldırmayı amaçlar. “Latin Amerika, kan içilen bir kıtadır. Ezilenlerin tiyatrosu işte orada doğdu” diyen Boal, öncelikle Latin Amerika’nın okur yazar olmayan gecekondu sakinlerine tiyatro oynayarak onların toplumsal yaşamdan edindikleri acı deneyimleri, tiyatrosal uygulayım aracılığıyla, karşı çıkış biçimine dönüştürmeye çalışır. Bu anlamda serbest tiyatro gibi yaşam ile sanat arasındaki ayrımı ortadan kaldırmaya yönelen Boal’ın deneyleri, birçok serbest tiyatro topluluğunca geliştirilmiştir.

            İşte bu bağlamda yazımıza konu olan Baraka Tiyatro Ekibinin sahneye koyduğu ‘Savaş Baba’ oyununu izledikten sonra Baraka Tiyatro Ekibinden söz ederken Augusto Boal’ın ezilenler tiyatrosu anlayışından söz etmemek olmaz  diye düşündüm. Çünkü ‘Savaş Baba’ broşüründen de edindiğim bilgiye göre Baraka Tiyatro Ekibi kendi tiyatrolarını Boal’ın ‘Ezilenler Tiyatrosu’ anlayışından feyiz alarak forumlaştırmakta, sözlerini bu anlayıştan yola çıkarak söylemeye çalışmaktalar.  Buna bağlı olarak ; Boal’ın sözü olan ‘Belki tiyatro kendi içinde devrimci değildir ama hiç kuşku yok ki tiyatro bir devrim provasıdır.” Bizler de Baraka Tiyatro Ekibi olarak provaya devam ediyoruz… sözleriyle duruşlarını belirlemekteler. Ancak Savaş Baba oyununa baktığımız zaman, oyunun özünde ve biçiminde Ezilenlerin kurtuluş politikasından daha çok, Brecht’in politikası olan bilinçlendirmenin politikasını görürüz.

            2004 yılının ilkbaharında Baraka Kültür Merkezi çatısı altında, sözlerini oynayarak söyleyebilmek, dert edindikleri dünya ve memleket hallerini tiyatrosal biçimlerde anlatabilmek gayesiyle ufak ve amatör bir tiyatro ekibi kurduklarını itiraf ederken  pek çok oyun, şiir dinletisi, sokak tiyatrosu ile izleyicilerle ya da onların tabiri ile hayal ettikleri izleyici-oyuncularla bir araya gelmeye çalışmışlar. Benim için Baraka Tiyatro Ekibi sözüyle sağlam bir duruşa sahip, yeni bir tiyatro. Savaş Baba sahneye koydukları oyunları arasında izlediğim bu ikinci oyunları.  Oyun izlemek konusunda zamansızlığı aşmaya çalışmak çabasında olduğum şu günlerde, Baraka Tiyatro Ekibinin Savaş Baba oyununun son iki gösterimi kaldığının haberini ekipten birkaç kişinin çıktıkları televizyon programında yaptıkları mülakatta öğrenmiştim. Burada bilet alabilmek için bir de telefon numarası anons edilince hemen numarayı çevirip, oyundan yer ayırttım. Oyunlarını kapalı gişe oynadıkları da kulağıma gelmişti. Telefonu açan o, sevecen sese ismimi yazdırdım ancak ertesi gün, yeğenim için bir yer daha ayırtmak istediğimde tüm yerlerin dolduğunu öğrendim. Ancak yer ayırtıp da gelmeyen olursa oyunumuza gelecek olan misafirimizi alabiliriz cevabını aldım. Oyun 20:00’da başlayacaktı. En geç 19:30’da orada olmak şartıyla yeğenim ve ben oyunu izlemek için Arap Ahmet Kültürevi’nin yolunu tutuk. Vaktinde vardık ve kendimi tanıştırıp, durumu anlatım. Beklemek için bir köşeye oturup etrafı izlemeye koyuldum. Yeğenim bilgi edinmek için verilen anketle ve oyunun broşüründeki bilgileri okumakla meşguldü. Tiyatro seyircisinin akın akın gelmesi sevindiriciydi. Kapıdaki karşılama ekibi samimi ve sıcak gülücükleri ile misafirleri ağır ağır içeri alıyorlardı. Az sonra gişedeki bayan bilet alabileceğimizi söyledi ve beş Türk lirasına aldığımız oyun biletlerimizi inceleyerek salona girdik. Bilet üzerinde önce dikkatimi uygun gelen fiyatıyla birlikte ‘dayanışma bileti’ ibaresiydi. Oyun başlamadan öncesine kadar oyuncuların kostümlü seyircinin arasında dolanmalarını yadırgamıştım ama sonra salonun uyduruk bir kulisinin olduğu aklıma geldi. Kalabalık bir oyuncu ekibini barındırmaya elverişsiz olduğunu hatırlayıp, bu yadırgamamı bir kenara bıraktım. Koltuklarda yerlerimizi aldık ve oyunu izlemeye koyulduk.   

