Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '21

 
Kategori
Tarih
 

BARBAROS KARDEŞLER-ORUÇ REİS

 

        Tarihimizin eşsiz şahsiyetlerinden, Avrupa tarihine de damga vurmuş Oruç Reis ve Hızır Reis (Hayrettin Paşa) namı değer Barbaros Kardeşler filmlere konu olacak nefes kesen yaşamları ile günümüzde de merak konusudurlar.

         Yaşamlarına,  Akdeniz’de korsancılıkla (1) başlamalarına rağmen diğer Akdeniz korsanlarından farklı bir yol izleyerek Kuzey Afrika’da Sultanlığa oradan da Osmanlı gibi büyük bir devletin donanma komutanlığına yükselerek devam eden hayatları ile tarihin altın sayfalarında yerlerini almışlardır.

          Ernle Bradford’un Barbaros Hayrettin adlı eserinde dediği gibi  “Barbaros Kardeşler ve Sir Francis Drake’in (2)   meslek yaşamlarına korsan olarak başladıklarını, sonunda amiral ve milli kahraman olduklarını söylemek yanlış olmaz.”

             Barbaroslar, normal korsanlık dışında yaptıkları ile o zaman Amerika’yı bir dizi katliamın ardından iliklerine kadar sömüren, Batı Akdeniz ticaretinde başı çeken, Avrupa’nın büyük gücü olan İspanyolları Akdeniz’i (3)  dar etmişlerdir.  

          Kim bu Barbaros Kardeşler.

          Babaları Ege’de Midilli adasında çömlekçilik yapan Yakup adında Ernle Bradford’a göre ya Yeniçeri ya da Sipahi emeklisi, Yılmaz Öztuna’ya (Türk Tarihinden Portreler) göre Fatih Dönemi ada ele geçirilince Bonava Köyünde tımar verile n bir sipahidir.  Annelerinin Rum olduğu belirtiliyor. 4 erkek,  sayısı bilinmeyen en az iki de kız kardeşleri vardır. Ernle Bradford’a göre erkek çocuklar yaş sırasına göre; ORUÇ, İLYAS, İSHAK, HIZIR’dır. Yılmaz Öztuna’ya göre de yine yaş sırasına göre; İSHAK, ORUÇ, HIZIR, İLYAS’dır.

            Ernle Bradford’a göre ; Oruç gemici, İlyas imamlık eğitimi almış, İshak marangoz, Hızır çömlekçi. Oruç dışında diğerleri mesleklerini yapmayacaklar. İlyas ticaret ile uğraşacak, diğer üçü denizci olacaklardır. Yılmaz Öztuna’ya göre de İshak Midilli de para işleri ile uğraşıyor (herhalde ticareti kastediyor), diğerleri gemicilik yapıyorlar.

            Barbaros yani “kızıl sakal” lakabı aslında Oruç’a ait. Kendisi kızıl saçlı ve sakallı. Hızır’da (Hayrettin Paşa) abisi kadar olmasa da kızıla çalan saç ve sakal rengine sahip. Barbaros lakabı sonra ikisi için de kullanılıyor hatta iler ki dönem de sadece Hızır Reis’e aitmiş gibi kullanılıyor.

            İlk başlarda Oruç Reis kardeşi İshak ile On iki ada civarında küçük bir çektiride(4) gemicilik yapıyorlar. O sıralarda bölge de önemli bir güç olan Rodos şövalyelerine ait bir kadırgayla karşılaşıyorlar. Güçlü kadırgaya karşı çok zayıf kalan Oruç Reis’in gemisi teslim olmak zorunda kalıyor. Teslim olmadan önceki ilk top atışlarında kardeşi, Ernle Bradford’a göre İSHAK, Yılmaz Öztuna’ya göre de kardeşi İLYAS birkaç kişiyle beraber şehit oluyor. Yılmaz Öztuna ve Emrah Sefa Gürkan’a göre İSHAK REİS 1518-1519’ da Oruç Reis şehit olmadan hemen önce Don Martin de Argote komutasındaki İspanyolların Vahran’daki  (Batı Akdeniz’de Cebelitarik’a yakın bir liman şehri) saldırısında şehit olmuştur.

