Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '13

 
Kategori
Tarih
 

Barış sürecine prototip: İzmir'in işgali!

Barış sürecine prototip: İzmir'in işgali!
 

İZMİR'İN İŞGALİ (15 Mayıs 1919)


14 Mayıs 1919 tarihinde İzmir valisi İzzet Paşa hükümetten aldığı yönerge gereği Mondros Antlaşmasına uygun olarak İzmir’in yabancı kuvvetlerce işgaline karşı en ufak bir direniş olmadan teslimi  için  18. Kolordu komutanı Ali Nadir Paşa’ya ordunun kışlaya çekilmesini  ve silahların Müttefiklere teslimini  emreder.

Ancak, bu garip gelişmelerden kuşkulanan İzmirliler,  Reddi İlhak Cemiyeti’nin önderliğinde  protesto mitingi düzenler. 14 Mayıs 1919da miting yapılırken  İngilizler Karaburun, Uzunada; Fransızlar Urla, Foça; Yunanlılar da  Yenikale’yi işgal ederler. Bu arada Valilik bu işgalleri sansür uygulayarak halktan gizlemeye çalışmakta, sürekli itidal çağrısı yaparak kan dökülmemesi ve tahriklere kapılınmaması gerektiğine vurgu yapmaktadır. 15 Mayıs 1919 sabahı ise    İngiliz, Fransız, ABD ve İtalyan donanmasının koruması altındaki Yunan askerleri İzmir rıhtımına çıkarlar.

İlk iş olarak 18. Kolordu karargâhını kuşatan Yunanlılar, kışlayı top ateşine tutarak pek çok  askerin ölmesine neden olurlar.   Türk askerleri beyaz mendil sallayarak teslim olmak isteseler de, kurşun harcamaya bile gerek görmeyen Yunan askerleri süngü takarak kışlaya girer, pek çok savunmasız asker ve subayı dipçik ve süngü darbeleri ile şehit ederler.   Elinde beyaz bayrakla, teslim olmak ve kendini tanıtmak isteyen Ali Nadir Paşa’ya da tekme tokat meydan dayağı çekilir. Bazı kaynaklar İzmir’deki kolordunun sadece 200 askerden oluştuğunu söylese de bu pek mantıklı görünmüyor. Çünkü bir kolordu en az 40.000 askerden oluşur.

İzmir’de tek bir silah atılmadan tüm kolordu teslim olduğu halde işgale karşı ilk tepki yine halktan gelecektir. Kordon boyunda geçit töreni yapan işgal kuvvetlerine ateş eden Hasan Tahsin’in (veya Hasan Tahsin isminde simgeleşen kişi) atacağı ilk kurşun törenin alt üst olmasına, Yunan askerlerinin bozguna uğrayarak rıhtıma doğru geri çekilmesine yol açacağı gibi işgale karşı direnişin ve Kurtuluş Savaşı’nın ilk kıvılcımını ateşlemiş olmaktaydı.  

Padişah ve Halife’yi avucuna alan Müttefikler, halkın da kuzu kuzu kaderine razı gelerek her türlü baskıya boyun eğeceğini ve işgale ses çıkarmayacağını zannediyorlardı. Oysa, hesaba katmadıkları bir şey vardı: Ordu yenilmiş ve teslim olmuş bile  olsa bir çok subay ve asker ordudan kaçarak Mustafa Kemal’in çevresinde milli direnişe, Kuvayı Milliye’ye katılıyor,  halkı direniş için örgütlüyor ve yeni bir ordu oluşturuyorlardı.

Batılı siyasetçiler halkın padişah ve halifeye kulak asmayıp vatan haini ve din düşmanı ilan edilen Kuvvacıların yanında yer alacağını hiç tahmin etmiyorlardı. Çünkü onlar padişah, halife ve dini ellerine geçirince halkı da istedikleri gibi güdüleyeceklerini sanıyorlardı. Halkı gücünü ve milli ruhu küçümsemekle büyük bir hata yaptıklarını yıllar sonra anılarında itiraf edeceklerdir. Yeni kurulan Türk Cumhuriyetine sözde destek verir gibi görünseler de petrol bölgelerine bu kadar yakın bir bölgede kurulacak devrimci ve bağımsız bir devlet çıkarlarına, misyon ve vizyonlarına uygun değildi. En kısa zamanda devrimin hızının kesilmesi, dejenere edilmesi ve ulusal birliğin parçalanması gerekiyordu.

İşte yıllar sonra bugün içinde bulunduğumuz süreç  Türkiye Cumhuriyeti üzerinde oynanan oyunların devamıdır. Halkın burnuna din halkasını takarak, askerleri darbecilik suçlayarak  Türkiye Cumhuriyeti’ni çözme ve ayrıştırma süreci sürdüren küresel taşeronlar ve BOPçular bu sefer çok daha trajik bir hata yaptıklarının henüz farkında değiller.

Öncelikle, artık o halk o bildikleri eski halk değil. Bunu Akil İnsanlar Heyetine gösterilen tepki ve eleştirilerden anlıyoruz. İkincisi, halk uyandı,  bir ölüm dirim sorunuyla karşı karşıya olduğunu kavradı, barış ya da çözüm süreci olarak dayatılan baldıran zehiri pisliğini içmemeye ve  her türlü soytarılığa sonuna kadar direnmekte kararlı görünüyor. Türk halkının direnişi Avrupa Birliği’nin dağılmasına,   ABD’nin çöküş ve dağılış sürecini tetiklemeye bile neden olabilecek bir sarsıntıyı dünyada yaratacak güçtedir. Bu kadar öfkenin, bu kadar diplomatik hareketliliğin,  gelip gitmelerin, koşturmacanın, Türk halkını tiksintiyle bu kadar aşağılamanın ve Türk milliyetçiliğini ayaklar altına almanın arkasında yatan bu kadar büyük korku nedir?

(Kaynakça: İzmir’in İşgali Olayı ve Yunanlıların Xvıı. Kolordu Mensuplarına Yönelik Gasp ve Yağmalama Hareketi,  Dr. Zekeriya Türkmen, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı : 10, Yıl : 2001)

 
Toplam blog
: 129
: 1871
Kayıt tarihi
: 27.07.06
 
 

1968 yılından bu yana dinler tarihi, mitoloji, sosyoloji, antropoloji, dinbilim, teozofi, metafiz..