Çağdaş Yunan tiyatrosunun önde gelen öncü tiyatro adamlarından olan ‘Savaş Baba’ oyununun yazarı, yönetmen, oyun yazarı Yakovos Kambanellis'in bu oyunu, güldürü türünde ve anti-militarist bir oyundu. Kambanellis, yeni Yunan drama sanatını temsil eden oyunlarında, gündelik yaşamdan yola çıkarak, Yunan toplumsal gerçekçiliğini Brecht'çi epik ve simgesel biçimde sergilediğini okumuştum kaynaklardan. Umutlarını yitirmeyen halkının, kendi yazgıları, sınıfsal ezilmişlikleri ve yoksulluklarıyla mücadelesini, güldürü öğesini öne çıkararak anlatmaktaydı oyunları. Savaş Baba, yazıldığı yıllarda, oynanması için hazırlık yapıldığı sırada, Yunan Albaylar Cuntası tarafından yasaklanmış; ancak 1980 yılında yeniden sahnelenebilme olanağına kavuşabilmiş. Kambanellis bu oyununda, tarafsız Rodos halkı ile "haklı olmak için güçlü olmak gerekir" tezini savunan, savaşçı Dimitros'un mücadelesini, güldürü biçiminde anlatır ve oyunu ironik bir sonuçla noktalar; oyun güçlü olmayı iki koldan gösterir; güçlü olmak için ya iyi bir savaşçı olacaksın ya da kapital düzende sen de düzenini kuracaksın. Siyasi ve askeri düzenin aynı çıkar çevrelerinde birleştiği bir noktada oyun son bulur. Sözlerini Baraka ekibinin yazdığı şu sözlerle oyun son bulur: Hayat sizin, yolu çizin/Geleceği varın sizler seçin/Diyorsan eğer sistem boktan/Kalkmalısın rahat koltuğundan…

Özünde taşıdığı savaşı lanetleyen ve özlenen barışın belirsiz duruşuna bir eleştiri getiren ‘Savaş Baba’ oyunu kendi toplumumuz açısından da söyleyecek sözünü söylediğine inanmaktayım. Baştan sona ilgiyle izlediğimiz iki perdelik komedi dengeli bir tiyatro kurgusuyla sahnelendi. İzleyiciyi düşünmeye ve yorumlamaya yönlendirmeyi amaçlamış ve bu amacına da ulaşmıştır oyun...

İki farklı mekanı eş zamanlı olarak da izlediğimiz oyunda, gerçek dekor yerine simgesel dekor parçalarından yararlanılarak mekanlar oluşturulmuştu ve dekor bu bağlamda doğru ve işlevseldi. Yasemin çiçeklerinin oyunda mekanı belirleyici işlevleri vardı. Ancak yasemin çiçeklerinin metaforlarının yaseminden daha çok badem çiçeklerine benzemelerini yadırgadım doğrusu. İkinci perdede Dimitrios’un suladığı çiçeklerin yaseminler olması gerekirken; Rodos’u aldıktan sonra; gül çiçeklerine dönüşmesine bir anlam veremedim. İşgal edilen ülkenin bir simgesi olan yaseminler, acaba savaşçı Dimitrios tarafından sulandığı için mi kırmızı güllere dönüşmüştü. Eğer, karakter olarak zayıf ve kusurlu olan ancak ganimetin verdiği güç ile yeni silahlar alan ve yeni savaşlar açan bir komutanın çiçek sulamasının hümanistliği mi vurgulanmak istenmişti, bunu anlayamadık. Kostümler,  mekanın  fikirsel ve zamansal ilerleyişine göre değişkenlik göstermekteydiler ve geçen zamanın da göstergesi idiler. Kostümler, oyunun geçtiği zamana uygunluğu ile başarılı, temsil ettiği kişiliklerin değişim ve dönüşümlerini göstermesi açısından da işlevseldi. Sahne trafiğinin başarısı yanı sıra ilk perdede sahnenin tek yönlü kullanılışı; Sahne önünde oyuncuların tek sıra halinde uzun süre repliklerini okuması oyunun ritmini düşürüp, seyircinin sahne üzerindeki ilgisini uzaklaştırsa da genel olarak sahne trafiği iyi idi. Bu trafik içerisinde dansların uygulaması da başarılı idi. Oyunun hayatta yerini bulmasında emeği geçen diğerlerine gelince; özellikle broşür çalışmasındaki başarısından dolayı, Ömer Tatlısu’yu, oyunun örgüsünde bulunan müziklerin başarılı icrasından  dolayı grup ‘Sol Anahtarı’nı, oyuna yazdıkları başarılı müzik sözlerinden dolayı ve kolektif bir oyunculuk sergileyen Baraka Tiyatro Ekibi’ni kutlarım.

 
Toplam blog
: 29
: 628
Kayıt tarihi
: 03.01.12
 
 

Tiyatro Sanatına gönül vermiş, içinde yaşadığım topluma yazarak hizmet etmeyi seçmiş sanatın bir ..