                Oruç Reis ise Rodos Şövalyeleri tarafından esir ediliyor. Esir hayatı hakkında Ernle Bradford’da çok bilgi yok. Sadece fidyesi ödenerek serbest kaldığını görüyoruz diyor. Emrah Sefa Gürkan’a göre kardeşi Hızır Reis’in fidye ödemesi ile kurtulmuştur. Yılmaz Öztuna ise 3 yıl esir kaldığını (1503-1506), onu forsa olarak zincirlediklerini, gerek Hızır Reis’in gerekse de Şehzade Korkut’un (Osmanlı Sultanı II. Bayezid’in oğlu) onu fidye ile kurtarma teşebbüslerinin boşa çıktığını şövalyelerin bunu kabul etmediğini yazıyor. İçinde esir bulunduğu gemi Antalya körfezinde fırtınaya yakalanınca gemideki kargaşadan faydalanıp denize atlayarak kurtuluyor.  Oruç Reis’in korsanlık macerası büyük bir faciayla başlamış oluyor.

               Ernle Bradford’a göre Oruç Reis’in kurtulduktan sonra diğer kardeşi Hızır Reis ile birlikte Kuzey Afrika sahillerinde korsanlık yapmaya başlıyorlar (1500-1504). Bu tarih ile Y. Öztuna’daki esir kaldığı tarih çelişmektedir. (1503-1506) Burada gaza anlayışı ile hareket edildiği, Hristiyan gemilerine ve kıyı şehirlerine el koydukları veya saldırdıklarını anlıyoruz. Özellikle İtalya ve İspanya kıyıları Barbaroslardan çok çekmişlerdir.

             Y. Öztuna veE. S. Gürkana göre Oruç Reis’in Memlük devletinin hizmetinde amirallik yaptığını, Şehzade Korkut’un Mısır’a gelip Memlük Sultanı ile görüşüp Anadolu’ya geri dönerken onu Oruç Reis’in götürdüğünü yazıyor. Daha önceden tanışan ikili deniz yolculuğunda birbirlerini iyice tanıyorlar. Şehzade Korkut, denizcilik alanına ilgisiyle bilinir. Oruç Reis’i kendi hizmetine almaya çalıştığını anlıyoruz. Bu arada Oruç Reis’in 16 gemiden oluşan ince filosunu Rodos Şövalyeleri’nin bir baskınla Payas limanında  (İskenderun civarında) yaktığını yazıyor.

            Dönüşte Oruç Reis, Memlük hizmetinden ayrılıyor. Bundan sonra Şehzade Korkut’un hizmetinde Doğu Akdeniz’de özellikle Rodos Şövalyeleri’ne karşı mücadele ettiğini görüyoruz. Bu sayede Batı Anadolu’dan Levent adı altında Osmanlıdan deniz askeri toplamasına izin veriliyor.

           Osmanlı ile ilk resmi temaslarının Yavuz dönemi Muhyiddin Reis’in İstanbul’a elçi gönderilmesiyle başladığını görüyoruz. Ganimetlerin bir kısmı İstanbul’a getiriliyor, devlete bağlılıkları bildiriliyor, yardım talep ediliyor bu sayede bazı Osmanlı kadırgaları erzak ve cephane yüklü olarak Reis’e veriliyor, serbestçe Batı Anadolu’dan da Levent toplama izni aldılar ama bu konuda zaten ses çıkarılmıyordu, bu durum da bir yönüyle resmileşmiş oluyordu.

            E. Bradford Oruç Reis’in hayatının Y. Öztuna’nın yazdığı Mısır ve Şehzade ilgili ve elçi göndermesi kısımlarından hiç bahsetmemiş, sanırım bu kısımla ilgili kaynaklarında tam bir bilgi yok. Ama daha sonra ki hayatından ve olaylarından bahsederken de Anadolu’dan Türk denizcilerinden (Leventleri) sürekli söz etmesi, adam ihtiyacını buradan karşılamasından, Yavuz’un Beylerbeyliği vermesinden bahsetmesinden döneme ait bilgilere az çok sahip olduğu görülüyor.

