Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Temmuz '13

 
Kategori
Siyaset
 

Barış sevinci neden yaygınlaşamıyor ya da Kürtlerle Türkler

Barış sevinci neden yaygınlaşamıyor ya da Kürtlerle Türkler
 

Hakkari'deki Lice Olayları eylemlerinden bir gece görüntüsü (Alıntıdır)


Resmi yetkililerce bölücü sıfat yakıştırılan Terör Örgütü ile yandaşları İmralı ile Kandil’in anlaşmasına dayalı Barış Süreci'ni çok sevdiler. Oysa büyün çabalara rağmen 'süreç' istenildiği gibi işlemiyor. Taciz atışları, ayaklanma denemeleri, ayrılıkçı gövde gösterileri, silahlı ve Molotoflu saldırılar birbirini kovalıyor. Son aylardaki bazı ‘barış sevinci’ günden güne yerini aba altından sopa göstermek türünden kimi söylemler ile ürkütücü silahlı saldırılara bırakmaya başladığını her birlikte duyuyor, okuyoruz.

Gerçekte ‘barış’ adlı sarmalın, anlı şanlı hangi ‘savaş sarmalı’ ile kanıksanılan bir özlem olduğu da yeterince anlatılabildi mi dersiniz? Görülen o ki silahlar susmamış, bir arada barış içerisinde yaşamak bir düş olmak gibi bir açmaza düşürülmüştür. Belli ki birlerince ne Terör Saldırıları ne Kürt Sorunu ne de Barış Sürecinin hangi şartlara bağlı olarak nasıl sonuçlandırılabileceği olgunlaşmış değil. Bana göre bütün gelişmeler göz önüne alındığında AK Parti iktidarının çok yönlü çekincesi var.

Anadolu’daki kültür ve uygarlıkların kanları battı mı?

Büyük Sosyolog merhum Ziya Gökalp'ın 1922'de Kürtlerle Türkler adlı makalesinde yazmış olduğu gibi, 'ortak din, ortak tarih, ortak coğrafya' içerikli 'hem maddi hem manevi bir surette' yaşmakta oldukları 'bin yıllık kardeşlik’ içinde bugünlere geldiği söylenen bu toplum gerçekten bir ‘savaş’ yaşadı mı? Peki, öne sürülen Barış Süreci hangi ‘Meydan Savaşları’ ile ‘Boğaz Savaşları’ sonucu olası bir Barış Masası’na yeşil ışık yakmaktadır, bilen var mı? Bence bin yıllık değil en az dokuz bin yıldan bu yana bu topraklarda ortaya çıkan ve bu topraklara akın akın gelen en az elli kadar kültür ve uygarlığın kanları bir anda battı mı? Oysa bir atasözümüze göre, ‘Kan batmaz!’

Bu konudaki birinci soru, Anadolu’daki kültürler ve uygarlıklar geçmişinde yaşatmış olduğu toplumları karşılıklı etkileşimler yolu ile bir türlü uygarlaştıramadığından mı çıktı o sözde Meydan Savaşları?

Bu konudaki ikinci soru ise söz konusu Meydan Savaşlarının dayandığı iddiaların hangi arkeolojik, tarihi ve sosyolojik nedenleri kamuoyuna yeterince anlatılabildi mi?

Bu konudaki üçüncü soru ise kimilerine göre 100 yıldan beri kimilerine göre ise otuz yıldan beri gelen ‘savaş’ birilerinin el altından kışkırtması, birilerinin de toplumların harcı olan nice değerleri yok sayarak ‘ayrılıkçılık tohumları’ sonucu ortaya çıkmadı mı?

Bence bu konudaki nice sorular gerektiği gibi cevaplandırılmadığı için birileri ‘silahlı tehdit’ unsurunu bir yana bırakmadan, kendi kazanımları için elini çabuk tutturmak amacı ile AK Parti iktidarını günden güne sorgulamaya başlamıştır. Hangi iddialardan ortaya çıktığı belli olmayan ‘savaş’ sarmalı, kendinden menkul bir ‘barış’ sarmalı yaratabilir mi?

Barış’a gidilen yoldaki savaş alışkanlıkları hiç bitti mi?

