Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '08

 
Kategori
Sosyoloji
 

Barbar - uygar topolojisi

Tarih; barbarlarla uygarların, göçerlerle yerleşiklerin, çobanlarla avcıların, onalrdan daha önce avcı toplayıcıların her ikisiyle ve birbirleriyle de, Doğu ile Batı’nın, Asya ile Avrupa’nın çatışmasının kayıtlarıyla doludur. At kullanımı avantajı nedeniyle birincilerin, ikincilere 3.000 yıl boyunca (M.Ö. 2000-M.S. 1000) kök söktürmesi sözkonusu. Öyle bir kök söktürme ki bu, Avrupa’da kale-kentler taş yerine tahtadan yapılıyor, madeni para dolaşımdan kalkıyor.

Burada, tek taraflı etkileyim değil, karşılıklı etkileşim sözkonusu. Örneğin, Asya’dan Avrupa’ya kavimler göçü yapan, aynı barbar kavimlerden Türkler, bilinen tüm büyük dinlere girdi ve 13 alfabe kullandı, göçer bir topluluk olarak tarihe girmelerine karşın, ilk alfabe kullanmaları tarihe kök söktürmelerinden önce gelir ve göçerlerin yazı kullanmaları niteliği bir istisnadır. Bugün ise, ABD’den Avustralya’ya 5 kıtada 5 milyon Türk yaşıyor ve buna kendilerini öz Türk sayan Türkistanlılar ve Türki Cumhuriyetler dahil değil. Karaimler Musevi, Gagavuzlar Hristiyan, Türkmenler Alevi, Türkiye dışındakilerin önemli bir bölümü ateist. Bu 5 milyon kişinin belki 2 milyonu Türkçe bilmiyor.

Bu nasıl böyle oluyor?

Bir hamur yığınında, 2 farklı kıvamda, farklı tanecik boyutunda, farklı renkte, kokuda, vd nitelikte 2 katkı maddesi düşünün. Hamur yoğruldukça, 2 maddenin yerleri değişir, yoğunlukları değişir, eğer birbirleriyle reaksiyona girerlerse, sentezleri de değişir (herhangi 2 maddenin birbiriyle reaksiyonu her zaman aynı sonucu vermeyebilir). Kültürlerde de böyledir. 2 kültür birbiriyle karşılaşınca, savaştan ticarete, egzogamiden endogamiye dek değişen, birçok farklı davranış açılımı sergiler ve bu nitelikler etkileşimler boyunca dalgalanır. Bu davranışların bir bölümü töreleşir, gelenek görenek olur, sonunda ahlak ve hukuk olur. Hammurabi’nin ‘öldüreni öldür’ kısasa kısas hukuk ilkesini kaldırmasından sonra, birçok toplum bunu hukuğuna yedirdi ama bugün hala epeyi ülkede idam cezası var. Üstelik, bunların bazıları idam cezasını bir kaldırıyor, bir geri getiriyor.

Bunlar süreçler ve vektörler.

Momentlere ve panoramaya bir bakalım:

1989’dan sonra, aslında 1980’lerde başlayan neo-liberalizm ve neo-globalizm ile (GATT, WTO, DB, IMF) tarih bir iniş dönemine geçmeye başlamıştı. Burada en makro vektör ABD ve o da feci biçimde burun üstü gidiyor. Peşinden epeyi ülkeyi de sürüklüyor, Türkiyeyi de...

Eski Doğu-Batı çatışmasının yerini, şimdilerde Güney-Kuzey çatışması aldı ki bu taa 1960’larda tanımlanmış bir ikilemdi. Güney’in Avustralya ve Güney Afrika gibi 2 istisnası var. Kuzey’in 1992-2007 Rusya’sı gibi istisnası var. Onun dışında barbar Güneyliler, bir zamanlar sömürgesi oldukları ülkelerin başkentlerine akın ediyorlar. Bir, o dili biliyorlar. İki, iş istiyorlar. Üç, Kuzey’in ucuz ve genç işgücüne gereksinimi var. Dört, o ülkelerin kültürüne taze kan ve can oluyorlar. Beş: Yasal ve yasadışı yollardan on milyonlarca kişi ülkelerden ülkelere akıyor. Altı: Buna ‘yeni kültürel yoğrulma’ deniyor.

Sonuç: Alamancılar’ın Türk’lüklerini yitirmeleri ama alman da olamamaları ve emekli olduktan sonra bile, Türkiye’ye geri dönememeleri gibi durumlar ortaya çıkıyor. Avrupa’nın en ücra köşesinde bile dönerci var, gerisini siz düşünün.