            Osmanlıda II. Bayezid’in devrilip yerine Yavuz Sultan Selim’in tahta geçmesi ile Şehzade Korkut’un bertaraf edildiğini öğrenince, Şehzade Korkut’un hizmetinde çalışmış biri olarak Yavuz Selim’in hışmına uğramaktan çekinerek Osmanlı sularından ayrılıp önce Mısır’a sonra da Batı Akdeniz’e gittiğini görüyoruz. E. Bradford’un bahsettiği Batı Akdeniz serüveni kısmı da bu şekilde başlamış oluyor. Tarihleri örtüşmese de olaylar silsilesi iki yazar tarafından bir takım eksiklerle beraber neredeyse aynı şekilde aktarılıyor. 

            Oruç Reis’in yanında E. Bradford’a göre, Batı Akdeniz serüveninde yanında sadece kardeşi Hızır Reis varken, Y. Öztuna  ve Emrah Sefa Gürkan ’a göre Hızır ile birlikte diğer kardeş İshak Reis’te vardır.

          Sayılar değişse de birkaç küçük çektiri gemiyle korsanlık faaliyetlerine başlıyorlar. İlk barınakları Tunus şehri olmuş. Y. Öztuna ilk Cerbe Adasına geldiler diyor. Tunus Sultanı (5)Oruç Reis’e limana serbest girme, barınma, istediklerini satın alma hakkı vermiş. Buna karşılık Oruç Reis’te ganimetlerinin onda birini ona vermeye razı olmuştur. Bu antlaşma ilk meyvesini Barbaros kardeşlerin Elba adası açılarında iki Papalık Kadırgasını ele geçirmesi ve Tunus’a getirmesi ile vermiştir. İki gemide bolca ganimet ve esirle ele geçirmişlerdi.

           Oruç Reis, sonra da Sicilya ve Calabria kıyılarını yağmalayıp çokça köle ile geri dönmüştü. Bu başarılar hem kardeşleri hem de Tunus Sultanını epeyce cesaretlendirmişti. Ama Türk savaş gemilerinin Batı Akdeniz sularında ani ortaya çıkışı, Avrupa saraylarının gözünden kaçmamış, denizlerdeki bu felaket karşı birlikte hareket etme düşüncesi ortaya çıkmıştı. Ama bunu bir türlü başaramamaları Barbaros Kardeşlerin birkaç gemiyle başlayan sonra Sultanlığa giden serüvenini kolaylaştırmıştı anlaşılan.

          Papalık gemilerinin ele geçirilmesinin şokunu atlatamadan 500 İspanyol askerin ve Napoli Krallığındaki İspanyol garnizonuna giden erzakla ve parayla dolu bir İspanyol kadırgasının Oruç Reis tarafından ele geçirilmesi İspanya sarayında büyük yankı uyandırmıştı. 1505 yılı İspanyollar için kötü bir yıl olmuştu. İspanyol tarihçiler İspanya ve İtalya kıyılarında etkili olan bu Türk korsanlarından ilk kez bu yıl bahsetmeye başlamışlardır.

          Türklerin Doğu Akdeniz’e hakim oldukları biliniyordu ama Batı Akdeniz’de görülmeleri Avrupa için çok can sıkıcı idi. 1510 yılına gelindiğinde Oruç Reis ve kardeşleri, Akdeniz’in en zengin adamlarından biriydiler artık. Kalyonları, çektirileri,  mülkleri ve köleleri vardı. Gemileri Tunus Körfezinden Sicilya Boğazı’na, oradan da Calabria (6), Sardinya(7) Ve Korsika(8) kıyısı açıklarına kadar Fransız, İtalyan ve İspanyol ticaret gemilerini avlıyorlardı. Batı Akdeniz kıyılarında artık onlar için gözetleme kuleleri, tepeleri kuruluyordu. Türk gemileri görüldüğünde “TÜRKLER GELİYOR” diye kıyı halklarına haber veriliyor, herkes kaçarak canlarını ve mallarını korumaya çalışıyorlardı. Emrah Sefa Gürkan, Cansu Canan Özgen’in “Türklerin Büyükleri” adlı röportaj tarzlı eserinde Avrupalıların “Türkler Geliyor” korkusunun karadan çok denizden geldiğini söylüyor.