‘Nerede hareket orada bereket’ der gibi uzaktan kumandalı bombalı saldırı, silahlı taciz, silahlı tarama, arkadan adam vurma, polis tokatlamak, Türk Bayrağı yakmak, Molotof bombası atmak, Belediye Otobüsü yakmak, gövde gösterileri düzenlemek, silah ve uyuşturucu ticareti yapmak, nice faili meçhul cinayetler işlemek ve Gezi Protestolarına sızmak şimdi de kadınlardan sonra çocukların öne sürülmesi başlamış yine.


Habere göre, Hakkari'de Diyarbakır'ın Lice ilçesinde çıkan olayları protesto gösterilerine katılan 'dokuz yaşındaki K.C.'ye el yapımı bomba veren grup üyeleri, çocuktan bombayı cezaevi kapısında patlatmasını' istemiş birileri.

İşte içerisinde nice ibretler bulunan o habere göre:

‘Hakkâri'de toplanan yüzleri kapalı 15-20 kişilik grup tarafından 02.07.2013 günü Saat: 18:00 sıralarında Dağgöl Mahallesi Medeni Sencer Kavşağı civarında bir korsan gösteri düzenledi. Zırhlı polis araçlarına yönelik taş, Molotof ve el yapımı patlayıcı düzenekleriyle saldırılar gerçekleştirildi. Olaylar başladıktan yaklaşık 3 saat sonra, 9 yaşındaki K.C.'ye el yapımı bomba veren grup üyeleri, çocuktan bombayı cezaevi kapısında patlatmasını istedi. Küçük çocuk, bombayı cezaevi önünde ateşlemeye çalıştığı sırada, bomba elinde patladı. Güvenlik kameralarına saniye saniye yansıyan patlama sonrası, K.C.'nin sol el parmaklarından ikisi koptu. Hakkâri Devlet Hastanesi'ne kaldırılan küçük çocuk daha sonra Van Devlet Hastanesi'ne sevk edildi. 9 yaşındaki küçük çocuğun bombayı Hakkâri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu önünde nöbet tutan askerlere atmak isterken yaralandığı’ iddia ediliyormuş. (04.07.2013. Söz konusu olayla ilgili görselin bir gün içerisinde 52.447 kişi tarafından izlenmiş olduğunu da ekleyeyim)

Anlaşılan Terör Örgütü'nün emri ile Molotof ile uzaktan kumandalı çıktı; mertlik de insanlık da din kardeşliği de öldü.

Peki, son aylardaki terörsüz günler neden son on beş günden beri birden bire yeniden usul usul alevlenmeye başladı erenler?

Savaş mı Terörle Mücadele mi?

Sanırım kamuoyuna da terör örgütü yandaşlarına da birilerince ‘savaş’ adı verilen sinsice adam öldürme ile bölünüp parçalanma konulu hiçbir bilgi anlatılmadı. Sorunun bu yönleri çok geç kalınmış olsa bile bugün yarın anlatılmayacak da ne zaman anlatılacak?

Bu sorunun hangi savaş için çarpışıldı sorusunun içindeki nedenler ile niçinler gerektiği gibi anlatılamadı. Sorunun adını Terörle Mücadele koyanlar ne kadar aldatmaca bir yola kalkışmışlar değil mi? Koskoca 'savaş' olgusu nasıl olur da kendinden menkul bir 'terörle mücadele' kavramına indirgenebilir, değil mi? Peki, bu 'savaş' kendinden menkul ve üstü örtülü bir 'iç savaş' mı yoksa saldırgan bir komşuya karşı yapılan bir 'topyekûn savaş' mı? Terörle Mücadele yerine içinde nice bocalanmaların yaşandığı 'savaş' nice şehit, gazi, dul ve yetimleri ile yadsınamaz bir gerçeklik iken o süreçte yaygınlaştırılan toplumsal, siyasi ve ekonomik 'ayrılıkçılık' hangi temellere dayanacak bu da belli değil.

AKP'nin barış sınavı

Kısaca o uzun savaşlar sonucu nasıl bir barış sağlanacak sorunu bugüne kadar çözülebilmiş değil. İşte Kürt kökenli yurttaşlarımız üzerinden ortalığı toz dumana, tehditlere, bombalı eylemlere, aba altıdan sopa göstermeye dayalı bir takım siyasi ikbal tutkunlarının Terör Saldırılarını lânetlememesi ve nice ortak değerlerimizi savunmaması karşısında Sözde bile olsa Terör Örgütü ile Türk Güvenlik Güçlerinin yer yer çatışmalarının durması özlemine dayanan o 'barış'' çok zor gelecektir. Bana göre toplumun %95'inin 'ayrılıktan yana' olmadığı gerçeği yanında diğer konulardaki hassasiyetleri dile getirmek bakımından AK Parti henüz son sözünü söylemiş değil.

