Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '17

 
Kategori
Siyaset
 

Barış dilini öğrenmek zorundayız

Anayasa değişiklik paketi meclisten geçtikten sonra tüm toplumun ilgisi referanduma yöneldi. Partili Cumhurbaşkanlığı olarak özetleyeceğimiz yeni yönetim sistemine yönelik yapılacak anayasal değişiklikler halkoyuna sunulacak.

18 maddeden oluşan değişikliklerin her birini ayrı değerlendirecek olursak belki sistem içerisinde kabul edilebilir yanlarını bulabiliriz.

Ancak maddelerin tümü birlikte oylanacağı için itiraz edilecek bir dolu yanı olduğu da gerçek.

En önemlisi de Cumhurbaşkanıyla meclisin yetkileri arasındaki dengesizlik. Daha doğrusu gerektiğinde Cumhurbaşkanına muhalefet edecek ya da görevden düşürecek olan meclisteki milletvekillerinden birçoğunu yine parti genel başkanı olarak Cumhurbaşkanının seçiyor olması.

Keza Cumhurbaşkanının çıkaracağı kararnameler meclis denetiminde dense de, meclisin bağımsız karar alabilme özgürlüğü hayli kısıtlı. Aynı durum Anayasa Mahkemesi için de geçerli. Çünkü o kurumun üyeleri de büyük ölçüde Cumhurbaşkanına yakın isimlerden oluşuyor.

Tüm bunları Tayip Erdoğan faktöründen bağımsız değerlendirmeye çalışıyorum.

O göreve kim gelirse gelsin, böyle bir risk var.

Bugün olmasa da, yarın bu yetkilerini sorumsuzca kullanacak birilerinin o göreve gelme tehlikesi her zaman var.

Bu değişiklikler içerisinde muhalefetin de kabul edeceği maddeler elbette var.

Şimdi gelinen nokta da yurttaşlar yapılacak referandumda tercihlerini belirleyecekler ve çıkan sonuca göre siyasi aktörler yeniden konumlanacak.

Bu aşamada anayasa değişikliklerini kabul edenler, referandumda evet çıkması, kabul etmeyenler hayır çıkması için çaba gösterecekler, halkı kendi tercihlerine yöneltmek için kampanyalar yapacaklar.

Buraya kadar her şey doğru diyelim.

Ancak referandum sonrası çok önemlidir.

Tarafların kendi tercihlerinin aksine bir sonuç çıkması halinde alacakları tavır ve özellikle de evet çıkması halinde Cumhurbaşkanının izleyeceği politika belirleyici olacak.

Kuşkusuz hayır çıkması halinde, muhalefetin nasıl bir yol izleyeceği de son derece yaşamsal önem kazanıyor.

Sanıyorum önemli olan, toplumu kutuplaştırmadan, özgürce tercihlerini belirleyecekleri bir kampanya dönemi geçirmek.

Bu konuda da siyasi partilere ve liderlerle, yöneticilere çok büyük görev düşüyor.

Onlar kışkırtıcı söylemlerden vazgeçmedikçe, sosyal medya aracığıyla gerek troller, gerekse vatandaşlar daha da kışkırtıcı, kin ve nefret içeren, düşmanlığı körükleyen paylaşımlarını sürdürecekler.

Oysa böylesi zamanlarda barış diline daha çok ihtiyacımız var.

İnanın çok da zor değil.

Benim tercihimin aksine oy kullandı ya da benim gibi düşünmedi, davranmadı diye, düne kadar birçok şeyi paylaştığımız; komşularımız, arkadaşlarımızla düşman mı olacağız.

Tercihleri, hayat tarzları, inanç ve düşünceleri farklı da olsa; aynı coğrafyada bir arada, birlikte, barış içinde yaşamak zorundayız.

Bunu gerçekleştirmek adına da ötekileştirici, üstenci, aşağılayıcı, yok sayan bir dil yerine, daha hoşgörülü, saygılı, sevgi içeren, barış diline yönelmekten başka çıkar yol yok.

Üstelik de ülkemizin içinde bulunduğu zor ve karanlık koşullarda böylesi bir kardeşlik ortamına, sevgi iklimine, barış söylemlerine her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

Klavye başında estirip yağdırmak, ucuz kahramanlık en kolayı.

Tarih boyunca en aykırı görüşleri savunanlara bile özgürlük alanı tanınmışken, bugün tercihlerinden dolayı insanları düşman görmek, hatta daha ileri giderek hain ilan etmek hangi mantığa, hangi vicdana sığar?

Unutmamak gerekir ki; dünya değişiyor, üretim ilişkileriyle birlikte tüm ilişki biçimleri ve buna bağı yaşam tarzları da değişiyor. Bizlerin bu değişime uygun davranmamız gerektiğinden hareketle, önyargılarımızı bir kenara bırakıp, gelişen, değişen ve de çelişen koşullara uygun davranışlar sergilememiz gerekiyor.

Dün yanlış sandığımız, bugün doğru; bugün suç sayılan, yarın yasal olabilir.

Siyasiler iktidar mücadelesi verirler ama bizim, tercihlerinden dolayı insanlara kızma, küsme, hele de hakaret etme lüksümüz ve de hakkımız yok.

Referandumdan hemen sonra da farklı tercih kullanan bu insanlarla aynı düğünde birlikte oynayacak, birlikte kaldıracağız cenazelerimizi. Birlikte paylaşacağız acılarımızı da sevinçlerimizi de. Ne olur siyasilerin kışkırtmalarına kapılıp, köprüleri atmayalım.

Çünkü barışa ulaşmak için birlikte yürüyecek, o köprülerden birlikte geçeceğiz.

AYHAN ONGUN (Gazeteci-Yazar) 31.01.2017/BODRUM

 
Toplam blog
: 396
: 168
Kayıt tarihi
: 13.01.10
 
 

Barış içinde, birlikte yaşayabilmek adına insan ve emek odaklı paylaşımlardan yanayım.   Öğretmen..