          Tunus onlara yeterli gelmeyince kendilerine ait bir üs olarak Cerbe Adasını(9) seçtiler. Ada yiyecek, su ve barınma için ideal bir yerdi. Teknik olarak ada Tunus Sultanına aitti ama burada da bir İspanyol karakolu vardı. Önce burası halledildi. Alva Dükünün(10) oğlu Don Garcia de Toledo’nun komutanlığı yaptığı kale kolayca ele geçirildi. Adaya yerleşen Barbaros kardeşler yıl boyunca İtalyan kıyılarına akınlar düzenlediler. Hiçbir ticaret gemisi olağanüstü bir tehlikeyi göze almadan denize açılamıyordu, bu durum İspanya ve İtalya arasındaki ticareti durma noktasına getirdi.

          Barbaros kardeşlerin E. Bradford  göre 1512’de 12 çektirileri vardı. 8’ini Barbaros kardeşler 4’ünü farklı Türk Reisler komuta ediyordu. E. Bradford Reisler hakkında bilgi vermezken Y. Öztuna bu Reisleri, Kurtoğlu Musliheddin Reis, sonradan ünlenecek Piri Reis, Aydın Reis, Sinan Reis ve Salih Reis olarak sıralar. 

         Bu yıl Bicaye Şehrinden(11)  bir elçi geldi. İspanyollar tarafından şehirden sürülen şehir kralı şehrinin kurtarılması için Oruç Reis’ten yardım istiyordu. Oruç Reis bu çağrıyı kabul etti. Şehir İspanya, Cebelitarık Boğazı ve İtalya ile Sicilya arası ticaretine hakim konumdaydı. İspanyollar ticaretlerini korumak için burayı da ele geçirip bir karakol inşa etmişlerdi. O yaz Avrupa kıyılarındaki gözcüler rahat edeceklerdi. Düzenli her yıl yapılan Barbaros Kardeşlerin ziyaretleri bu sene gerçekleşmeyecek, Türkler Geliyor diye bağıramayacaklardı. Çünkü Oruç Reis ve adamları gözlerini başka bir yere dikmişlerdi. 1000 Türk savaşçısı, az biraz Mağribli(12) ve yeter miktar top ve silahla,  iyi donatılmış 12 çektirisi ile Bicaye doğru yola çıktılar.

            İspanyol tarihçi Diego de Haedo, Topographia E Historia General De Argel adlı eserinde bu kadar çok Türk’ün varlığını, Barbaros’un büyük ününe ve batının zenginliklerinden pay alma arzusuna bağlamış.

             Yeri gelmişken belirteyim ki yazımı yazarken E. Bradford’un kitabını baz alarak Y. Öztuna, E. S. Gürkan ve C.C.Özgen’in eserinden faydalanarak bilgileri bir araya getirip tamamlamaya çalıştım. Gördüğüm ve bizimkilerin de kabul ettiği bir gerçeklik; Avrupalıların bize göre çok iyi ve de fazlaca kayıt tuttuğudur. Gemi ve asker sayılarında Avrupa kayıtları daha gerçekçi bizim kaynaklar daha farazi ve romantik duruyor.

            Kuşatma, karadan şehrin sürgün kralının 3000 kişilik yerel askeri ve denizden de Oruç Reis’in adamlarınca başlatıldı. Toplarla surlar dövüldü. Oruç Reis sabırsızdı, 8 gün süren top atışı ardından surlarda ki ilk deliği görünce saldırıya geçecekti. Yabancı tarihçiler bir gün daha beklese daha iyi olurdu diyor. Sabırsızlığının sonucunu, İspanyolların sağlam direnişi ile aldı. Kendi de dahil bir çok adamı yaralandı, çoğu şehit oldu. Oruç Reis ağır yaralandı, sol kolu dirseğinden koptu. Adamları onun düştüğünü görünce geri çekildiler. Çekilmeseler kale düşmek üzere idi.  Moralleri bozulan adamları onu baygın şekilde aldılar, gemilerine dönüp, kuşatmaya son verdiler. Bu olay Oruç Reis’in Kuzey Afrika serüvenindeki ilk başarısızlığı olarak kayda geçecekti. (Becaye’de ilk başarısızlık)