Tek gerçek şu: Kamuoyunda çok kaygılı bir bekleyiş başladı. Akarsular, hidroelektrik santralleri, akrabalıklar, Büyük Kürdistan, yöredeki anıt eserler ile kitabelerin geleceği ve yaklaşmakta olan Yerel Seçimlerde BDP'nin oylarını arttırabileceği gibi sorunlar akıllardan çıkmıyor. Bir de her bakımdan 'tek parti yönetimi' olarak AK Parti'nin olası bir bölünme, parçalanma gibi bir eğilime sapması durumunda toplumdaki etkilerinin nasıl biçimleneceği de söz konusu kaygılar arasındadır, diyebilirim.

Musa Anter, 'Kürtler Batı Anadolusuz yapamaz'

Ancak İmralı-Kandil-BDP üçgenindeki eğilim 'demir tavında dövülür' diye düşünüldüğünden AKP'nin kendilerine, özelliklle Uludere (Roboski) Bobalamasına da bağlı olarak 'şimdilik' bağışladığı yumuşama tavrı nedeni ile 'barış hemen şimdi' dayatması içinde bulunuyor. Çünkü 2. Abdülhamid'in son yıllarında Batı'nın 13 Temmuz 1878 günü imzalanan Berlin Anlaşmasına bağlı olarak 'reform yapacaksınız' buyruğuna rağmen ne Ermeniler ne de Kürtler için yeterli adımların atılmaması yüzünden dün olduuğu gibi bugün de 'ayrılıkçı' (muhtariyet taraftarı) sözde bazı Kürt siyasetçiler, bütün Kürtlerin temsilcisi imiş gibi bir dizi istekler sıralayarak başa güreşmektedirler. Oysa 1990'lardan beri yapılagelen anketlerde olduğu gibi Türkiye çapındaki araştırmalarda Kürt kökenli yurttaşlarımız %95 oranında ''ayrılıkçılık' yanlısı olmadığı bilinen bir gerçektir.

Güneydoğu Anadolu'daki Kürt kökenli yurttaşlarımızın yarıya yakınının iş ve toprak sorunu vardır.(Dr. Muzaffer Sencer. GAP İdaresi Bşk. 1992-93) Toprak Ağalığı'nın egemen olduğu ve toprak reformunun yapılmadığı yörede bugün bu oranın değişmiş olduğunu söylemek mümkün mü? Bu yapının işsizlik, göç ve terör örgütüne katılımı arttırıcı etkilerinin olduğunu iktidarlar bilmiyor mu? Öte yandan terör saldırıları ile ayrılıkçılık içerikli bütün yoğun propagandaya rağmen on bir ilde ayrıntısı verilmeyen (755) kişiye uygulanan bir anket çalışmasına göre katılımcıların %11.7'si 'federal yönetim' %19.3'ü 'özerklik' %41.2'si 'demokratik özerklik statüsü' isteğinde olduğunu açıklamıştır. Yine bu araştırmaya göre Türkiye'den kopma değil, % 81.5 oranında 'Kürtlere yasal statü talebi' ortaya çıkmıştır. (SOMAR Nisan 2012). 

Ne kadar 'güdümlü' olur ise olsun, söz konusu anketteki sorular ile ulaşılan oranlar bakımından Kürt kökenli yurttaşlarımızın geniş topluma bağlılıklarını da açıklayan bu durum sanırım AK Parti yetkililerinin üzerinde çalıştıkları bir alan olmadığı için yöredeki bazı isteklerin savunuculuğu ne yazık ki PKK-KCK-BDP üçlüsünün silahlı saldırı eylemleri, silahlı siyasi propagandaları ile geçmiş yıllara göre oldukça yükselmiştir. Bana göre AK Parti'ye düşen görev ülkemizde kör topal uygulanmakta olan 'hukuk devleti' açmazlarını yaygınlaştırmak, işsiz, topraksız, eğitimsiz ve mesleki eğitim alamamış yurttaşlarımızın üzerine eğilmektir. Terör Örgütü ile kimi siyasi uzantılarınca yıllardan beri dayatılan silahlı saldırı destekli 'ayrılıkçılık' propagandasına rağmen, istenilmiş olsa bile, bugüne kadar yaşanılmamış olan 'toplu başkaldırı' ya da bazılarınca arzulanan Türk-Kürt çatışması yaşanılmamıştır.