(Burada, tavuk dönerin yaygınlaşmasında, Avrupa’daki beyaz et merakı mı, yoksa Türkiye’deki beyaz-kırmızı et fiyatının 1/3-1/4 arasında seyretmesi mi daha çok rol oynadı, onu tartışmak bu metnin dışında kalıyor. Yani tavuk döner, Türkler tarafından Türkiye’ye yurtdışından getirilmiş olabilir, böylesi kültürel bir yoğrulma da mümkün, diye imleniyor.)

Karakafalar daha hızlı üredikleri ve melez evlilikler giderek arttığı için, Kuzey beyazlığını yitiriyor. Bu da, beyaz ırkla sarı ırk arasındaki kahverengi ırk olan Hindistan’ın durumunu imliyor: Hindistan’ın en güneyindekiler zenci denli siyah ama en kuzeydekiler AB’li denli beyaz ki zaten, on binlerce yıl önce Hindistan halkları Avrupa’ya akın edip, İndo-Avrupa dil üstkümesini yarattılar.

Uygarlıklar barbarlarla savaşırken evrilme enerjilerini de tüketirler ve günü gelir, barbarlar uygarların uygarlığında onları geçerler. (Buna, ‘sembiyöz’ denir, ‘ozmosis’ denir, ‘boynuz kulağı geçer’, denir, adı konmamış durumları ve süreçleri de mevcut.) Bakınız: Bizans ve Osmanlı kültürlerinin, ondan daha önce de Roma ve Bizans kültürlerinin etkileşimleri.

Buna, günümüzde G-8’den sonra yer alan 20-25 ülkeyi katabiliriz ki Türkiye de bunların içinde. Avrupa kullanıyor olsa da Latin Amerika’nın (Guyana), Rusya kullanıyor olsa da Kazakistan’ın kendi uzay üssü var. İnterneti ABD tasarlamadı ama en önde. Robotları Japonya tasarlamadı ama en önde. Klonlama ve GDO tümüyle çok küçük ekiplerin sürpriz yaratmalarına dayalı, herkes çok kısa süreliğine en öne geçebilir. Cep telefonu 1946’da tasarlandı ama Finli Nokia, son 15 yılda tüm cep telefonlarının neredeyse üçte ikisini sattı ki bu 1 trilyon dolar ciro demek olabilir. Ancak Nokia, 5. kuşaklarda geride kaldı bile ama şimdilerde Kanadalı Blackberry aldı başını gidiyor (Kanadalılar’ın bir bölümü 16. Yüzyıl Fransızca’sı kullanıyor)...

Yani, 2. Sanayileşme’nin uygarlık öğelerinin bir bölümü barbarların elinde ve onlar pekala onları çok daha ileri evriltebilir. 21. Yüzyıl’ın krizleri gıda, su enerji ve çevre ilk önce ve daha çok Kuzey’i vuracak. 300 milyonluk kuş gribi salgını ölüsü, Güney’deki 4, 5 milyarlık bir yığında gözle görülür bir boşalma yaratmaz bile... 1983-2008 arasında tüm aileler yalnızca 1 çocuk yapsaydı, şu anda Türkiye’nin hiçbir ekonomik sorunu olmazdı.

Uygarlığın koruyucu hekimliği kullanılmadı, şimdi barbarların ölüm kontrolü kıyımı egemen.

Bu çöküşün 2100’den önce yavaşlaması hayal dahi edilemez. 150 belki, 2200 muhakkak ama bu da 2200-2300 arası tümüyle durma değilse bile, duralama / bocalama demek olacak. 1950’deki 2. Sanayileşme başlamışlığı, ancak 2300’de tamamlanmış olur.

Bu da, epeyi ‘kazanılmış 20. Yüzyıl üstkültürleri’nin silinip gitmesi demek olacak. Öncü sanatlar unutulacak, bilim zaten duraladı bile, Aristo-Lao Tzu sentezinin sistematikleştirilmesi belki 2.500 yıl alacak...

(Aynı atomun 2 yerzamanda bulunabilmesi ve/ya 1 fotonun aynı anda 2 yöne de yol alabilmesi gibi durumlar, uygarlıklar için de geçerli. Bunlardan hangisinin sonuca varacağını, kimi sonuçtan sonra bile söyleyemiyebiliyoruz.)

Tarih dizginlerinden çıktı. Bu durumda genelde barbarlıkların duru durağı olmaz. Ulan Bator-Krakow arasındaki 10.000 kilometre boyunca, 50 yılda yakılan 50 başkenti ve yıkılan 50 devleti anımsayalım, yeter... E tabii, New York’un, Londra’nın, Paris’in, Madrid’in son 7 yılda vurulmuşluğunu da...

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..