              Dönerlerken yolda bir Ceneviz gemisine el koydular. (Y. Öztuna isim vermeden Hızır Reis’in 24 gemiye el koyduğunu yazıyor) Mücevher ve değerli eşya yüklü bu gemi Bicaye felaketinin acısını biraz olsa dindirecekti. Fransız himayesinde ki Batı Akdeniz’deki ikinci önemli güç olan Cenevizliler, intikam almak için Andrea Doria komutasında 12 kadırgadan oluşan filoyu Barbarosların üzerine göndereceklerdir.

             Burada ki olay aynı olay değil anladığım kadarı ile Ceneviz olayı ise Y. Öztuna’da yok. 24 gemi olayı da E. Bradford’da yok. Oruç Reis henüz iyileşmemişti bu yüzden komutayı Hızır Reis alacaktı. Türk gemileri Tunus limanında yakalanmışlardı. Hızır, 6 çektiriyi batırıp diğer 6’sı ile denize açıldılar. Fakat küçük çektirilerin 12 kadırga karşısında yapacakları bir şey yoktu. Hızır Reis’in (Barbaros Hayrettin Paşa) Preveze’den önce Adrea Doria ile ilk karşılaşması bu idi. Ve ağır bir yenilgi aldı. Kıyıya çıkıp içerlere çekilmek zorunda kaldılar. (Y. Öztuna bu kısımdan hiç bahsetmiyor. )

              Yapacak bir şey yoktu, batırdıkları gemileri çıkartıp tekrar onararak, Cerbe adasına çekildiler. 1513 yılı Avrupalılar adına sakin geçmişti, tehlikenin geçtiğini düşünüyorlardı. Fakat Barbaroslar 3 yeni çektiri ile çektirilerinin sayısını 9’a çıkardılar, seferler için tekrar hazırlandılar.  (Olayların gerçekleşme zamanları alakalı 4-5 yıl farklılıklar var demiştik.)

            1514 de Oruç Reis, kolunun kaybına sebep olan ve başarısızlıkla sonuçlanan Bicaye Şehrine tekrar saldıracaktı. Şehrin kalesi yerle bir edildi. Ama İspanyolları şehirden tamamen söküp atamadılar. İkinci tabya ya sığınan İspanyollar hala direniyorlardı. Bu sırada yağmur mevsimi başlayınca karadan yardım eden sürgün kralın askerleri sonuç almadan kuşatmayı bırakmış bir de İspanyol donanması da yardıma gelince kara desteğinden yoksu kalan Oruç Reis bir kez daha Bicaye şehrini alamadan çekilmek zorunda kalacaktır. (Becaye’de 2. başarısızlık)

             Ne Tunus’a ne de Cebe adasına gitmek istemeyen Oruç Reis, 12 gemi 1100 Türk gemicisiyle 1514 Eylülünde Ciceli limanına gelecekti. Artık yeni üssü burası idi. Burada, mevsimin verdiği ilk fırsatta denize açıldılar ve ağzına kadar mal ve erzak dolu 3 büyük İspanyol ticaret gemisine el koydular. Bu başarılı sefer sonrası Ciceli de yerel halk tarafından Sultan ilan edildi. Ertesi yıl Zuvava kabillerinden birinin Kralını da  (İbni El kadı) öldürerek  durumunu güçlendirdi, birçok berberi dağ kabilesini kendine bağladı.

            Tipik deniz korsancılığın dışında bir politika izliyorlardı. 1516’da Cezayirliler komşu Arap Kralı Şeyh Selim’den yardım istediler. Selim yardımı kabul etti. Fakat karadan yapılacak bir saldırı yeterli olmazdı, denizden de yardım almalıydı. Bunun için Şeyh Selim Oruç Reis’ten yardım istedi. Cezayir önemli bir liman kenti idi. İspanyollar buraya da bir kale kurarak idareyi ele almışlar, Cezayirlilere nefes aldırmıyorlardı. Bu fırsatı değerlendirmek isteyen Oruç Reis kendisi 800 Türk, 3000 yerli ve 2000 Mağribli ile kardeşi Hızır Reis ise 500 Türk ve birçok top ve malzemesiyle 16 savaş gemisinin eşliğinde Cezayir’e gittiler.