Özellikle 'kurtarılmış bir kent' gibi sunulmak istenilen Diyarbakır'da belirli örgütlerce, söz konusu olayların istismarını da içeren bir kaç 'gövde gösterisi' hiç bir biçimde 'ayrılalım, hemen şimdi' anlamında düşünülemez. Kaldı ki Diyarbakır'da bir gece ansızın alçakça öldürülen yazar, şair, gazeteci merhum Musa Anter (1920-1992)'in Hatıralarım'da kısaca Türkler ile Kürtle birbirine çok benzerler ve Kürtler Batı Anadolusuz yapamazlar, diyor.

Öte yandan ülkemizin en önemli sorunları olarak 2009'da olduğu gibi bugün de sırası ile işsizlik % 25.9, ekonomik sorunlar % 18.4, terör % 10.8, Kürt sorunu % 9.5, eğitim % 8.4, hizmet eksikleri % 3.5, Anayasa ile yargı % 3.1 (BUSAM Aralık 2009 verilerinden) var iken ortaya sürülen Barış Süreci ile nasıl bir yöne doğru gidilmekte olduğu sorgulanmamış ve demokrasi içerisinde gerekli çözüm yollarına gidilmemiştir. Bu bağlamda ülkemizde özellikle Terör Sorunu ile giderek yaygınlaştırılmaya çalışılan Kürt Sorununun en başat sorunlardan biri olarak öne sürülmesi çok manidardır. Belli ki Cumhuriyet'in ilk hedefleri doğrultusunda gerçekleştirilen nice değişikliklerle birlikte yerli ve yabancı sermayenin yoğun çabası ile ulaşılan iktisadi ve toplumsal gelişmişlik özellikle Güneydoğu Anadolu'daki aşiret yapılanmasının çözülememesi, terör örgütünün ayrılıkçı propagandası ve Toprak Ağalığının gelmesi olası 'toprak reformu' karşısındaki direnci ile karşı karşıya bulunuyoruz.

Ziya Gökalp, 'Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa Kürt değildir' bir Kürt varsa  bi, 'Türkleri sevmeyen' 

Bu konuda büyük sosyolog Ziya Gökalp (1876-1924)'in yazdığı:

‘Türklerle Kürtlerin içi birbirine benzediği gibi, dışları da birbirine benzer. Türk yahut Kürt milletine mensup bir adamı gördüğünüz zaman bunun Türk mü yoksa Kürt mü olduğunu simasından tanıyamazsınız… Simaların birbirine benzemesi, yekdiğerine karşı kan kaynaması için başlıca sebeptir… Gerek Elcezire (Mezopotamya), gerek Irak’ta çöl ile Kürtler ve Türkmenler arasında blok-havzlar yapılacak olursa, az zamanda bütün aşiretler kendiliklerinden yerleşik hayatı isteyeceklerdir. Zaten, Büyük Millet Meclisi de bu aşiretlerin iskânına karar vererek hükümeti icrasına memur etmiştir.’

‘Özetle, Türklerle Kürtler bin senelik ortak din, ortak tarih, ortak bir coğrafya neticesi olarak hem maddi hem de manevi bir surette birleşmişlerdir. Bugün ise ortak düşmanlar, ortak tehlikeler karşısında bulunuyorlar. Bu tehlikelerden ancak ortak bir azim ile kurtulabilirler. O halde büyük bir kanaatle diyebiliriz ki bu iki milletin birbirini sevmesi her iki taraf için hem dini hem de siyasi bir borçtur. Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir. Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa Kürt değildir. (Kaynak: Küçük Mecmua. Sayı 1. 05 Haziran 1922. S.07-11. Alıntı yeri: Kürt Aşiretlerinin Sosyolojik Tetkiki. Kaynak Yayınları 2009. 119-122. s.) sözleri nasıl unutulabilir?

Unutuyordum: Altmış üç kişiden oluşan Akil Adamlar Hey’eti ne anlatacaktı kamuoyuna aklınızda mı?

Onlar gittikleri yerlerde neler anlattılar ve sonunda ortaya ne çıktı değil mi?

Gelecek yazı: Akil Adamlara neden ikramiye yok?

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..