Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bardak bizim ne tarafımıza bakıyor?

Bardak bizim ne tarafımıza bakıyor?
 

Tamir için karaya çekilmiş kayıkların kuytusunda, on sekizlik emekli bir yağ tenekesinin içine, tekmelerimizle kırdığımız limon sandıklarının dünyaya son bakışlarını doldurup, gazlı bir bez parçasına çaktık kibriti, tutuşturduk.

Hava buz.

Gönlümüz kor...

Ellerimizi ısıttık önce, arkasından koyun peynirimizi, kavunumuzu dilimledik…

Çay bardaklarının yarısına rakı, yarısına su koyduk…

Kayıkların üzerine karşılıklı oturduk.

***

İki ihtiyara rastlıyorum sürekli sahilde, bu gece de ona yakın olta atmışlar, nevaleyi balık çantalarının üzerine kurmuşlar…

Biri terziymiş daha önce, şimdi gözler görmüyor, eller titriyor.

Diğeri tüccar…

Hiç konuşmuyorlar ama pekâlâ anlaşıyorlar…

Sözün bittiği yer neresi derseniz?

Bence orası…

Aynı mahallenin çocuklarıymış, yaşları yetmiş olsa<ı>, ( Fazlası vardır) kendilerini bildiklerinden beri arkadaşlar…

Zaman kelimeleri, cümleleri bitirmiş anlayacağınız.

“ İnsanlar konuşa konuşa” derler ya, bu sözü kim söylediyse gelsin bu adamları görsün…

***

Terzi olana geçen yıl aynı yerde olta bağlamıştım…

O anlatmıştı tüm bunları…

Balığa geldikleri öğretmen emeklisi bir arkadaşları daha varmış, rahmetli iskorpitten çok güzel çorba yaparmış.

Öğretmen ölünce karısı balık takımlarını bizimkilere vermiş…

Oltaları onun kısmetine atıyorlar, yakaladıkları balıkları üçe bölüp, terzinin tabiriyle “yengeye” götürüyorlarmış…

İnsanlar ölüyor da arkadaşlık ölmüyor işte!

***

Bu geceki arkadaşım, Derman Amca!

O da çok konuşmuyor, daha çok benim anlattıklarımı dinliyor… Ben de eskisi kadar laf üretemiyorum ya neyse!<ı>

Türkiye’nin ilk panayırcılarından…

Sarı bir yağmurluk giymiş, çizmeleri çekmiş elindeki sopa baston niyetine ama ona sorarsanız başıboş köpekler için…

Hayatını yazıyor, seksen yıllık yaşanmışlığın tortusu 450 sayfalık bir kitap.

<ı>Yakında çıkacak, çıktığı zaman da çok konuşulacak…

<ı>( Yalnızca küçük bir hikâye için izin alabildim)

—<ı>Aliciğim bu geceki gibi yağmur yağıyor ama öyle böyle değil, kamyon kasasının arkasında gözlerimizi açamıyoruz… Panayıra gidiyoruz… Bir sürtüşme oldu, adamlar beni kamyondan indirdi… “Yapmayın etmeyin” dedim, yalvardım… Dağ başında bir yerdeyiz kuş uçmaz kervan geçmez… İnan kamyonun ışıkları görünmez olunca yolun kenarına çömeldim ağladım… Yapacak bir şey yok başladım yürümeye, donuma kadar ıslandım, ne kadar yürüdüm bilmiyorum, bir taraftan da korkuyorum…

<ı>Gün ışımaya başladı, öyle bir yere geldim ki yol bitti zannedersin, keskin bir dönemeç, aşağısı uçurum… Beni indirdikleri kamyon aşağıya uçmamış mı? Adamların hepsi ölmemiş mi? Hani her şerde bir hayır var deniyor ya doğru, ben bu yaşıma gelene kadar kaç defa şahit oldum… O yüzden başına bir hal geldiği zaman moralini bozma hiç, altından ne çıkacağı belli olmaz! Sabır et! Her şeyin sonu var… İşte geldik gidiyoruz…

— Dur bakalım daha nereye gidiyorsun? Bu senenin şaraplarını içmedik daha!

***

Derman amca Bulgaristan göçmeni iki yardımcısından şarap yapmayı öğrenmiş, mayasız hem de… Evinin kuruluğunda iki tane yüz elli litrelik meşe fıçı var…

— Baba ne zaman olacak senin şaraplar?

— Mart'ı bulur!

— Neden sordun? İstersen geçen senekinden vereyim?

— Yok, be baba aklıma geldi öyle…(!)

— Utanma oğlum.

— Neden utanacakmışım?

— Hadi oradan sen su bile isteyemezsin!

— Şarap değil ama lakerda yapmanı isteyeceğim… Palamut bol bu sene…

— Bu ayda lakerdaya niyetlenirsen millet güler oğlum arkandan!

<ı>— ?

<ı>— Kasım ayı bir geçsin… Her şeyin zamanı var!

<ı>

<ı>***

— Ya baba bir bardak hikâyesi var ya duymuşsundur!

— Hangi bardak?

<ı>— Hani dolu tarafına baktığın zaman pozitif, boş tarafına baktığın zaman da negatif oluyorsun ya!

— Tamam.

— Ben diyorum ki bardak bizim ne tarafımıza bakıyor acaba?

<ı>( Benim yapacağım felsefe bu kadar işte!)

— Ali ne kadar içtin sen?

Şişeyi elime alıp, pratik bir çay bardağı hesabı yapıyorum…

— Ufağı geçmiş!

— Topla takımları da eve git sen!

— Kavun var daha.

Oltaları toparladım, vedalaştık, gidiyorum…

— Aliiii!

— Efendim Baba.

<ı>Bir insan hayatı boyunca en fazla bin defa dolunay görür, hepsini gör, hepsinin farkında ol! Gülü, Kelebeği, Kırlangıcı seveceksen iyi düşün! Ömürleri kısacık olur… Kargalar, filler uzun yaşar…

<ı>— Yani?

<ı>— Ömrü kısa diye güzelden vazgeçme, uzun yaşıyor diye çirkini seçme…

— Tamam, baba da neden söyledin durup dururken bunları?

— Bilmem! Ben de bir ufağı geçtim, belki de ondan!

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..