            Oruç Reis Cezayir’e giderken kendine tehdit oluşturan ve rakip durumunda olan Şerşel Limanını(13) üs yapmış ve kendini buranın Sultanı ilan eden başka bir Türk Korsanı Kara Hasan’ı halletti. Şerşel’i ele geçirdi, Kara Hasan’ı ortadan kaldırdı ve kendini Şerşel Sultanı ilan etti. Onun tüm gemilerini ve askerlerini de kendi hizmetine aldı. Avrupalı tarihçiler Haedo ve J. Morgan’da (History Of Algery) bu konu hakkında bilgi vermişler. Y. Öztuna’da Kara Hasan olayı yok.

           Oruç Reis, 20 günlük kuşatma sonrası Cezayir’i ele geçiremeyince başka bir yol denemeye karar verdi. Kendini Cezayir Sultanı ilan edecek, bu sayede İspanyollar ile anlaşabilecekti. Bunun için Şeyh Selim’in ortadan kalkması gerekli idi. Selim’in ortadan kaldırılışını İspanyol tarihçiler iki farklı şekilde vermişler.

            L. Marmol’a göre (Description De Africa) Oruç Reis toplantı bahanesiyle çağırdığı Selim’i sarığıyla şehrin kapısına astırdı, Haedo’ya göre de Selim hamamda yıkanırken yanına hem görüşme hem yıkanma bahanesiyle giren Oruç Reis tarafından boğduruldu. Kendisini Cezayir sultanı ilan etti, Oruç Sultan adıyla adına para bastırdı. İspanyol Garnizonunu hallini sonraya bıraktı. Artık kendisi, Ciceli, Şeşel ve Cezayir Sultanı idi. Etraftaki kabileleri de itaat altına alınca geniş bir bölgenin hakimi oldu.

             1517 de (kaynakların ortak buluşulan ilk tarih, ama asker ve gemi sayıları yine farklı) Amiral Diego de Vera komutasında 10 bin askerden oluşan güçlü bir İspanyol donanması Oruç Reis meselesini kökten çözmek için Cezayir’e geliyordu.  İspanyollar karadan da Şeyh Selim’in intikam almak isteyen oğlunu da kullanarak bu işi kolayca çözmeyi düşünüyorlardı. Çıkartma yapan İspanyollar iyi hazırlık yapan Oruç Reis’e karşı ağır bir yenilgi alarak, büyük kayıplarla çekildiler.  Çekilirken çıkan büyük bir fırtına İspanyol gemilerinin limandan ayrılmasına da izin vermeyince, parçalanan gemilerle birlikte yenilgi tam bir hezimete dönüşmüştü. 1517’deki bu deniz harekatı İspanya tarihi için tam bir felaketti. Oruç Reis büyük bir zafer kazanmış, Kuzey Afrika’nın tartışmasız efendisi olmuştu.

          Haedo’ya göre ününü büsbütün arttıran Oruç Reis’e, olağanüstü bir gözle bakılıyordu. İspanyolları bu hale sokmuşken bu fırsatı kaçırmak istemeyen Oruç Reis, gemileriyle tüm İspanya sahillerini yağmaladı.

           Bu sırada Cezayir’e 90 mil uzaklıktaki Tenes Hükümdarı kırsal kesimdeki halkı da ayaklandırarak, Oruç Reis’e savaş açtı. 10 bin kişilik bir kuvvetle Cezayir’i almaya giderken, savunmak yapmaktan hoşlanmayan Oruç Reis askerleriyle Tenes hükümdarı ve ordusunu yolda karşıladı. Düzensiz bir güruh olan Tenes ordusunu neredeyse tamamen ortadan kaldırdı,  hükümdar kaçarken kendisi Tenes’e girdi, şehri yağmaladı ve kendisini Tenes Sultanı ilan etti. (Y. Öztuna’da bu kısım yok) Kuzey Afrika’da Modern silahlara sahip Türkler karşısında boy ölçüşecek kimse yoktu.

             Bu sırada başka önemli bir şehirden davet geldi. Tlemsen halkı hoşnut olmadıkları hükümdarlarından kurtarmaları için Oruç Reis’i istiyorlardı. Oruç Reis, Hızır’a haber gönderdi, denizden Tlemsen’e gelmesini istedi.  Kendisi ,Tenes’e 320 km uzaklıkta olan Tlemsen’e yürüdü. 3 kat büyük bir orduya sahip olmasına rağmen Tlemsen Sultan’ı (5. Mahmut) Türk topçusunun etkili atışlarıyla darmadağın oldu ve Oruç Reis Tlemsen’i de aldı, kendisini buranın da hükümdar ilan etti.

             Oruç Reis, bugünkü Cezayir topraklarının neredeyse tümüne hakim olmuştu. Bir Oran şehri kalmıştı. Fas ve Tunus Hükümdarlarına elçi gönderdi, doğu ve batı komşularıyla iyi ilişkiler kurmaya çalıştı. Bu sırada onları Osmanlıya bağlayacak gelişme yaşandı. Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim,  Oruç Reis’e “Cezayir Beylerbeyliği” unvanı verdi.

              Bu arada da Oran şehrini (Türk kaynakları Vahran şehri olarak bahsediyor, Oran diye bir şehirden bahsetmemişler, aynı yer olsa gerek) yöneten İspanyol vali, İspanya’ya giderek yeni İspanya Kralı I. Carlos’u ziyaret etti, Oruç Reis’e karşı doldurdu. Yeni Kral, tahtı için ilk işin bu olmasının önemini kavrayarak savaş hazırlıklarını başlattı.

            Hazırlıkları öğrenen Oruç Reis, Fas Sultanından yardım istedi. Bahar geldiğinde 10 bin kişiden oluşan İspanyol donanması Oran limanına gelmişti. Fas Sultanı henüz beklenen yardımı göndermemişti. Oran’dan karaya çıkan İspanyol ordusu, içerdeki Tlemsen şehrini kuşattı. Oruç Reis 1500 kadar adamıyla İspanyol ordusunu karşıladı.

            Oruç Reis, şehrin İspanyol topçusuna ve askerine fazla dayanamayacağını biliyordu. İki seçeneği vardı. Ya kalıp savaşacak ölecek ya da geri çekilecek. Gece olunca adamlarıyla beraber Cezayir’e doğru yola çıktı. Oran valisi Oruç Reis’in şehirden çıktığını öğrenince deniz kıyısı olan Cezayir’e gideceğini tahmin edip hemen peşine düştü. E. Bradford savaşı kısa ve Oruç Reis’in neredeyse hiç savaşmadan şehri terk ettiğini yazarken, Y. Öztuna, Oruç Reis’in 6 ay direndiğini Fas Sultanından yardım gelmeyince başka çare kalmayınca 40 adamıyla şehirden gizlice çıkıp Cezayir’e kaçmak zorunda olduğunu yazıyor. Gözü kara, korkusuz hatta tez canlı diye bahsettiği Oruç Reis’ den ilk düşüncesinin kaçmak olduğunu sanmıyorum. E. Bradford hem Fas sultanından yardım geleceğinden çok ümitliydi diyor hem de hemen kaçtığını anlatmış. Burada da kendi açısından romantik davranmış sanırım.

            İspanyollar Tlemsen’ in 50 km kadar doğusunda Oruç reis ve adamlarına rastladılar. Oruç Reis ve adamları ırmağı geçmek üzere iken İspanyol atlıları hızlıca onlara yetişti. Adamlarının geride kalanları savaşa başlamıştı ama İspanyollar kalabalıktı, nehri geçmiş olmasına rağmen Oruç Reis adamları için tekrar geri döndü, onlarla birlikte savaşmaya başladı. Oruç Reis tek kollu olmasına rağmen aslanlar gibi savaşıyordu. Ve orada bir İspanyol teğmen tarafından şehit edildi. Öldüğünde 44 yaşında olduğu tahmin ediliyor. (Y. Öztuna 48 yaşında diyor) Adını ve şanını kardeşi Hızır Reis namı değer Barbaros Hızır Hayrettin Paşa devam ettirecektir.

              Kanlı kaftanı ve kesilen başı İspanya’ya götürüldü. Kaftanı Kurtuba Piskoposluğuna götürüldü ve Aziz Bartelemeus’un kaftanına dönüştürüldü. Bu kaftan 17.yy.da “La Capa de Barbarrosa “olarak biliniyordu. Kesilen başını onu şehit eden Teğmen Garcia De Tineo aile armasına koymuş. İspanyollar, ezeli düşmanı böylece destanlaştırılmış oluyorlardı. Oruç Reis,  İspanya’da 18.yy da bir kahramanlık şiirinin, 19.yy. da sahneye konan bir tragedyanın konusu olmuştur.

            Oruç Reis,  kardeşini (Hızır Reis veya Barbaros Hayrettin Paşa)Türk denizciliğinin zirvesine oturtacak Türk denizciliğinde efsane bir döneminin kapısını aralayan kişidir. Maalesef değeri çok anlaşılamayan Oruç Reis, tarihimizin kalabalık sayfalarında kaybolup giden önemli bir kişilik, Avrupa tarihine adını yazdırmış Ulu şahsiyetlerimizden biri. Görünen o ki, Avrupa bizden daha çok biliyor onu.

             Oruç Reis, esmer benizli, kızıl sakallı ve saçlı, orta boylu, geniş omuzlu olarak tasvir edilmiş. Güçlü, dayanıklı, disiplinli, ciddi, cömert, merhametli, gerektiğinde acımasız, aynı zamanda neşeli ve nükteli biri olarak tanımlanmış. Birkaç Avrupa dilini ve Arapçayı çok iyi konuştuğu biliniyor.

AÇIKLAMALAR:

1-Korsancılık Emrah Sefa Gürkan’ın Sultan’ın Korsanları adlı eserinde açıklandığı gibi kendi bir hukuk sistemi olan 15.-16.yy. ın cesur denizcilerin seçtikleri en önemli geçim yolu.

2-Sir Francis Grake,(1540 - 27 Ocak 1596), Elizabeth devrinde yaşamış olan, önemli bir İngiliz korsan, denizci, kâşif, köle taciri, mühendis ve politikacıdır. Dünyanın çevresini dolaşan ilk İngiliz kaptandır.

3-O dönem İspanyollar, Batı Akdeniz’de ticareti elinde tutuyorlardı, Kuzey Afrika’nın önemli sahil kentlerinde garnizonları vardır.

4-Çektiri; Kürekle giden ve yelkeni yalnız yardımcı olarak kullanan türlü savaş gemilerinin genel adı.

5-Tunus Sultanı Hafsi Hanedanından Sultan Mevlay Muhammed.

6-İtalya’ya ait bir bölge.

7- İtalya’ya ait bir bölge.

8-Fransa’ya Batı Akdeniz adası.

9-Tunus Körfezi karşısında Akdeniz adası.

10-Alba (Alva) Düklüğü, İspanya’da üst düzey soyluluk unvanı.

11-Bicaye Şehri, Cezayir şehrinin 120 km doğusunda bir liman şehri. Berberi Hamdaniler kurmuş, Hafsi Hanedanı geliştirmiş.

12-İspanya’dan göç etmiş-ettirilmiş Müslümanlara verilen isim.

13-Şerşel, Cezayir'in 89 kilometre batısında yer alan ve Akdeniz sahil şeridinde bulunan yerleşim bölgesidir.

 

KAYNAKÇA:

-ERNLE BRADFORD; BARBAROS HAYRETTİN

-YILMAZ ÖZTUNA; TÜRK TARİHİNDEN PORTRELER

-CANSU CANAN ÖZGEN; TÜRKLERİN BÜYÜKLERİ (BARBAROS HAYRETTİN PAŞA BÖLÜMÜ)

-EMRAH SEFA GÜRKAN, SULTANIN KORSANLARI

 
Toplam blog
: 152
: 10713
Kayıt tarihi
: 16.08.07
 
 

TARİH ÖĞRETMENİ MEB DENİZLİ  AĞRI AFYON  ..